Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2014/22459 E. 2015/1437 K. 22.01.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/22459
KARAR NO : 2015/1437
KARAR TARİHİ : 22.01.2015

Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali, kal, müdahalenin men’i

Hazine ile .. aralarındaki tapu iptali, kal, müdahalenin men’i davasının kısmen kabulüne dair Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 29.03.2012 gün ve 545/254 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Taraflar yönünden, dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu Dairesinde hüküm tesis edildiğine göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile Usul, Kanun ve bozma gereklerine uygun bulunan hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 3402 sayılı Kanunun 36/A maddesi gereğince harç alınmasına mahal olmadığına 22.01.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dava konusu.. yüzölçümündeki taşınmaz eski tapu kaydı revizyon görmek suretiyle tapulama işlemiyle “arsa” niteliğiyle davalının satıcısı gerçek kişi adına tespit ve tescil edilmiş; tapulama tespiti 22.06.1982 tarihinde kesinleşmiştir. Davalı bu taşınmazı 05.12.1980 tarihinde satış işlemiyle edinmiştir. Davacı Maliye Hazinesi 13.12.2007 tarihinde açtığı temyize konu bu dava ile taşınmazın 345,54 m2 lik bölümünün Kıyı Kanunu kapsamında kalan Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden kamu malı niteliğinde olduğu ve kişilerin mülkiyetinde kalamayacağını ileri sürerek; bu bölümün davalı adına mevcut tapu kaydının iptaliyle kıyı olarak tapu sicilinden terkinine, üzerindeki muhtesatın yıkımına karar verilmesini istemiştir. Yapılan yargılama sonucunda mahkemece davanın kabulüyle, mevcut tapu kaydının ölçüm bilirkişi krokisinde (B) ile gösterilen 266 m2’lik bölüm için iptaliyle bu bölümün kıyı olarak tapu sicilinden terkinine, bu bölüm için el atmanın önlenmesine ve bu bölüme isabet eden muhtesatın yıkımına karar verilmiş; hüküm bütün yönleriyle davalı tarafından ve reddedilen bölüm ve yargılama giderleri yönünden davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Kıyılar kamu malı olup; özel mülkiyete konu olmaz (TC. Anayasası m. 43, EMK. m. 641, TMK. m. 715, 3402 s. KK. m. 16, 3621 s. Kıyı Kanunu m.5; 13.03.1972 tarih ve 7/4 sayılı YİBK). Davalılar çok eski yıllar öncesinden oluşmuş tapu kayıt malikidir. Tapu kaydının oluşumundan iptal davasının açılmasına kadar çok uzun bir süre geçmiştir.Tapulama tespitinin kesinleşmesinden ve bu davanın açılmasından önce bir kısım paylar tapuda temlik işlemi görmüştür.Tapuda temlik işlemi yönünden TMK.nun 1023.maddesindeki iyiniyet karinesi de mevcuttur. Kuşkusuz davacı Maliye Hazinesi 3402 S. Kadastro Kanunu’nun 12.maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi değildir. Tapu kayıt malikleri tapu kayıtlarının Devlet tarafından himaye görüp Devletçe korunacağı konusunda meşru bir beklentiye sahiptir. Bu meşru beklentinin korunması gerekir. Ne var ki; kamuya ait olması gereken taşınmazın deniz kıyısında kalan bölümünün gerçek kişilerin tasarrufunda kalması da doğru değildir. Bu bakımdan yüksek kamu yararı gereğince Devlet, özel kişilerin mülkiyet hakkına dokunabilir. Ülkemizin de taraf olduğu “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”nin (1) numaralı Protokolünün 1. maddesi kamu yararı gerektirdiği takdirde mülkiyet hakkından yoksun bırakılabileceğini kabul etmiştir. Bu bakımdan; Devletin davacı olarak kıyı olan bölümün tapu kaydının iptaliyle terkin kararı istemesinde kamu yararının olduğu açıktır. Ancak Devlete tanınan mülkiyet hakkından yoksun bırakmanın karşılıksız olacağı anlamını da çıkarmamak gerekir. Davalı, tapu siciline geçirilmiş ve bu şekilde uzun bir zamandır tasarrufunda bulunan taşınmazının Devletin kamu yararı gereğince el koyarak kamuya terk etmesi karşılığında, kendisine uygun bir bedelin tazminat olarak ödeneceği konusunda meşru bir beklenti hakkına sahiptir. Kuşkusuz Devlet bu konuda kamulaştırma yapma yetkisine de sahiptir. Diğer yandan, mevcut bir tapu kaydı iptal edilmediği sürece, tapu kaydı kural olarak kayıt malikine mülkiyet hakkına dayalı tam bir koruma ve tekel hakkı sağlar(TMK m.683).Bu nedenlerle iptal/terkin kararı kesinleşmeden davalının tapu kaydının(mülkiyet hakkının) kendisine sağladığı korumaya dayalı olarak taşınmazı kullanmaya devam etmesi hakkı olduğu gibi, aynı nedenle üzerindeki muhtesatın yıkımına da karar verilemez.Öyleyse, mahkemece iptal/terkin kararı verilebilir; ancak bu karar kesinleşmeden el atmanın önlenmesi ve yıkım kararı da verilemez. En azından yıkım talebi hakkındaki davanın tapu iptal/terkin davasından ayrılmasına karar verilip, tapu iptal tescil davasının sonucunun bekletici sorun (HMK.m.167,165/1) yapılması düşünülmelidir.
Açıklanan nedenlerle el atmanın önlenmesi ve yıkım talebi hakkındaki talep için ayırma kararı verilmese bile; “usul ekonomisi ilkesi” (HMK.m.30) gereğince; Devletin bir kamulaştırma işlemine başvurması gerekmeksizin sorunun açılmış olan bu dava içinde çözümlenerek; kıyı olan yerden tüm kamunun, bu arada davalının da yararlanacağı dikkate alındığında “fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi” uygulanmak suretiyle, taşınmazın kıyı olarak belirlenen bölümü için rayiç değere yakın miktarda bir bedelin (rayiç değer belirlenip kıyıdan davalının da yararlanacağı gözetilerek hakkaniyete uygun miktarda bir indirim yapılmak suretiyle bulunacak bedel) ve muhtesatların rayiç bedelinin mahkemece uygun bilirkişi veya bilirkişiler vasıtasıyla tespit ettirilmesi, davacı Maliye Hazinesi’ne belirlenecek bu toplam bedeli depo etmesi için uygun süre verilmesi, bedel depo edilmediği takdirde davanın reddi; depo edildiği takdirde ise, bu bedel davalıya ödenmek suretiyle kıyı kalan bölümün tapu kaydının iptal/terkini, el atmanın önlenmesi ve yıkım kararı verilmesi gerekir.
Mahkemece açıklanan yönde işlem yapılmak üzere hükmün bozulması gerektiğini düşünüyor; Sayın çoğunluğun onama kararına katılmıyorum. 22.01.2015