Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2014/15985 E. 2015/4337 K. 17.02.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/15985
KARAR NO : 2015/4337
KARAR TARİHİ : 17.02.2015

MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil-Alacak

Hazine ile … ve … aralarındaki tapu iptali ve tescil, alacak davasının kabulüne dair . Hukuk Mahkemesi’nden verilen 11.02.2014 gün ve 245/76 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı … vekili duruşmasız olarak incelenmesi davacı Hazine vekili ile Davalı …vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 17.02.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden … vekili Avukat .. . ve karşı taraftan Hazine vekili Avukat …geldi. Başka kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı Hazine vekili, 232 ada 6 parsel kapsamında kalan 527.26 m2 yerin öncesinin dere yatağı niteliğinde olup Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu, bu yerin imar uygulaması neticesinde Belediye adına tescil edildiğini ve daha sonra davalı…’a satıldığını açıklayarak tapu kaydının iptaliyle Hazine adına tesciline, olmadığı takdirde dava tarihi itibarı ile tespit edilecek bedelinin yasal faiziyle birlikte davalılardan alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, davanın yersiz açıldığını, 3194 sayılı İmar Kanunun 17. maddesi uyarınca taşınmazın ihdasen Belediye adına tescil edildiğini daha sonra encümen kararı ile satıldığını, davalı … vekili, taşınmazın Belediye’den bedeli mukabilinde satın alındığını ve müvekkiline ait başka bir parselle birleştirilerek üzerine araç muayene istasyonu yapıldığını, taşınmazın dere yatağı niteliğinde olmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kabulüne, 232 ada 1 ve 2 parselle birleştirilen aynı ada 3,4 ve 5 parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile dere yatağı olarak Hazine adına tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı Hazine vekili, davalılar Yalova Belediyesi vekili ile davalı … vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Dava konusu 232 ada 6 parselin öncesi 232 ada 1,2,3,4 ve 5 parseller olup,1 ve 2 parseller 17.02.1973 tarihinde satış nedeniyle davalı … adına tescil edilmiş, aynı ada 3,4 ve 5 parsellerin öncesi 1964 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında dere yatağı olarak tespit dışı bırakılmış, 11.08.2005 tarihinde 3194 sayılı İmar Kanunun 17.maddesi uyarınca 232 ada 3,4,5 parsel numarası verilerek arsa niteliğinde ihdasen … adına tescil edilmiş, aynı tarihte satış yoluyla davalı …’a devredilmiş ve anılan tarihte tevhiden 232 ada 6 parsele revizyon görmüş, kayıt maliki tarafından üzerine tesis yapılmak suretiyle tasarruf sürdürülmüştür.

