YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/23320
KARAR NO : 2014/19081
KARAR TARİHİ : 23.10.2014
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın aidiyetinin tespiti
… ile … ve … aralarındaki muhdesat aidiyetinin tespiti davasının kabulüne dair Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 16.07.2013 gün ve 633/724 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile Usul ve Kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve aşağıda dökümü yazılı 4.756,35 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 14.171,83 TL’nin temyiz eden davalılardan alınmasına, 23.10.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasına (TMK. md. 699; HMK. md. 4/l-b) konu edilen paylı mülkiyete (TMK. md. 688) tabi taşınmaz üzerindeki muhtesatın aidiyetinin tespitine karar verilmesine ilişkindir.
Burada “muhtesat” deyimi ile anlatılmak istenen; taşınmazın dikey ve yatay kapsamında (TMK.md.718) kalan, bir şekilde taşınmazla bağı bulunan ve taşınmaz değerini
arttırıcı nitelikteki ekonomik bir değer taşıyan sonradan meydana getirilmiş maddi unsurlardır. Bunlar taşınmazın üstünde olabileceği gibi, altında da olabilir. Yine, muhtesat eşya olarak “bütünleyici parça (TMK.md.684)” veya “eklenti (TMK.md.686)” niteliğinde de olabilir. Muhtesat tespiti davası bakımından önemli olan, bu maddi unsurların ana taşınmazla ekonomik bir bütünlük gösterip ana taşınmazla birlikte satılacak ve satış değerini arttırıcı etki yapacak nitelikte olmasıdır. Ancak bu nitelikteki muhtesatların bu davaya konu edilmeleri mümkün olup; aksi halde tespitte hukuki yarar olmayacaktır. Bu muhtesatlar, genellikle arz üzerindeki yapı, dikili ağaçlar ve diğer bitkilerdir. Kural olarak bunlar, üst toprağa tabidir (superfıcies solo cedit) ilkesi gereğince; toprağın mülkiyetine ve onun akıbetine tabi olacak; bağımsız biçimde mülkiyet hakkına konu olmayacaktır. Bu nedenle, muhtesat tespitinde mülkiyet hakkının tespitine karar verilemez. Ancak, paylı mülkiyette hangi paydaş(lar)ın, elbirliği mülkiyetinde ise miras ortaklığına dahil terekedeki malın mahkemeden satışı yapılmak suretiyle paylaşılmasında, hangi mirasçı(lar)ın, muhtesatı meydana getirdiği ve sebeple satış parasında payı dışında ayrıca hak sahibi olacağının tespitine karar verilmesi gerekir.
Tespit davaları konusunda önceki usul kanununda (HUMK) genel bir düzenleme bulunmamakla birlikte; ancak öğreti ve yargısal içtihatlarda oybirliği ile hukukumuzda açılabileceği kabul edilmişken; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK’n da) açıkça düzenlenmiştir (HMK.md. 106). Buna göre; tespit davaları bir hukuki ilişkinin (hakkın) var olup olmadığının ya da bir belgenin sahte olup olmadığının mahkemece belirlenmesini talep eden davalardır. Bir tespit davasının dinlenebilmesi için öncelikle kanunda belirtilen istisnalar dışında davayı açanın bu davayı açmakta “güncel bir yararı” bulunmalıdır. Buna “hukuki yarar” şartı denilmektedir. Hukuki yarar şartı kapsamında kabul edilmesi gereken bir husus, kanunda açıkça yer almamakla birlikte, gerek içtihatlarla gerekse öğretide kökleşmiş olan “eda davasının mümkün olduğu hallerde kural olarak tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı” hususudur (Y.HGK.nun 06.10.2004 T. 2004/7- 411 E. 2004/477 K. sayılı kararı; … tespit davaları, İstanbul 2010. sh. 127). Tespit davasının koşulları yönünden muhtesat tespiti davaları için aşağıdaki değerlendirmeler yapılabilir: (l) Muhtesatın tespitinin istenebilmesi için öncelikle paylı mülkiyete veya miras ortaklığına (terekeye) dahil taşınmaz veya taşınmazalar için açılmış “satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasının mevcut olması. (2) bu ortaklığın giderilmesi davasında satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmeden önce bir muhtesat uyuşmazlığı çıkarılmış ve bu uyuşmazlığın davanın taraflarının tamamının anlaşmasıyla giderilememiş olması, (3) ortaklığın giderilmesi davasında anlaşılamaması durumunda mahkemece muhtesat için hak iddia eden taraf(lar)a bu konuda Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açma konusunda süre verilmesi ve bu konunun bekletici sorun yapılması (HMK: md. 165/2) gereklidir. Öyleyse, ortaklığın giderilmesi davasında satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmiş ise-satış henüz yapılmamış olsa bile- muhtesat tespiti davasının artık dinlenmesinde hukuki yarar kalmayacaktır. Zira, artık hak iddia edenin genel hükümlere dayalı (sebepsiz zeginleşme. TBK.md.77 vd.) bir eda davası açma imkanı devreye girecektir). Ayrıca, paydaş veya miras ortağı olmayanın (üçüncü kişilerin) ortaklığın giderilmesi davasında taraf sıfatı olmayacağından; muhtesat tespiti davası açma hakkının da bulunmadığının da kabulü gerekir. Bu konuda Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine 2004 yılında eklenen ” … Başkası adına tapulu, sahipsiz ve/veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11 inci madde çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir…” şeklindeki 12. fıkra hükmü uyarınca başkasının arazisine “haksız inşaat (TMK.md.722 vd.) yapan zilyedin de istisnaen bu muhtesatın tespiti için dava açabileceğini de kabul etmek gerekir.
