YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/21019
KARAR NO : 2015/6480
KARAR TARİHİ : 19.03.2015
MAHKEMESİ : …….(……) …. Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
….. ile …. ve müşterekleri, Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair ….. (…..) …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 14.12.2011 gün ve 8/986 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, dava konusu 10 ve 86 parsel sayılı taşınmazların 1955 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında ¼ er hisse ile ….. oğlu ……, …. oğlu …. …., Hasan kızı ……, Hasan kızı ….. …. adına tespit ve tescil edildiğini, vekil edeninin 10 parsel sayılı taşınmazı 22.11.1972 tarihinde …. ……. ‘dan, 86 parsel sayılı taşınmazı 18.02.1972 tarihinde …..’dan adi senetler ile satın aldığını, o tarihten 2004 tarihine kadar nizasız fasılasız kullandığını, ……’nın 1976 tarihinde öldüğünü,………’nın ise gerçek kimliğine rastlanılamadığını açıklayarak TMK 713/2. maddesi gereğince dava konusu 10 ve 86 parsel sayılı taşınmazlardaki …… ve ……’ya ait payların iptali ile vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında, dava konusu taşınmazların tapulama çalışmalarında adı, soyadı, baba adı belli olan kişiler adına tespit ve tescil edildiğini, tapu kayıtlarının incelenmesinde … … (….) nın tapu kaydında isim tashihi yaptığını, ….. kızı …. …..’ya köy halkı arasında “…..”, “…..” olarak seslenildiğini, ….. kızı ……’nın gerçekte ….. kızı …. ….. olduğunu, ….. kızı ……’nın bilinen kişi olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalılar ….. mirasçıları ……, ….., ….., ….., ….. vekili cevap dilekçesinde, davacının dava konusu taşınmazları icar karşılığı ektiğini, sözü geçen satım senedinin geçerli olmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, pay maliklerinden …..’nın payının haricen davacıya satıldığı, davacının da 2004 yılına kadar bu yeri malik sıfatı ile zilyet ve tasarrufu altında bulundurduğu, diğer ¼ hisse sahibi olan ….’nin ise diğer pay sahiplerinin kardeşi olmadığı gibi iki evlilik yapan …..’ın da Hanife diye bir çocuğunun bulunmadığı, …..’nin maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan kişi olduğunun sabit olduğu gerekçeleri ile kayıt maliklerinden …. ve …..’nin ¼ er oranındaki paylarının iptali ile harici satış, TMK 713/2 maddesi gereğince davacı adına kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın reddine ilişkin 23.11.2005 tarih 2005/194 Esas 2006/735 Karar sayılı ilk hüküm Dairemizin 3.07.2007 tarih ve 2007/2468-4208 Esas- Karar sayılı ilamı ile özet olarak “… davada , davacı TMK nun 713/2 maddesine dayanarak …. oğlu …..’un payının ölüm, ….. kızı …..’nin payının da maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan sebebine dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunduğu, dava dilekçesindeki bilgiler ve iddia yanlış değerlendirilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olmasının doğru olmadığı, tüm açıklamalar göz önünde bulundurularak iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri eksiksiz olarak toplanması, özellikle ¼ pay sahibi ……’nin maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan bir kişi olup olmadığının yöntemine uygun biçimde araştırılıp belirlenmesi, ondan sonra sonucuna göre karar verilmesi..” gerekliliğine işaret edilerek bozulmuştur. Mahkemece, bozma ilamına uyulmuş ve temyiz incelemesine konu yukarıda yazılı hüküm verilmiştir.
Dava kazanmayı sağlayan zilyetlik, TMK’nun 713/2. fıkrasında açıklanan “tapu kütüğünden maliki kim olduğu anlaşılamayan” ve “tapu malikinin 20 yıl önce ölmüş olması” hukuki nedenlerine dayalı olarak açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK’nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. Anılan maddede, “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” hükmüne yer verilmiştir.