Dava; Devletin hüküm ve tasarruf altındaki yerlerden olduğu iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş ise de verilen karar usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmazın öncesi dere yatağı olarak tespit dışı bırakılan yerlerden ise de imar uygulaması nedeniyle arsa niteliğine dönüşerek 232 ada 3,4 ve 5 parsel numaraları verilerek Belediye adına tescil edilmiştir. Taşınmazlar arsa niteliğinde tapuya tescil edildiğine ve fiilen dere yatağı niteliğinde olmadığına göre, mahkemece taşınmazın dere yatağı niteliğinde Hazine adına tesciline karar verilmesi hatalıdır. Kaldı ki, TMK’nun 999. maddesi gereğince, dere yatağının tapuya tescili de mümkün değildir.
Taşınmaz 3194 sayılı Kanunun 17. maddesi uyarınca Belediye adına tescil edildikten sonra tapu sicilinde yapılan resmi işlemle bedeli alınmak suretiyle davalı…’a satılmıştır. Davalı Nihat vekili, müvekkilinin iyi niyetli olduğunu, tapu kaydına güvenerek taşınmazı satın aldığını ileri sürmüştür. Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla TMK’nun 2. maddesinin genel hükmü yanında tapulu taşınmazların el değiştirmesinde 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke, TMK’nin 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almıştır. O halde; davalı Nihat’ın taşınmazı tapu kaydına güvenerek bedelini ödemek suretiyle satın aldığı ve iyi niyetli olarak hareket ettiği anlaşıldığından davalı Nihat hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme sonunda yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davacı Hazine vekilinin Belediyeye yönelik temyiz itirazlarına gelince; davacı Hazine vekili terditli istekte bulunmuş, tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tespit edilecek taşınmaz bedelinin davalılardan tahsilini istemiştir. Dava konusu edilen ancak tevhit nedeniyle kapanan 232 ada 3,4 ve 5 parsellerin öncesi 1964 yılında yapılan kadastro çalışması sırasında dere yatağı niteliğinde tespit dışı bırakılan yerlerdendir. TMK.nun 708, 3402 sayılı Kadastro Kanunun 18. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunun 17. maddesi uyarınca bu tür yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup mülkiyeti Hazineye aittir. Hal böyle olunca; taşınmazların ihdasen Belediye adına tescil edilmiş olması, daha sonra da taşınmazların satış yoluyla devredilmesi doğru değildir.Mahkemece davalı Belediyeye yönelik tazminat isteği bakımından deliller değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken bu hususların gözden kaçırılmış olması isabetli olmamıştır.
Kabule göre de; dava konusu 232 ada 3, 4 ve 5 parseller 11.08.2005 tarihinde yapılan satış ve birleştirme sonunda 232 ada 6 parsele revizyon görmüştür.Mahkemece birleştirme nedeniyle 232 ada 3,4 ve 5 parsellerin kaydının kapandığı gözden kaçırılarak ve hükmün infazına olanak vermeyecek şekilde eski parseller üzerinden iptal ve tescile karar verilmesi doğru olmamıştır.
Anılan yönlerin gözetilmemesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulmasını gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı Hazine vekili, davalı Belediye vekili ile davalı… vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre taraflar lehine Avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 17.02.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY
Davaya konu edilen 232 ada 6 parsel sayılı taşınmazın öncesi 232 ada 1, 2, 3, 4 ve 5 numaralı parseller olup; 1 ve 2 numaralı parseller 17.02.1973 tarihinde satış nedeniyle davalı …adına tapu siciline tescil edilmiş; aynı ada 3, 4 ve 5 numaralı parseller 1964 yılında dere yatağı olarak kadastro işlemiyle tespit dışı bırakılmış; 11.08.2005 tarihinde davalı Belediye tarafından yapılan 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 17.madde uygulamasıyla 232 ada 3, 4 ve 5 numaralı parsel numaraları verilmek suretiyle arsa niteliğiyle Yalova Belediyesi adına ihdas tapusu oluşturulmuş; aynı tarihte de satış yoluyla davalı …’a devir ve temlik edilmiştir.
Davaya konu edilen taşınmazın öncesinin dere yatağı olarak devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerlerden olduğunda bir duraksama yoktur. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar kural olarak …’ne ait sayılır. Ancak bir kısım devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar “mutlak kamu malı” niteliğiyle hiç bir şekilde özel mülkiyete konu olamaz (3402 S. Kadastro Kanunu m.18/2). Orman, kıyı, mera, köy orta malı gibi taşınmazalar bu niteliktedir. Mutlak kamu malı niteliğinde olmayan bir kısım devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar ise. İmar/ihya ve zilyetlik ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla özel mülkiyete konu olabilir. (TMK.m.713/1;KK.m.17). Kapanmış yollar ve kapanmış dere yatakları bu şekilde özel mülkiyete konu olabilecek yerlerdendir.Bu gibi yerler imar planı içine alınmakla, bedelsiz olarak ilgili Belediyeye geçmiş sayılmalı ve imar palanındaki özgülendiği kullanım şekline tabi sayılmalıdır(İmar Kanunu m.11). Bu durumda devletin hüküm ve tasarrufundaki kapanmış dere yatağı 2005 yılında yapılan imar uygulamasıyla özel mülkiyet kurmaya elverişli alan olarak ayrılmış bulunmasına göre; bu taşınmazı Belediyenin İmar Kanunu 17. maddesi uyarınca gerçek kişiye satmasında yasaya aykırı bir durum bulunmadığı düşüncesindeyim. Aksi halde yerel yönetimler hizmet için yeterli arsa üremez duruma düşeceği gibi, imar uygulaması gereklerini de yerine getirmekte zorlanacaktır.
Yukarda açıklanan sebeplerle TMK. 1023. maddesindeki iyiniyet korumasından yararlanabilecek durumda olduğu anlaşılan ve bu nedenle hakkındaki davanın reddi gereken davalı …’a karşı açılan davada olduğu gibi; davalı Belediye aleyhine açılan davanın da reddine karar verilmesi gerektiği; böylece temyiz edilen hükmün her iki davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmek üzere bozulması gerektiğini düşünüyor; Değerli çoğunluğun,.davalı Nihat hakkındaki kararına katılmakla birlikte; davalı Belediye hakkındaki bozma kararına katılmıyorum.17.02.2015