Nezdinde yukarda açıklanan nitelikte bir muhtesat tespiti davası açılmış olan Asliye Hukuk Mahkemesi; yukarda açıklanan şekilde güncel hukuki yararın bulunup bulunmadığını bir dava şartı olarak inceleyecektir. Mahkeme hukuki yararın davanın devam ettiği süre içinde de mevcut olmasını da arayacaktır. Mahkeme usul hukuku yönünden yapacağı bu
incelemeden sonra, hukuki yararın mevcut olduğu sonucuna varır ise, gösterilen delilere göre maddi hukuk yönünden incelemeye girişecek, keşif ve bilirkişi incelemesi de yapacaktır. Kanımca, muhtesatın kendi başına bağımsız bir bütünlüğünün bulunması gerekli değildir. Bu bakımdan bağımsız bir bütünlüğü olmamakla birlikte, taşınmazın bizzat kendisine veya üzerindeki yapı, bitki, ağaç gibi unsurlara yapılan ve satış parasını arttırıcı etkide bulunacak nitelikteki zenginleştirme faaliyetlerinin de tespit edilmesi ve olası satış parası içindeki yansıma miktarının oransal olarak gösterilmesi ve bunun tespiti de mümkün olmalıdır. Zira tespit davası ile tespit edilecek husus bir hak ve hukuki ilişkiden ibarettir. Bu nedenle, aidiyeti çekişmeli olmamakla birlikte; tarla olan bir taşınmaz tesviye, nitelikli toprak taşıma ve gübreleme faaliyeti sonucu zengin bir toprak haline getirilmiş olabileceği gibi; verimsiz, yabani ağaçlar aşılanarak üstün cins haline getirilmiş; yine harap eski bir yapı yıkılıp yeniden yapılmış veya nitelikli bir tamirat ve yenileme ile zenginleştirilmiş de olabilir. Bu nedenle bütün bu zenginleştirme durumlarının tespit edilip, satış parasına yansıma durumunun kararda oransal olarak gösterilip tespit kararı verilmesi de mümkün olmalıdır. Diğer yandan, bazı durumlarda tespiti istenen muhtesatın taşınmazın olası satışında sürüm değerine hiçbir etki yaratmayacak nitelikte olması da mümkündür. Üzerinde yıkılması gerekli harap bir yapı (muhtesat) bulunan taşınmazın sürüm değerinin, sadece arsa değerinden ibaret olduğunun bilirkişice bildirilmesi durumu buna örnek olup; kanımca böyle bir olasılıkta, açılan tespit davasının mahkemece reddine karar verilmesi gerekir.
Davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilen taraflar arasında paylı mülkiyete tabi olup, satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasına konu edilen taşınmaz üzerinde bulunan dükkan ve depo nitelikli eklentilerin davacı tarafından meydana getirildiğinin tespiti istenmiş; mahkemece yapılan tahkikat ve inceleme soncu, teknik bilirkişi krokisinde (A) ve (B) harfleriyle gösterilen toplam 510.68 m2’lik bölümün davacıya aidiyetinin tespitine karar verilmiş; hükmü davalılar vekili esasa ilişkin olarak temyiz etmiştir.
Yukarda açıklandığı gibi, açılan tespit davasıyla, ortaklığın giderilmesi davasına konu edilen paylı mülkiyete konu taşınmaz üzerindeki muhtesat için, bunun hangi paydaş tarafından meydana getirildiğinin, eş anlatımla hangi paydaşın satış bedelinde hak sahibi olduğunun tespitine karar verilmesi mümkün olduğu gibi; muhtesat bağımsız bir varlık niteliğinde olmayıp, hak iddiası muhtesatdaki yenileme/zenginleştirme unsurları için isteniyorsa, bunun satış bedeline yansıtılmasının oransal tespit olarak da yapılması mümkündür. Yine açıklandığı gibi, tespit kararı mülkiyet hakkı tanınmasına ilişkin olamaz. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi; temyiz edilen mahkeme hükmü; mülkiyet tespiti niteliğinde olmuştur. Zira talep dükan. depo ve eklentilerine ilişkin olduğu halde; hükümle, muhtesatların zeminini de kapsayacak şekilde, taşınmazın 510,68 m2’lik bölümünün davacıya aidiyetine karar verilmiştir. Mevcut haliyle hüküm; hem muhtesat tespit davasının niteliğine aykırı olmuş; hem de usulün talepten fazlasına hükmedilemeyeceğine ilişkin kuralına (HMK. md. 26/1) aykırı olmuştur. Temyiz edilen hükmün, bu nedenlerle bozulması gerekir. Esasa ilişkin temyiz nedenleri ise bu aşamada incelenemeyecek durumdadır.
Açıkladığım nedenlerle, hükmün bozulması gerektiğini düşünüyor; Değerli çoğunluğun onama kararına katılmıyorum. 23.10.2014