Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2014/21278 E. 2015/8349 K. 14.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/21278
KARAR NO : 2015/8349
KARAR TARİHİ : 14.04.2015

Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katkı payı alacağı, katılma alacağı

….. ile ….. aralarındaki katkı payı alacağı ve katılma alacağı davasının kabulüne dair Aile Mahkemesi’nden verilen 26.02.2014 gün ve 280/129 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 14.04.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı ….. bizzat ve vekili Av. ….. ve karşı taraftan davacı vekili Av…… geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, tarafların 1972 yılında evlendiklerini, evlilik birliği içerisinde sahip olunan taşınmazlar, otomobil, banka hesapları ile devremülk üzerinde tasfiye alacağı bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 10.000 TL katkı payı,10.000 TL katılma alacağının davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiş, ıslah dilekçesiyle talep miktarını katkı payı yönünden 210.630 TL. katılma alacağı yönünden 12.500 TL’na yükseltmiştir.
Davalı vekili, davanın yersiz açıldığını mal varlığının müvekkilinin kişisel malı olduğunu, davacının katkısının bulunmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katkı payı ve katılma alacağı isteğine ilişkindir.1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388/1-3. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı HMK’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Bu biçimde yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlerle ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı ve haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.1991 gün ve 323 Esas, 391 Karar; 10.09.1991 gün ve 281 Esas, 415 Karar; 25.09.1991 gün 355 Esas, 440 Karar; 19.04.2006 gün ve 2006/4-142 Esas, 229 Karar; 05.12.2007 gün ve 2007/3-981 Esas, 936 Karar; 23.01.2008 gün ve 2008/14-29 Esas, 4 Karar; 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 Esas, 254 Karar; 18.06.2008 gün ve 2008/3-462 Esas, 432 Karar; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 Esas, 453 Karar; 24.02.2010 gün ve 2010/1-86 Esas, 108 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Somut olayda; mahkeme hükmün gerekçesinde;”Hukukçu bilirkişi ve Mali Müşavir tarafından hazırlanan rapor ve dosya kapsamında mevcut belgelere göre davacının katkı payı alacağının 73.950 TL olduğu, bu alacağa dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütüleceği, davacının katılma alacağının 12.500 TL olduğunu bildirmişler, değeri üzerinden harcın tamamlanması sebebiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.”şeklinde açıklama yapılmış, hüküm fıkrasında ise ;” 1- Katkı payı alacağı davasının kabulü ile 210 630 TL katkı payı alacağının 10 000 TL.’lık kısmının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile, 200.630 TL’lik kısmının ıslah tarihi olan 31/10/2013 tarihinden itibaren yasal faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2- Katılma alacağı davasının kabulü ile 12 500 TL’lik katılma alacağının karar tarihinden itibaren yasal faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,” şeklinde hüküm kurulmuştur. Görüldüğü üzere; karar gerekçesi ile hüküm arasında katkı payı alacağının miktarı bakımından açıkça çelişki bulunmaktadır. Mahkemece,1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388/1-3. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesine aykırı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına,Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.100,00 TL. Avukatlık ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekil marifetiyle temsil olunan davalıya verilmesine, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 3.811,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 14.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.