Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2014/19737 E. 2015/869 K. 19.01.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/19737
KARAR NO : 2015/869
KARAR TARİHİ : 19.01.2015

Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın aidiyeti
.. ile .. ve .. aralarındaki dava hakkındaAsliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 25.12.2012 tarih ve 129/526 sayılı hükmün Daire’nin 13.03.2014 gün ve 8053/4237 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Davacı vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, 116 parselde kayıtlı taşınmazın 110 m2’lik bölümünün vekil edeni tarafından 11.02.2000 tarihinde haricen satın alınıp üzerine iki katlı bina yapıldığını, ağaç dikildiğini açıklayarak muhdesatların vekil edenine ait olduğunun tespiti ile tapuya şerhine ve muhdesatların değerlerinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı .. taşınmazın paydaşı olduğunu, kaçak yapılaşma sebebiyle taşınmazının işgal altında bulunduğunu, satışın gerçek olmadığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, dava konusu parselin bir bölümünün kamulaştırılacağını, hak sahibine ödemenin yapılacağını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine, hüküm; davacı vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairece 13.03.2014 gün ve 2013/8053 Esas, 2014/4237 Karar sayılı kararı onanmıştır. Davacı vekili süresi içinde sunduğu 08.05.2014 tarihli karar düzeltme dilekçesinde belirttiği gerekçelerle kararın düzeltilmesini istemiştir.
Dava, 116 parsel üzerinde bulunan muhdesatların aidiyetinin tespiti ve tapu kütüğüne şerhi ile muhdesatların değerlerinin belirlenmesi istemine ilişkindir.
Dava konusu 116 parsel 27.150 m2 yüzölçümlü, zeytinli tarla niteliği ile paylı olarak davalı … ve müşterekleri adına kayıtlı bulunmaktadır. Tapu Kütüğünün beyanlar hanesinde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 7. maddesine göre işlem yapıldığı belirtmesi yer almaktadır.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına yasal düzenlemelere uygun düşmemiştir.
Öğreti ve uygulamada tespit davalarının dinlenebilmesi için genel dava koşullarından başka aşağıda açıklanan iki özel koşula daha ihtiyaç bulunduğu kabul edilmektedir.

1-Hukuki ilişki: Tespit hükmü ile bir hak ve alacağın, bir başka deyişle bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı tespit edildiğinden tespit davasının konusunu ancak bir hukuki ilişki oluşturabilir. Konusu yalnızca maddi olaylardan ibaret tespit davaları ise dinlenemez. Maddi olaylar ancak bir hukuki ilişki ile birlikte tespit davasına konu edilebilirler.
2-Hukuki yarar: Hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının hemen tespitinde davacının güncel hukuki bir yararı bulunmalıdır. Hukuki yarar koşulu özellikle tespit davasının açıldığı tarihte mevcut olmalı ve verilen hüküm kesinleşene kadar da varlığını sürdürmelidir. Bir hukuki ilişkinin hemen tespitinde hukuki yarar bulunduğundan söz edilebilmesi için de aşağıda belirtilen üç koşulun birlikte mevcut olması zorunludur.
a) Yakın tehlike ve ciddi tehdit: Davacının bir hakkı veya hukuki durumu halen mevcut veya yakın bir tehlike ile ciddi biçimde tehdit edilmiş olmalıdır.
b) Tehdidin zarar meydana getirebilecek nitelikte olması: Objektif olarak değerlendirildiğinde yakın tehlike ve ciddi tehdit davacı için bir zarar meydana getirebilecek nitelikte olmalı, tehdit sebebiyle davacının hukuki durumu belirsizlik içinde bulunmalıdır.
c) Tespit hükmünün tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte bulunması: Tespit hükmü koşulları HUMK’nun 237. maddesi hükmünde açıklanan kesin hüküm sonuçlarını meydana getirmekte ise de, bu hükmün eda bölümü bulunmadığından cebrî-icraya konu edilemez. Dava açmakta hukuki yarar bulunduğundan söz edilebilmesi için alınacak tespit hükmü mevcut veya yakın tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olmalıdır.
Açıklanan bu olguların sonucu olarak; öğreti ve uygulamada davacının hukuki korunma ihtiyacını başka bir yolla tamamen gidermesinin mümkün olduğu hallerde soyut hukuki ilişkinin tespitini istemekte hukuki yararının bulunmadığı, bu nedenle de eda davası açılabilecek hallerde tespit davası açılamayacağı kabul edilmekte ise de; eda davası sonucunda elde edilecek hükmün tespite ilişkin bölümünün kapsamının tespit davası sonucunda elde edilecek hükmün kapsamından daha dar olması halinde bu genel kural uygulanamayacağından, bu halde açılmış olan tespit davasının dinlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Tespit davasının kendine özgü koşulları olarak tanımlanan bu koşullar ve dolayısıyla hukuki yarar dava koşulu olduğundan diğer dava koşulları gibi davacının tespit davası açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığının taraflarca öne sürülmese bile mahkemelerce kendiliğinden araştırılması gerekir.
26.05.2004 gün ve 5177 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmünde “Başkası adına tapulu, sahipsiz ve/veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11 inci madde çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir” denilmektedir. Bu hükümle, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhtesatı meydana getiren kişilere muhtesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmıştır. Nitekim öğreti ve uygulamada muhtesatın üzerinde bulunduğu taşınmazın ortaklığının giderilmesi için açılmış ve görülmekte olan bir dava bulunması halinde muhtesatı meydana getiren malik veya paydaşların bu olgunun tespiti istemiyle, yine muhtesat veya üzerinde bulunduğu taşınmazın kamulaştırılması halinde muhtesatı meydana getiren kişi veya kişilerin zilyetliğin tespiti istemiyle dava açmaları halinde hukuki yararın var olduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu iki ayrık hal dışında muhtesatın davacı tarafından meydana getirildiğinin tespiti istemiyle açılan tespit davalarının dinlenebilmesi için ise kural olarak az yukarıda açıklanan tespit davalarının kendine özgü

koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması gerektiği tartışmasız kabul edilmektedir. Bundan ayrı tespit davalarının sonucunda verilecek hükmün infaz olanağı bulunmadığı, bu hükümle sadece bir olgunun tespit edileceği, henüz yıkılmayan ve bu hali ile kullanılarak yararlanılmaya devam edilen kaçak yapı niteliğindeki muhdesatın da bir değerinin, en azından enkaz değerinin bulunacağı, kamulaştırma sebebiyle taşınmazın bu muhdesatla birlikte değerlendirileceği, tapu malikinin lehine bir durum olup, kaçak yapı nedeniyle meydana gelecek değer artışından haksız biçimde yararlanacağı ve sebepsiz zenginleşeceği gözetildiğinden muhdesatın aidiyetinin tespitine ilişkin davalarda muhdesatın kaçak yapı olup olmamasının sonuca etkisi bulunmadığının kabulü gerekir.
Şu halde davanın açılmasında davacı yanın hukuki yararının bulunduğu ve taşınmazın kaçak yapı olup olmamasının görülen davanın sonucuna etkili olmadığı tartışmasızdır. Hal böyle olunca; mahkemece davanın yazılı gerekçelerle reddedilmesinde isabet bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutularak davanın esası incelenerek, taraflarca gösterilen tanıklar ve mahkemece tespit edilecek yerel bilirkişiler, mahallinde hazır edilmek suretiyle keşif yapılması, dava konusu muhdesatların kim tarafından ne zaman meydana getirildiğinin tanıklar ve yerel bilirkişilerden sorulmak suretiyle belirlenmesi, kamulaştırma sahası kapsamında kalan muhdesatların teknik bilirkişiler marifetiyle tespit ettirilip krokisinde gösterilmesinin istenilmesi, alınacak raporun dosyaya eklenmesi, ondan sonra oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgı sonucu yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu nedenlerle kabul edilerek hükmün açıklanan nedenlerle bozulması gerekirken Dairece maddi hata sonucu onandığı, bu kez karar düzeltme isteği sonucu yapılan incelemeyle belirlenmiş olduğundan, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulüne, Daire’nin 13.03.2014 gün, 2013/8053 Esas, 2014/4237 Karar sayılı onama ilamının 6100 sayılı Yasa’nın Geçici 3. Maddesi yollamasıyla HUMK’nun 440. maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA, Yerel Mahkeme’nin 25.12.2012 gün 2012/129-526 Esas ve Karar sayılı hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HMK’nun 442/1 maddesi gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 19.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.