Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2014/15559 E. 2015/22740 K. 17.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/15559
KARAR NO : 2015/22740
KARAR TARİHİ : 17.12.2015

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil

… ile … ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 15.01.2010 gün ve 592/46 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı … vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı … vekili, asıl davada dava konusu 2491 parsel sayılı taşınmazın, birleşen davalarda 2469, 2475, 2410, 2473, 2482, 2480 ve 2471 parsel sayılı taşınmazların … Gölü kıyı kenar çizgisinin göl tarafında kaldığını, özel mülkiyete konu edilemeyeceğini açıklayarak, dava konusu taşınmazların tapu kaydının iptali ile kıyı olarak kamuya terkinine karar verilmesini istemiştir.
Bir kısım davalılar davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, bozma ilamından sonra hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm davacı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazlardan 2491, 2480, 2475, 2473 ve 2471 parsel sayılı taşınmazların tamamının, 2410, 2482 ve 1469 parsel sayılı taşınmazların ise bir kısmının … Gölü kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı açıklanarak davanın kabulüne dair önceki hüküm … vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26/3/2009 tarih ve 2009/966 Esas, 2009 /3750 karar sayılı ilamı ile özet olarak “ çekişme konusu taşınmazların kadastro tespitlerinin 23.3.1976 tarihinde kesinleştiği, asıl ve birleşen davaların ise 27.12.1999, 29.12.1999, 28.3.2000 ve 14.4.2000 tarihlerinde açıldıkları, kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 23.3.1976 ile davaların açıldığı tarihler arasında 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir. Hal böyle olunca,yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında davaların hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi için karar bozulmalıdır.” gereğine işaret edilmek suretiyle bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyulması kararı verildikten sonra, yukarıda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki, Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen cümlede: “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer Kamu Tüzel Kişileri dâhil tarafların sıfatına bakılmaksızın” ve 3.maddesi ile aynı Kanuna eklenen geçici 10.maddesinde ise; “Bu Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazinenin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
Ne var ki, Yerel Mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 …. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33.maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davalar aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içermektedirler. Bu nedenle Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Somut olayda; işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, Mahkemece bu konudaki görüşünün ortaya konulması ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Açıklanan nedenle davacı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK. 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’nun 388/4. (HMK. m.297/ç) ve HUMK’nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 17.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.