YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/13535
KARAR NO : 2015/21941
KARAR TARİHİ : 07.12.2015
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/06/2013
NUMARASI :
DAVACI : H.. D.. vs.
DAVALI : Z.. K.. vs.
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
H.. D.. ve müşterekleri ile Z.. K.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 26.06.2013 gün ve .. sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili, 589 parsel sayılı taşınmazın davalıların murisi M.K.adına kayıtlı olduğunu, M. K.’nin 25.09.1990 tarihinde öldüğünü, taşınmazın 1981 yılından beri davacı tarafından malik sıfatıyla fasılasız olarak kullanıldığını açıklayarak TMK’nun 713/2 maddesi uyarınca taşınmazın tapu kaydının iptaliyle davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, dava konusu taşınmazın son 4-5 yıldan beri davacı tarafından kullanıldığını, öncesinde boş olduğunu, davacı lehine TMK’nun 713/2 maddesindeki kazanma koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın 20 yılı aşkın bir süreden beri davacının zilyetliğinde olduğu, kayıt malikinin ölümünün üzerinden 20 yıldan fazla bir zaman geçtiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 589 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaliyle davacılar adına tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK’nun 713/2. fıkrasında yer alan; “ … maliki 20 yıl önce ölmüş …” hukuki sebebine dayalı olarak TMK’nun 713/1-2. fıkraları gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK’nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. TMK’nun 713. maddesinin 1.fıkrasında; “tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir ” denilmiştir.
Aynı maddenin 2. fıkrasında ise; “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” amir hükmüne yer verilmiştir.
.//..
Görüldüğü gibi TMK’nun 713. maddesinin 2. fıkrasına dayalı olarak açılan davaların başarıya ulaşması; bu fıkrada belirtilen koşullar yanında aynı zamanda 713/1. fıkrasındaki koşulların da gerçekleşmiş bulunmasına bağlıdır. Çünkü 2. fıkrada; “aynı koşullar altında…” denilmek suretiyle aynı maddenin 1. fıkrasına atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 1. fıkradaki koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur.
TMK’nun 713/2. maddesindeki ölüm nedeni Anayasa Mahkemesi’nin 17.03.2011 tarih, 2009/58 Esas, 2011/52 sayılı Kararı’nın 27.03.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan ilamı ile iptal edilmişse de; Dairenin sapma göstermeyen uygulamalarında, Anayasa Mahkemesi’nce yürürlüğün durdurulmasına ilişkin kararın verildiği, 17.02.2011 tarihine kadar hak sahipleri yararına kazanma koşulları oluşmuş, yani malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğu kabul edilmektedir.
Saptanan bu olgular karşısında somut olaya gelince; kayıt maliki Murat Köse’nin ölüm tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında geçen 20 yıl 5 günlük süre gözönüne alındığında; kazanma için gerekli olan 20 yıllık zilyetlik süresinin tespitinde dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının yetersiz bulunduğu, özellikle davalı tanıklarından M.. K.. ve H.. T..’in ortak beyanlarında; davacının taşınmazı 1992-1993 yıllarında kullanmaya başladığını, sonrasında ise aralıklarla kullandığını, davacı dışında kimselerin de belli sürelerle taşınmazı ektiğini bildirmişlerdir. Ancak diğer tanık ve yerel bilirkişiler, dava konusu taşınmazın kayıt malikinin ölümünden önce de davacı H.. D.. tarafından tarım amaçlı olarak kullanıldığını, davacının zilyetlik süresinin 25 yıldan fazla olduğunu, davacının önceleri taşınmazı ektiğini, kayıt malikinin ölümünden sonra zeytin ağaçlarını diktiğini belirtmişlerdir. Tanık beyanları hem birbirleriyle hem de kendi içinde çelişkili olduğu gibi, somut olaylara da dayanmamaktadır.
Diğer yandan, dosyaya sunulan ziraat bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazda 40-50 yıldan beri tarım yapıldığı, taşınmazda 6 yaşında olan 55 adet zeytin, 2 adet nar ve 2 adet dut ağacı ile 12 yaşında olan 4 adet nar ve 3 adet dut ağacının bulunduğu belirtilmiştir. Yerel bilirkişi ve tanık beyanları ile ziraat bilirkişi raporu çelişkili olduğu gibi, ziraat bilirkişi raporunda saptanan zeytin, nar ve dut ağaçlarının yaşları da davacının zilyetliğini doğrulamamaktadır.
O halde Mahkemece yapılacak iş; dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılarak yerel bilirkişi ve tanıkların HMK’nun 259 ve 290/2. maddeleri gereğince keşif yerinde dinlenmelerinin sağlanması, davacının zilyetliğinin hangi tarihte başladığının ve ne şekilde devam ettiğinin, kesintiye uğrayıp uğramadığının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulmak suretiyle açıklığa kavuşturulması, hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde davacının zilyetlik süresinin belirlenmesi, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK’nın 261. maddesi gereğince aykırılığın giderilmesi gereklidir. Eksik araştırma ve incelemeyle hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 860,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 07.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.