YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/3957
KARAR NO : 2015/1610
KARAR TARİHİ : 27.01.2015
Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
… ve … ve Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 05.07.2013 gün ve 167/234 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili, … hudutları içerisinde bulunan ve tapunun 39 ve 40 parsellerinde kayıtlı taşınmazlar kadastro çalışmaları sırasında .. kızı .. adına tapuya kaydedilmiş ise de söz konusu taşınmazların müvekkillerinin 1966 tarihinde satın aldıkları taşınmazlar olduğunu, bu taşınmazlar o tarihte bir bütün olup … hudutlarında bulunmakta iken kadastro çalışmaları sırasında … hudutlarına alındığını ve 39 ile 40 parseller olarak tanınmayan ve bilinmeyen bir şahıs olan… adına tescil edildiğini, TMK.’nun 713/2. maddesi gereğince, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş bir kişi adına kayıtlı bulunan taşınmaz için zilyet eden kişi lehine tescil kararı verileceğini, hem geldi kayıtlarının taşınmaza uygulanması neticesinde buranın müvekkillere ait olduğunun, anlaşılacağını dolayısıyla kadastroda maddi hata yapıldığını, hem de müvekkillerinin mevcut zilyetliklerinin bulunması ve bu zilyetliğin kesintisiz olarak kimse ile ihtilaf olmadan sürmesi karşısında 39 ve 40 parsellerin… adına olan tapu kayıtlarının iptali ile müvekkilleri adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, Kadastro Kanunu’nda kadastro tutanaklarında belirtilen haklara sınırlandırmalara ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemeyeceğinin ve dava açılamayacağının hüküm altına alındığını, o tarihten bu yana 10 yıllık hakdüşürücü sürenin geçtiğini, tapu maliki olarak gözüken …’nin kimliğinin, tapuya tescilin dayanağının araştırılması gerektiğini, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ile ormanlar, meralar ve sit alanları içerisinde kalan taşınmazların zilyetlik ile iktisabının mümkün olmadığını, Hazine kanuni hasım olduğundan, yargılama giderlerinden de sorumlu tutulmaması gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tespit ve tapu maliki …’nin kim olduğunun tespit edilemediği, kadastro malikinin varislerinin de saptanamadığı, böylece TMK 713. maddesinde belirtilen hükme uygun olarak tapu kaydından malikinin kim olduğu anlaşılamayan taşınmazı davacıların 20 yılı aşkın süreyle zilyet ve tasarruf ettikleri anlaşıldığı gibi kadastro tespitinde bir karışıklık olduğu ve bu yerlere ait tapu kaydının kadastroda uygulanmadığı, davacılar adlarına 3402 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde belirtilen şekilde senetsiz ve belgesizden taşınmaz tespit edilmediği de anlaşıldığından TMK’nun 713. maddede belirtilen ilanlar da yapıldıktan sonra davanın kabulüne, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adlarına 1/2’şer pay halinde tesciline karar verilmiştir. Hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK’nun 713/2. fıkrasında yazılı üç hukuki sebepten biri olan “…maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan…” hukuki sebebine dayalı olarak ve tapu kütüğünün bu nedenle hukuki değerini yitirdiği ve harici satın alma gerekçesiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, taraf teşkilinin sağlanmadığı belirlenmiştir.
Davacı vekili, tapu malikinin tapu kütüğünden anlaşılamayan kişi olduğunu açıklayarak ve bu hukuki sebebe dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Tapu iptali ve tescil davalarında kural olarak, dava kayıt malikine, kayıt maliki ölmüş ise mirasçılarına yöneltilerek açılır. Maliye Hazinesi davalı gösterilmek suretiyle yargılama sürdürülmüştür. TMK’nun 713/2. fıkrasında yer alan, birbirinden bağımsız üç ayrı hukuki sebeplerden birine dayanılarak açılan davalar nitelikleri gereği özel nitelikli davalar olup, kayıt malikine karşı açılması kayıt maliki ölmüş ise belirlenecek mirasçılarına karşı açılarak yürütülmesi gereken davalardandır. TMK 501. maddesi gereği Hazine son mirasçı olarak davada yer alabilir. Daire ve Yargıtay uygulaması da bu yöndedir.
