Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2014/11980 E. 2015/20241 K. 12.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/11980
KARAR NO : 2015/20241
KARAR TARİHİ : 12.11.2015

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bodrum Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/02/2012
NUMARASI :
DAVACI : K. Tur. ve Tic. Ltd. Şti.
DAVALI : A. M. O.
DAVA TÜRÜ : Zilyetliğin Korunması

K. Tur ve Tic. Ltd. Şti ile A. M.O.aralarındaki Zilyetliğin Korunması davasının reddine dair Bodrum Sulh Hukuk Mahkemesi’nden verilen 22.02.2012 gün ve .. sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, davalı tarafından vekil edeninin işletmesinin çatısına sanayi tüpü, klima cihazları, baca boruları .. vs koymak suretiyle müdahalede bulunulduğunu açıklayarak, davalının müdahalesinin menine, muhdesatların kaline, çatıya konulan demirbaşların kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. 27.09.2010 havale tarihli dilekçesiyle de; hakka dayalı olarak açılan el atmanın önlenmesi davasını bilirkişi raporu doğrultusunda zilyetliğin korunması (MK 981-984) davası olarak ıslah ettiklerini açıklamıştır.
Davalı vekili, dava konusu yerin davacıya kiralanan veya zilyetliğine verilen bir yer olmadığını, dava şartı bulunmadığını açıklayarak, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen 18.10.2010 tarihli görevsizlik kararı sonrası, süresinde kendisine gönderilen Sulh Mahkemesi tarafından; davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller tüm dosya kapsamından; dava konusu taşınmazın mülkiyeti dava dışı Belediye’ye ait olup davacıya kiralanan 6 parsel sayılı taşınmaz ile davalıya kiralanan 4 parsel sayılı taşınmazların arasında yer alan yine mülkiyeti dava dışı Belediye’ye ait olan 5 parsel sayılı taşınmaz olduğu anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık, TMK’nun 973 ve devamı maddeleri uyarınca, zilyetliğin korunmasına ilişkindir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 09.10.1946 tarih, 1946/6-12 Esas ve Karar sayılı kararında aynen “…MK’nun 896 (TMK’nun 983) maddesi uyarınca, bir taşınmazda zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada; şey’e malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde, hakim, yalnız davacının gerçek ise zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar, zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunmaz…” denilmektedir.
.//.

Davacı taraf, taşınmaz maliki Belediye’nin taraf olmadığı eldeki bu davada, herhangi bir hakka değil, sadece, zilyetlik iddiasına dayanmaktadır. O halde, bu davada öncelikle çözüme kavuşturulması gereken husus: davacının somut olayda, davalıya karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığıdır. Çözümlenmesi gereken sorun bu olunca, zilyetlik kavramı, niteliği, hukuki fonksiyonları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır. Zilyetlik eşya ile şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ, yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bu korumanın sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından biri de fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni, böylece toplumun esenliğini korumak istemiştir. Kendilerini haklı görenler bile başkasının fiili hakimiyetine belli bir çerçeve içinde saygı göstermeye mecburdurlar. Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıda değinilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun içinde bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar; sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaya yöneliktir. Bu karar diğer tarafın mülkiyet yahut hak iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz ve üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde anlaşılamaz. Bahsi geçen zilyetlik davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup; mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler. (HGK’nun 12.05.1982 gün, 1979/8-589 Esas, 1982/482 Karar)
Somut olaya, gelince; davanın zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen davada tapu maliki Bodrum Belediyesi taraf bulunmadığına göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde (TMK. 981 vd) çözümlenip sonuçlandırılması gerekir. Eş anlatımla bu tür davalarda taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi gerekir. Tüm bu hukuki ve yasal bilgilerin ışığında, görülmekte olan davadaki üstün zilyetlik hakkının belirlenmesine ilişkin deliller irdelenerek, dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre hüküm kurulması gerekirken, niteleme ve delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek taşınmazın dava dışı Belediyeye ait olduğu, davacının bu dava için aktif dava ehliyetininin bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, HUMK’nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 12.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.