Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2014/179 E. 2014/18279 K. 14.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/179
KARAR NO : 2014/18279
KARAR TARİHİ : 14.10.2014

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tazminat

… ve müşterekleri ile … ve müşterekleri aralarındaki tazminat davasının reddine dair İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 07.02.2013 gün ve 325/34 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davacılar tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 14.10.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacılar vekilleri Avukat …, Avukat …, Avukat … ve karşı taraftan davalılardan … vekili Avukat …, … ve … vekili Avukat … vekili Avukat … geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR

Davacılar vekili, muris …’in mirasçıları taraflar arasında Kadıköy 7. Noterliği’nde 04.06.2008 tarih ve 14578 yevmiye numaralı işlem ile murisin taşınır, taşınmaz malları ve bankalardaki nakitleri için miras taksim sözleşmesi düzenlendiğini, davalılardan…’in sözleşme yapılmadan önce taksime esas tutulmak üzere ekspertiz raporları düzenlettirdiğini, iki danışmanlık şirketinden değerleme raporları aldığını ve taksim sözleşmesinin bu raporlar baz alınarak yapıldığını, aradan geçen uzun süre sonrasında paylaşılan taşınmazların gerçek değerlerinin farklı olduğunun ve değerler arasında fahiş farklar bulunduğunun öğrenildiğini, bunun üzerine hemen mahkemeye değer tespiti yaptırdıklarını ve değerler arasında açık fark olduğunun tespit edildiğini, sözleşmeye dayanak raporda bu taşınmazların değerlerinin çok düşük gösterildiğini öğrenen davacıların, hile ile büyük bir hataya düşürüldüğünü açıklayarak 04.06.2008 tarihli miras taksim sözleşmesinin iptaline, sözleşmenin iptali ile tapu tescillerinin eski hale getirilemeyeceği anlaşılır ise dava tarihi itibarı ile taşınmazların değerleri arasındaki fahiş farktan dolayı ortaya çıkan zararın hesaplanarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile davacıların hissesine düşen 1.375.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş. 26.05.2011 tarihli yargılama oturumunda davacılar vekili, miras taksim sözleşmesinin iptaline yönelik taleplerini atiye bıraktıklarını ve davalarını taşınmazlar arasındaki fahiş farktan dolayı müvekkillerinin uğradığı zarara yönelik talep açısından devam ettiklerini bildirmiştir.
Davalı … …vekili, davada hata ve hileye dayanıldığından, intikallerin yapılması ile davacıların taşınmazların piyasa değerini öğrendiklerinin kabul edilmesinin hayatın olağan akışına uygun bulunduğunu, ayrıca adlarına intikal sonrası bir kısım taşınmazları sattıklarından davanın 1 yıllık hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, davacı tarafın yaptırdığı tespitlerle alınan bilirkişi raporunun gerekçeden yoksun olduğunu ve davaya esas alınamayacağını, murisin cenaze töreninden sonra tüm mirasçıların ısrarı ile müvekkilinin taşınmazların rayiç bedelini tespit ettirdiğini, murisin banka hesap bakiyelerini aldığını, mirasçıların tümü ile toplantı yapılarak karşılıklı anlaşma ile sözleşmelerin düzenlendiğini, davacı tarafın ekspertiz raporlarını denetleyip buna göre imza attıklarını, müvekkilinin sözleşmeden kazançlı çıkmak yerine tam tersi zararla çıktığını, davacıların meslekleri gereği taşınmaz değerlendirme ve piyasa rayici konusunda müvekkilinden daha fazla deneyim sahibi olduklarının görülebileceğini açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Davalı … ve … vekili, davada hata, hile hükümlerine dayanıldığını, bazen sebepsiz zenginleşme bazen gabinden bahsedildiğini, öğrenmeden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, zamanaşımı nedeni ile davanın reddi gerektiğini, terekeye dahil olan tüm taşınmazların değerinin davalılardan…’ten tespit edilmesinin istendiğini ve yapılan tespitten sonra aynı davalının kıymet takdir raporunu 2008 yılı Mayıs içinde tüm mirasçılara verdiğini ve araştırmaları için zaman tanıdığını, kıymet takdirinin taşınmazlarla ilgili olup taksimin nasıl yapılacağını içermediğini, alınan ortak kararla 31.05.2008 tarihinde aynı davalının evinde toplantı yapılıp, mirasçıların özgür iradesi ile taksimin yapıldığını, yanıltmanın ve hilenin söz konusu olmayıp, davacıların yanıltılıp, kandırılmadığını, davacıların meslekleri itibarı ile bunun söylenemeyeceğini, rayice uygun olarak paylaşım yapıldığını ve iptal edilemeyeceğini, taşınmaz değerlerindeki bir takım artma ve azalmaların taksim sözleşmesinden sonra gelişen ve sözleşmenin yapıldığı sırada bilinmeyen sebeplerden meydana geldiğini açıklayarak hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, davanın zaman aşımı nedeni ile reddi gerektiğini, mirasın paylaşımından önce davalılardan…’in kendiliğinden ortaya çıkmadığını, ortak kararla görevlendirildiğini ve bunun üzerine gerekli kıymet tespit raporlarını hazırlattığını, tüm mirasçılara dağıttığını, herkeste raporlar dışında taşınmazlarla ilgili bilgi ve döküman da bulunduğunu, 31.05.2008 tarihinde aynı davalının evinde yapılan toplantıda herkesin özgür iradesi ile paylaşımın yapıldığını, müvekkilinin, kızı ve damadı ile birlikte …’ya gidip gerekli araştırmaları da yaptığını, müvekkilinin …’deki daireye talip olduğunu, hatta buna davacılardan… ve …’in karşı çıktıklarını, müvekkilinin ısrar etmediğini ve daireyi bu kişilerin aldığını, şimdi ise değerin düşük gösterildiğinin iddia edildiğini, ortada zarar varsa en fazla kendisinin zarara uğramış olabileceğini, soyut ifadelerle ifade edilen aldatmanın somut olarak ispatlanması gerektiğini açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Davalılardan …, dava dilekçesi tebliğine rağmen duruşmalara gelmemiş, bir cevap da vermemiştir.