Bu bakımdan davada taraf teşkilinin sağlandığı söylenemez. 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca Mahkemece kayıt malikinin, kayıt maliki ölmüş ise mirasçıları belirlenerek adlarına usulüne uygun tebligat yapılması, ya da kayıt maliki veya mirasçıların açık adreslerinin tespit edilememesi nedeniyle ilan yoluyla dava dilekçesinin tebliği yoluna gidilmesi gerekir. Hukuk Genel Kurulu’nun 22.02.2012 tarih ve 2011/8-763 Esas, 2012/85 Karar sayılı ilamları gereğince kayıt malikinin tapu kütüğünde kim olduğu anlaşılamayan hukuki sebebine dayalı olarak açılan davalarda kayıt malikinin açık adresinin tüm araştırmalara rağmen belirlenememesi durumunda 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca yöntemine uygun bir biçimde ilan yoluyla tebligatın yapılması görüşü benimsenmiştir. Daire uygulaması ve HGK kararı gözardı edilerek ilanen tebliğ yoluna gidilmemesi usule aykırıdır.
Bundan ayrı HMK’nun hukuki dinlenilme hakkı başlığını taşıyan 27. maddesine göre “(1) davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a- Yargılamayla ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b- Açıklama ve ispat hakkını, c- Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir.” söz konusu maddede yer alan hukuki dinlenilme hakkı aynı zamanda davada taraf teşkilinin sağlanmasını da kapsamaktadır. Kayıt maliki durumunda bulunan Osman kızı İhsane veya mirasçılarının davaya dahil edilmeden beyanları alınıp dinlenilmeden ve savunma hakkı kısıtlanarak hüküm kurulması Anayasa’nın 36. maddesine aykırı düşer.
TMK’nun 501. maddesi uyarınca Hazine son mirasçı sıfatıyla TMK’nun 713/2. maddesine dayalı olarak açılan davalarda davalı durumunda olabilir. Kayıt maliki…’nin ölü veya sağ olduğu bilinmediği gibi veraset ilamı da alınmış değildir. Her şeye karşın Hazine’nin davalı olmasında Devletin hukuki yararı bulunmaktadır.
Kaldı ki, dava konusu 39 ve 40 parsel sayılı taşınmazlar 13.07.1977 tarihli kadastro çalışmaları sırasında, senetsizden… adına tespit edilmiş, tutanakların itirazsız kesinleşmesi üzerine 16.02.1978 tarihinde tam pay olarak … adına tapu kaydı oluşturulmuştur. Bu halde, tapuda adı yazılı bulunan tapu maliki, kadastro tutanağı ve tapu kaydındaki bilgilere göre belli olduğu gibi, bilinmeyen kişilerden olmayıp, tanınan ve bilinen kişi olduğu anlaşılmaktadır. Malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması hali; taşınmazın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak gerekli bilginin tapu sicilinden çıkarılmasının imkansız olmasıdır. (HGK’nun 10.04.1991 tarih 1991/8-51 E. 194 K. sayılı ilamı) Kütükteki bilgi ve belgelerden gerekli dikkati gösteren herkesin tapu malikinin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde ve malik sütununun boş bırakılması, malik adının müphem ve yetersiz gösterilmesi, malik adının silinmiş ve yenisinin yazılmamış ya da hayali ismin yazılmış olması gibi hallerde malikin tapu kütüğünden anlaşılamadığı sonucuna varılmalıdır. Diğer yönden, kayıt malikinin veya mirasçılarının ve bunların adreslerinin bilinmemesi, tanınmamaları, kendilerine tebligat yapılamamış olması, o kişinin bilinmeyen kişi olarak nitelendirilmesini gerektirmez.
Kayıt maliki…’nin kim olduğunun açıkça bilindiği, ölü veya sağ olmasının sonuca etkisinin bulunmadığı, sonuç itibariyle …’nin maliki tapu kütüğünde kim olduğu anlaşılamayan kişi olarak nitelendirilmesinin dosya kapsamına uygun düşmeyeceğinden, bilinen kişi olduğunun kabulü gerekmiştir. Saptanan bu somut ve hukuki olgulardan da anlaşılacağı üzere davada taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulamaz. Bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK 297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 27.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.