Kanunun açık hükmü dikkate alındığında tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması hali; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gerekli bilgi ve belgelerin tapu sicilinden (kütüğünden) çıkarılmasının imkansız olmasıdır. (Yargıtay HGK’nun 10.04.1991 tarih 1991/8-51 Esas, 194 Karar ve 15.04.2011 tarih 2011/8-111 Esas, 2011/180 Karar sayılı ilamları). Genel olarak, gerekli dikkati gösteren herkesin kayıtlarda malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde tapu sicilinde yazılı olan malikin bilinmediğinin kabulü gerekir. Ayrıca “tapu kütüğünde malik; sütununun boş bırakılması, silinmesi ve yeniden yazılmaması, soyut ve nam-ı mevhum adına (mevcut olmayan hayali kişi) yazılması, hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmamış olması, malik adının müphem, yetersiz ve soyut gösterilmiş olması gibi durumlarda malikin kim olduğunun anlaşılamadığı kabul edilir. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan malik, tanınmayan, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendilerine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs değildir.
Somut olaya gelince; dava konusu 10 ve 86 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin tapu kaydı ve tapulama tutanağının incelenmesinde, taşınmazların senetsizden, 1/4 payı ….. kızı …. ….., ¼ payı …. oğlu …. ….., ¼ payı …. oğlu M.. S.., ¼ payı …. kızı …… adlarına 17.10.1953 tarihinde tespit edildiği ve itiraz edilmeksizin 26.9.1954 tarihinde kesinleşerek, 25.01.1955 tarihinde tapuya tescil edildikleri , ….. kızı …. ….’nın kimlik bilgilerinin ….. kızı …. …… olarak 01.05.2003 tarihinde tashih edildiği anlaşılmıştır. Tapulama çalışmalarında dava konusu taşınmazların edinme sütununda ise, “…. oğlu …..’ın 25 seneden beri senetsiz tasarrufunda iken 1953 te ölümü ile karısı …., oğulları …., …. ve kızı ….. bıraktığı, bunların da taksimi hisse ederek nizasız fasılasız müştereken ve kanuni hisseleri nispetinde tasarruf ettiklerinin anlaşıldığı” nın belirtildiği görülmüştür.
Dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerden, davalı Hazine vekili aşamalardaki beyanlarında, ….. kızı …. ….’nın “….”, “….” olarak da bilindiğini, …. kızı ……’nın aslında …. kızı …. ….. olduğunu, tapuda baba adı ve soyisimde tashih yapılan …. kızı …. ….nın ise muris ….’nın imam nikahlı eşi olduğunu açıkladığı, 31.10.2008 tarihli jandarma araştırma tutanağında; muris …..’nın 1903 doğumlu … …. ile gayri resmi evlilik yaptığının belirtildiği, yine Mahkemece taşınmaz mahallinde 07.06.2011 tarihinde yapılan keşifte dinlenen mahalli bilirkişi …….. …..’in, dava konusu taşınmazın kök muris ….’dan kaldığını, ….’ın ….. diye bir hanımının olduğunu, ….’ye halk arasında …… denildiğini beyan ettiği görülmüştür.
Hal böyle olunca; tapu kaydı, tapulama tutanağındaki açıklamalar, davalı Hazine vekilinin iddiaları, jandarma araştırma tutanağı ve mahalli bilirkişi ……..’in beyanları doğrultusunda dava konusu taşınmazlarda ¼ hisse sahibi Hasan kızı …. ….’nın aslında ….. kızı …. …. (…..) olup olmadığı, halk arasında bu kişiye “….” , ” …..” denilip denilmediği, Hanife isminin …. kızı 28.02.1932 doğumlu ….. …..’nın lakabı yada göbek adı olup olmadığının taraf tanıklarından sorularak, yöntemine uygun biçimde araştırılıp tereddüte mahal vermeyecek şekilde belirlenmesi, çelişkinin belirlenmesi durumunda adı geçen pay malikinin az yukarıda açıklandığı üzere TMK nun 713/2 maddesinde belirtildiği şekilde tapu kütüğünden maliki anlaşılmayan kişi olup olmadığının tespit edilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile ….. kızı ……’nın maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan kişi olduğu belirtilerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine vekilinin …… yönünden kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
TMK.nun 713/2.maddesine dayalı olarak açılan davalarda, dava öncelikle kayıt malikine, ölü ise mirasçılarına yöneltilir. Bu kişilerin de tespit edilememesi durumunda, TMK.nun 501.maddesi hükmü uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazine aleyhine yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gereklidir. Somut olayda, tapuda ¼ pay sahibi ……..’nın dosya arasında mevcut nüfus aile kayıt tablosuna göre tüm mirasçılarının eldeki davada taraf oldukları gözönünde bulundurulduğunda, Hazine aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle usul ve kanuna aykırı görülen yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesi uyarınca uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’un 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 19.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.