Mahkemece, tarafların özgür iradeleri ile taksim sözleşmesini düzenledikleri, hata, hile veya ikrah olgusunun bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tarafların murisi … 23.02.2008 tarihinde dul ve çocuksuz olarak ölmüş, geride mirasçı olarak kardeşlerinin çocukları ve torunları davacılar ile davalılar kalmışlardır. Mirasçıların tamamının katıldığı 04.06.2008 tarihli Kadıköy 7. Noterliği’nde düzenlenen taksim sözleşmesi ile murisin menkul, gayrimenkulleri ile bankalardaki
nakitlerinin paylaşıldığı görülmektedir. Dosyada taksim sözleşmesine de konu edilen taşınmazlara ait tedavüllü tapu kayıtları getirtilmiş, taksim sözleşmesine göre mirasçılar adına yapılan intikaller sonunda bir kısım taşınmazın halen mirasçılar adına bulunduğu, bir kısmının ise dava dışı üçüncü kişilere satılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Davada, taksim sözleşmesi öncesi davalılardan…’in düzenlettirdiği iki adet ekspertiz raporunun dikkate alınarak taksim sözleşmesinin düzenlendiği, taksim sözleşmesinde davalılara düşen taşınmazların gerçek değerleri daha yüksek olduğu halde ekspertiz raporlarında düşük gösterilerek, davalıların hile ile sebepsiz zenginleştikleri, davacıların hile ile kandırıldıkları iddia edilmektedir.
Bilindiği üzere hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir
Hemen belirtilmelidir ki, TBK’nin 39. maddesindeki 1 yıllık sürenin öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı, öğrenme tarihinin işlem tarihi olabileceği gibi, somut olayın özelliğine göre işlem tarihinden ileri bir tarihin de olabileceği, bir başka ifadeyle işlem tarihinde fark edilemeyen bir hilenin çeşitli nedenlerle sonraki bir tarihte öğrenilebileceği açıktır. Bu durumda, hak düşürücü sürenin hesabında davacı tarafın öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınması gerekir. Davalı tarafın bu tarihten daha önceki bir tarihte davacının hileyi öğrendiğini iddia etmesi durumunda bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğu da kuşkusuzdur. Davacıların hak düşürücü süre içerisinde dava açmadığını ve aldatma olgusunun davadan bir yıldan önceki bir tarihte öğrenildiğini davalı taraf kanıtlayamadığından eldeki davanın süresi içerisinde açıldığı kabul edilmelidir.
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve taktirde bir isabetsizlik görülmediğine, her ne kadar davalılardan… tarafından iki ayrı danışmanlık firmasından alınan 22.04.2008 tarihli ekspertiz raporlarında taksime konu bir kısım taşınmazların değerinin düşük gösterilmek suretiyle hile ile davacıların kandırıldıkları iddia edilmiş ise de, toplanan deliller ve dinlenen tanık beyanları karşısında taraflar arasında noterde düzenlenen 04.06.2008 tarihli taksim sözleşmesine esas alındığı anlaşılan ekspertiz raporlarının taksimden bir süre önce tüm mirasçılara verildiği, incelenme imkanı tanındığı, bu inceleme sonrası tüm mirasçıların bir evde toplanarak taksimle ilgili görüştükleri ve hangi mirasçının mirastan ne şekilde pay alacağının tartışılarak, anlaşıldığı, anlaşmadan üç gün sonra tüm mirasçıların birlikte notere giderek düzenleme şeklindeki taksim sözleşmesini imzaladıkları, taksim sözleşmesi tarihine kadar geçen süre itibarıyla her türlü araştırma yapılma imkanı tanındığı, taksim sözleşmesi öncesi varılan anlaşmada da hileyi gerçekleştirdiği iddia edilen davalı … …’in öncelikli yer seçmediği, tüm mirasçılara seçme imkanı tanındıktan sonra o tarihte bulunduğu muhit ve içindeki kiracı sebebiyle sorunlu olduğu icra takiplerinden anlaşılan taşınmazların kaldığı, ekspertiz raporlarında taşınmazların nitelikleri ile eldeki dosyada alınan raporlarda belirlenen nitelikler arasında bir fark da bulunmadığı belirlendiğinden davacıların iradelerinin fesada uğratıldığından söz edilemeyeceğine, diğer yandan davacılardan meslekleri ve bir kısım davalılara düşen …’daki taşınmazların bulunduğu yerde kentsel dönüşüm, çevre düzenlemeleri gibi nedenlerle taksim sözleşmesi sonrası meydana gelen değer yükselmeleri, taksim sözleşmesine göre tüm mirasçılar adına tapuda yapılan intikaller ve sonrasında davacılar da dahil tapuda dava dışı üçüncü kişilere yapılan satışlar dikkate alındığında olayda hilenin unsurlarının gerçekleştiğinden de söz edilemeyeceğine göre davacılar vekilinin yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun görülen hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK’nın 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nın 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.100,00 TL Avukatlık Ücreti’nin davacılardan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalıya verilmesine ve aşağıda dökümü yazılı 24,30 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 0,90 TL’nin temyiz eden davacıdan alınmasına, 14.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.