YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/4564
KARAR NO : 2013/14772
KARAR TARİHİ : 11.10.2013
MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Mülkiyetin tespiti
… ile … ve … aralarındaki mülkiyetin tespiti davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair …2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 04.10.2012 gün ve 346/391 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; …, …, … Mahallesi, 3176 ada 10 parsel sayılı taşınmazda tarafların ortak malik olduklarını, davalı tarafın …1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/433 Esasta kayıtlı dava ile ortaklığın giderilmesine ilişkin açmış olduğu davanın derdest bulunduğunu, ancak, taşınmaz üzerinde davacı tarafından yapılmış ev, ahır ve samanlık gibi yapıların bulunduğunu açıklayarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalarak taşınmaz üzerindeki ev, ahır ve samanlığın yapı değeri ile mülkiyetlerinin vekil edenine ait olduğunun tespitine, yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, dava konusu muhtesatların yer aldığı taşınmazın 3176 ada 10 parsel olduğu, miktarının 1172.05 m2 ve arsa vasfında bulunduğu, bu yerin 136/2400 payının …, 589/2400 hissesinin …, 13753/679200 hissesinin … Belediyesi ve 1455/2264 payının …’a ait bulunduğunu, ortaklığın giderilmesi davasının derdest olduğunu, ortaklığın giderilmesi davasında iş bu davaya konu olan ev, kömürlük ve diğer yapıların ölçülerek yıpranma payları da düşülerek değerlerinin belirlendiğini, aslında muhtesatlarla ilgili olarak vekil edeninin bir hak ve iddiasının olmadığını açıklayarak davacının davasının reddine karar verilmesini savunmuştur.Davaya dahil edilen …, bu taşınmazda paylarının bulunduğunu, fakat arsa üzerinde belediye tarafından yapılan bir yapının olmadığını açıklayarak davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece, davacının davasının kabulüne, fen bilirkişinin 23.11.2010 havale tarihli krokisinde A harfi ile gösterilen 90.83 m2’lik alan ile B harfi ile gösterilen 19.12 m2’lik yerin ve C harfiyle gösterilen 24.33 m2’lik samanlığın, F harfiyle gösterilen 56.91 m2’lik evin tamamının davacı tarafından meydana getirildiğinin tespitine, mülkiyetin tespiti isteminin
reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT’ne göre, belirlenen 2124 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir.
Hüküm, süresi içerisinde davacı vekili tarafından kararda tarafların karıştırıldığı, davaya dahil edilen … Belediyesinin kararda davalı olarak yazıldığı ve belediye başkanlığı hakkında da hüküm tesis edildiği, yine davalı taraf davaya açıkça karşı çıkmakla davacı yararına yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği, bu durumların sair bozma sebeplerinin de resen dikkate alınarak özellikle düzeltilerek onanmasına ya da bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından;3176 ada 10 nolu parsele ilişkin çap kaydı getirilmiştir. Yüzölçümü 1172.05 m2’dir. Arsa niteliğindedir. İmar şuyulandırması yoluyla …oğlu … adına 220/2400 pay, … oğlu … adına 589/2400 pay, TMSF adına 1455/2400 pay, … Belediyesi adına 136/2400 pay, imar uygulaması sonucunda 8.5.2002 tarihinde tescil edilmiştir…. oğlu … 13.12.2005 tarihinde 16811 yevmiye nolu işlemde TMSF’na ait payı satın almış ve tevhit işlemi sonucunda 14.03.2008 tarihi itibariyle payının 1455/2264 olduğu ve belediyeye ait payın ipka yoluyla 13753/679200 pay olarak 14.03.2008 tarihinde tescil edildiği görülmüştür. Ne var ki, imar uygulamasına tabi tutulan Şehir kadastrosu ya da kadastro parsellerine ilişkin önceki kayıtlar getirilmemiştir. Ya da bu yerler önceden belediye ve Hazine’ye ait iken 13.12.2005 ve 14.03.2008 tarihinde hisse satın alarak paydaş haline gelen …’ın imar uygulamasından önce bu taşınmazlarda muhtesatının bulunup bulunmadığı ya da imar çaplı yerden pay satışlarından sonra davaya konu muhtesatları inşa edip etmediği araştırılmamıştır. Bu durum 3194 sayılı İmar Kanunun 18. maddesine aykırı ise de, taraflarca bu konuda lehte ya da aleyhte bir talep olmadığından açıklanan durum kamu düzenini de resen ilgilendirmediğinden ayrıca bozma sebebi yapılmamıştır.Öyle ise, taraflar arasındaki uyuşmazlık imar uygulaması sonucunda oluşturulduğu anlaşılan paylı mülkiyet üzere olan çaplı taşınmaz üzerinde davacıya ait olduğu ileri sürülen ve dosyada mevcut bilirkişi raporuyla durumları saptanan muhtesatların davacı tarafından meydana getirildiğine ilişkin tespit yönünde hüküm kurulması sonuç itibariyle doğru olduğundan, davacı vekilinin dava dilekçesindeki resen belirlenecek sebeplere ilişkin bozma talebinin REDDİNE,
