Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2014/11144 E. 2015/13810 K. 23.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/11144
KARAR NO : 2015/13810
KARAR TARİHİ : 23.06.2015

MAHKEMESİ : İcra Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Şikayet

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire’ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

K A R A R

İcra takibinin dayanağı 09.08.2005 tarihli noterde düzenleme şeklinde müşterek ve müteselsil borç ve kefalet senedidir. Borçlu vasisi …… borçlu …… adına çıkarılan icra emri tebligatı üzerine İcra Mahkemesi’ne başvurusunda vasisi bulunduğu borçlu…….’nun şizofreni hastası olması nedeniyle 2005 yılında nasıl borçlandırıldığını bilemediğini, takibe konu borcun 14.178,00 TL’sini ödediklerini, borcu kabul etmediklerini, ayrıca icra emrinde fahiş faiz talebinde bulunulduğunu, faiz hesaplamasının yeniden yapılmasını talep etmiştir. İcra Mahkemesi’nce borçlunun kısıtlı olması nedeniyle takip ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle takibin iptaline karar verilmiştir. Hüküm alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Her ne kadar borçlu…….’nun vesayet altına alındığına dair Sulh Hukuk Mahkemesi kararı mevcut ise de alınan vesayet kararı, vesayet altına alınan hakkında takip yapılmasına engel değildir. Şöyle ki;
İcra (ve iflas) takibinin tarafları, alacaklı ile borçludur; daha doğrusu, alacaklı olduğunu bildirerek icra takibini yapan kimse ile onun takip talebinde borçlu olarak gösterdiği kimsedir. Hukuk davalarında olduğu gibi, icra takibinin taraflarının (alacaklı ve borçlunun) da, taraf ehliyetine sahip olmaları gerekir. Medeni haklardan istifade (hak) ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi, icra takibinde taraf olma ehliyetine (yeteneğine) de sahiptir. Medeni Usul hukukundaki dava ehliyetinde olduğu gibi, icra takibinin taraflarının da takip ehliyetine sahip olmaları gerekir. Takip ehliyeti, bir kimsenin bizzat ve ya iradesi ile tayin ettiği bir temsilci (avukat) vasıtasıyla, alacaklı olarak icra takibi ve bununla ilgili işlemleri yapabilmesi veya icra takibinin borçlusu olarak haklarını koruyacak işlemlerde bulunabilmesi (mesela ödeme emrine itiraz edebilmesi) ehliyetidir. Takip ehliyeti bulunmayan borçluya karşı yapılan icra takibinde, borçlu kanuni temsilcisi (veya onun atayacağı vekil) tarafından temsil edilir. (Baki Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku; Ankara 1983, s.104, 105, 107, 109)
Açıklanan nedenlerle, İcra Hukukuna göre takip ehliyeti olmayan kişiye karşı takip yapılırken, olması gereken, borçlu (taraf) olarak takip ehliyeti olmayan kişinin (küçüğün veya kısıtlının), temsilcisi olarak da kanuni temsilcisinin adı, soyadı ve adresi yazılır. Ancak takip sadece takip ehliyeti olmayan kişiye (küçüğe ve kısıtlıya) karşı yapılır ve takip talebinde kanuni temsilcisinin isim ve adresi gösterilmese dahi, takip bu nedenle iptal edilmez, bu durumda yapılması gereken borçlunun kanuni temsilcisine tebligat yapılarak takibe dahil edilmesinin sağlanması olmalıdır. Zira aksi durum hem usul ekonomisi ilkesi hem Hukuk Devlet ilkesi ile bağdaşmayan neticeler doğuracaktır.
Kaldı ki somut olayda borçlunun vasisi takipten haberdar olarak itfa ve fahiş faiz istendiği iddialarıyla İcra Mahkemesi’ne başvurmuştur. Yani takipten haberdar olmuş ve takibe dahil olarak usul eksikliğini gidermiştir. Hal böyle olunca, mahkemenin borçlunun husumete ehil olmadığı yönündeki gerekçesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu halde, Mahkeme’ce şikayetin esasının incelenerek soncuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 23.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.