YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/15369
KARAR NO : 2016/1488
KARAR TARİHİ : 28.01.2016
MAHKEMESİ : … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Zilyetliğin Tespiti
A.. D.. ile Hazine ve A.. A.. aralarındaki zilyetliğin tespiti davasının kabulüne dair … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen … gün ve … sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacılar vekili, dava konusu … parsel sayılı taşınmazın evveliyatında davacılara ait … ve … parselleri kapsayan taşınmazdan ifraz edilerek davalı … adına tescil edildiğini, dava konusu taşınmazda zilyet olduğu belirtilerek davalı A.. A.. hakkında ecrimisil tahakkuk ettirildiğini ancak asıl zilyet edenlerin vekil edenleri olduğunu açıklayarak, 6292 sayılı Kanun’un 13. maddesi gereği dava konusu taşınmazın satışının talep edilebilmesi için 2002 yılından bu yana vekil edenlerinin zilyet olduklarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, yapılan tespit ve beyanlara göre davalı A.. A.. adına ecrimisil tahakkuk ettirildiğini, davacıların 2011 yılından itibaren en az 3 yıldır zilyet olmadıklarını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuş, davalı A.. A.., dava konusu taşınmazda davacıların zilyet olduğunu beyan etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne, … parsel sayılı taşınmazın …. ait olup davacıların 2002 yılından itibaren tarımsal amaçlı zilyet olduklarının tespitine karar verilmesi üzerine, hüküm, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1-h, 115 m.).
-//-
Kural olarak tespit davasının dinlenebilmesi için genel dava şartlarından başka iki özel koşula daha ihtiyaç vardır. Özel koşulların ilki, tespit davasının konusunu ancak bir hukuki ilişkinin oluşturabileceğidir. Gerçekten tespit hükmü, hak ve alacakların doğduğu hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığını tespit etmekte olup, miktarları hakkında bir şey içermez. Bu nedenle uygulamada, konusu yalnızca maddi vakıa ya da vakıalar olan tespit davalarının dinlenemeyeceği sonucuna varılmıştır. Kural olarak maddi vakıa ya da vakıalar ancak hukuki bir ilişki ile birlikte tespit davasına konu olabilirler. İkinci koşul, davacının sözünü ettiği hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının hemen tespitinde hukuki bir yararı bulunmalıdır. Hukuki yarar koşulu, tespit davasını hükme bağlayan tüm yasalarda öğretide ve uygulamada kararlılıkla aranmaktadır.
Somut olaya gelince; … parsel sayılı taşınmazın, … Kadastro Mahkemesi’nin … Esas, … Karar sayılı ilamı neticesinde tarla vasfında, hükmen ifraz yoluyla … tarihinde davalı … adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Davacılar, 6292 sayılı Kanun kapsamında …’den taşınmazı satın almak için taşınmazın kendi zilyetliklerinde olduğunun tespiti istemiyle dava açmışlardır. Ne var ki; taşınmazda 3402 sayılı Kanun’un EK-4 maddesi çerçevesinde yapılmış kullanım kadastrosu yoktur. Kullanım kadastrosu yapılmayan yerde zilyet olduğunun tespiti istemi ile açılan davalarda davacıların hukuki yararı bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra; adli yargı merciilerince, idari yargıyı ilgilendiren hususlarda idareyi zorlayacı nitelikte tespit kararı verilmesi de mümkün değildir.
Hal böyle olunca; açıklanan ilke ve olgular karşısında, davacıların, tespit davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde işin esası incelenerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından, usul ve yasaya aykırı hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 28.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.