Davacı vekilinin yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazlarına gelince; mahkemenin tüm duruşma tutanakları incelenmiş olup, davacı tarafın açıkça yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline ilişkin bir isteğinin olmadığı belirlenmiştir. Dava dilekçesinde ise, davacı vekili yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin açıkça davacıya yükletilmesine karar verilmesini vekaleten istediği görülmüştür.Kural olarak, hasımlı davalarda yargılama giderleri talep veçihiyle karşı taraftan istenir. Ancak, bazı dava türlerinde dava lehe sonuçlansa dahi yargılama giderleri davacı uhdesinde kalır. Bunun haricinde davacı taraf açıkça yargılama giderleri ve vekalet ücretinin müvekkilinin üzerinde bırakılmasını istemesi halinde karşı tarafa vekalet ücreti yükletilmesi mümkün olmaz. Bu durumda, yerel mahkemenin yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kararında hukuka aykırı bir durum söz konusu değildir. Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden davalı lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi de doğrudur. Ancak, yerel mahkemenin 4.10.2012 günlü 12 nolu duruşma tutanağında yazılı olduğu üzere fen bilirkişi krokisine göre, A, B, C ve F harfleriyle belirlenen yerlerin davacı tarafından meydana getirildiğinin tespitine, mülkiyetin tespiti isteminin reddine ilişkin bir
nolu ara kararından sonra gerekçeli kararda taraflara yükletilen yargılama giderleriyle ilgili bir hüküm kurulmamıştır. Eş anlatımla, gerekçeli kararda, kısa karara aykırı olarak; bakiye 798,38 TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden 2.124,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, biçiminde kısa karara aykırı olarak gerekçeli karar oluşturulmuştur. Bilindiği üzere ve kural olarak, özellikle HUMK’nun 388/2 (HMK.m.297/2) fıkrası hükmüne göre “…hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir…” Görüleceği üzere; kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki bulunmaktadır. Gerekçeli kararın yazılması bakımından kısa karar esas olup, gerekçeli kararın kısa karara göre yazılması zorunludur. Anayasa’nın 141. maddesinin koymuş olduğu duruşmaların aleniyeti kuralı ve HUMK’nun 382. (HMK.m.28 ve 294) maddesi gereği kararların alenen tefhimi icap eder. Kısa kararla gerekçeli kararın ayrı nitelikte ve çelişik bulunması işbu aleniyet kuralına aykırı düşer ve Mahkemelere olan güveni sarsar. Tebliğ edilen ilamın tefhim olunan kısa karara uygun bulunması aynı zamanda kamu düzeniyle ilgilidir. 10.04.1992 tarih 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında belirtildiği gibi “ kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedenidir.Yerel mahkeme, bozmadan sonra önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydıyla hakimin vicdani kanaatine göre karar verebilir” denilmiştir. Hüküm bu nedenle kanuna, tarihi ve numarası belirtilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararına aykırı olarak tesis edilmiştir. Asıl olan kısa karardır. Mahkemenin kısa karara uygun biçimde gerekçeli karar oluşturması gerekir. Bu durumda, HUMK’nun 382 ve 389. maddelerine aykırılık söz konusudur. Hal böyle olunca, yerel mahkeme kararının kısa karara uygun olarak gerekçeli karar yazılması için bozulması gerekir.Davacı vekilinin temyiz itirazı bu nedenle yerindedir. Kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 287,30 TL peşin harcın istek halinde davacıya iadesine, 11.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.