Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2013/22449 E. 2013/20215 K. 27.12.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/22449
KARAR NO : 2013/20215
KARAR TARİHİ : 27.12.2013

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Şikayet

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı ve davalı taraflarından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire’ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

… A R A R

Şikayet eden borçlu İSKİ vekili İcra Mahkemesi’ne başvurusunda; kamulaştırmasız elatmadan kaynaklanan ilama dayalı başlatılan takipte, borçlunun Vakıfbank nezdindeki hesaplarına haciz konulduğunu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na 5999 sayılı Kanun ile eklenen Geçici 6. maddesi ve 6111 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesine göre bu madde uyarınca ödenecek tazminatın tahsili için İdarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilmeyeceğini, öte yandan borçlu idarenin gördüğü hizmet kapsamında tüm mal hak ve alacaklarının nitelikleri gereği kamu hizmetinin sürdürülebilmesi için kamuya tahsisli olduğunu, ayrıca İİK’nun 82/1. maddesi kapsamında borçlu Kurum mallarının haczinin mümkün olmadığını, bu nedenlerle yapılan haciz işleminin yasaya aykırı olduğunu açıklayarak, haciz kararının kaldırılmasını istemiştir.
Mahkemece, takibin dayanağı olan ilamın karar tarihinin 6111 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesi ile 5999 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden sonra olduğu, hüküm altına alınan kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat alacaklarının tahsili için anılan maddeler gereği haciz yapılamayacağı gerekçesiyle şikayetin kabulüne karar verilmiştir. Hükmün esası, alacaklı vekili; yargılama giderlerine yönelik bölümü ise borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yukarıda açıklanan sorun konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşmak için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesi gerekir.
30.06.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5999 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen Geçici 6. maddesinin 1. fıkrasında; kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle açtıkları davalar

sonunda tazminat almaya hak kazanmış olanlar hakkında bu madde hükümlerinin uygulanacağı, son fıkrasında ise bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği düzenlenmiş olup, 6111 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun Geçici 6. Maddesi hükmünün 04.11.1983 tarihinden sonraki kamulaştırmasız el koyma işlemlerine de uygulanacağı düzenlenmiştir. Ancak; 6111 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesi 01.11.2012 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı 22.02.2013 günlü 28567 numaralı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Son olarak; 11.06.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bazı Kanunlar ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkındaki 6487 sayılı Kanunu’nun 21. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun Geçici 6. maddesi başlığıyla birlikte değiştirilmiştir. Anılan 6. maddenin yeni halinin 11. fıkrasında bu madde uyarınca ödenecek olan bedelin tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Her ne kadar; 6111 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesi 01.11.2012 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilerek, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra, yani 22.08.2012 tarihinde yürürlüğe girmesine karar verilmiş ise de; Anayasa’nın 11. maddesinde, Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi düzenlenmiş, 138. maddesi ise hakimlere herşeyden önce Anayasa’ya uygun olarak hüküm verme yetkisi tanımıştır. Anayasa’nın 11. ve 138. maddeleri, hakime Anayasa’ya aykırılığı saptanmış, yasa hükmünü iptal kararı yürürlüğe girmemiş olsa bile uygulamama yetkisini hatta yükümlülüğünü vermektedir. Zira iptal edilen hükmün uygulanması, hak arama hürriyetinin içini boşaltma anlamına gelecek ve Hukuk Devleti ilkesi ihlal edilmiş olacaktır. Nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi ve Danıştay’ın iptal kararının yürürlüğe girmemiş olması halinde dahi Anayasa’ya aykırılığı saptanmış yasa hükümlerinin uygulanamayacağına işaret eden kararları vardır. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını duyurması, iptal edilen yasanın uygulanmasını durdurucu bir tedbir niteliğine bürünmektedir. Karar gerekçelerinin yazımı ve yayımlanmasının uzun süre alması karşısında hiç olmazsa iptal kararının duyurulması, Anayasa’ya aykırı yasa hükmünün uygulanmasını engelleyecektir. (Turan Yıldırım … Üniversitesi Hukuk Fakültesi İd. Huk. Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi-Amme İdaresi Dergisi, cilt:26) İptal hükmünün Resmi Gazete’de yayımlanmasından 6 ay sonra yürürlüğe girecek olması Kanun Koyucuya Anayasa’ya uygun yeni yasa maddesi hazırlanması için verilmiş süre olup, bu süre iptal hükmünün uygulanmasını engellemeyeceğinden idarenin mal, hak ve alacakları haczedilebilir. Öte yandan 6111 sayılı Yasa’nın Geçici 2. maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 01.11.2012 tarihli kararı sadece iptal tarihinden sonra konulan hacizler için değil, Anayasa’nın 153. maddesindeki geriye yürümeme ilkesinin kesinleşmiş yargı kararları için geçerli olması nedeniyle iptal tarihinden önce konulan hacizlerde de uygulanır.
Ayrıca 6487 sayılı Yasa’nın 21. maddesi ile değişik 2942 sayılı Yasa’nın Geçici 6. maddesinin son fıkrasında bu fıkra hükmünün bu fıkra kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanacağı düzenlemesinin İdare tarafından kamulaştırılmaksızın el konulan taşınmazlara ilişkin tazminat davaları ile kamulaştırma bedeli tespitine ilişkin davalar için geçerli olduğunun kabulü gerekir. Dava niteliği taşımayan İcra İflas Kanunu hükümlerine göre yapılan şikayet başvuruları bu kapsamda kalmamaktadır. Bu nedenlerdir ki haczedilmezlik şikayetleri para alacaklarına ilişkin olup doğrudan taşınmaza ilişkin dava olarak nitelendirilemez, anılan son fıkra kapsamında düşünülemez. .//.
Tüm bu yasal düzenlemeler ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı değerlendirildiğinde; kamulaştırmasız elatmadan kaynaklanan tazminatlara ilişkin ilamların, icra takibine konu edilmesi halinde, elatma tarihi 09.10.1956 tarih ile 04.11.1983 tarihi arasında ise; takibe konu ilamın 5999 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen Geçici 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 30.06.2010 tarihinden önce olması durumunda İdarenin mal, hak ve alacaklarının haczedilebileceği, ilam tarihi 30.06.2010 tarihinden sonra ise İdarenin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceğinin kabulü gerekir.
04.11.1983’den sonraki el koymalarda ise; 6111 sayılı Yasa’nın Geçici 2. maddesi haciz yasağı getirmekle birlikte anılan Yasa maddesi Anayasa’ya aykırı görülerek 01.11.2012 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş olmakla uygulanırlığı kalmamıştır. Bu durumda ilam tarihi yeniden haciz yasağının getirildiği 11.06.2013 tarihinden önce olması halinde haciz konulabileceğinden şikayetin reddi, ilam tarihi 11.06.2013 tarihinden sonra olması halinde ise haciz yasağı mevcut olduğundan şikayetin kabulü gerekir.
Somut olayda; takibe dayanak ilam tarihi 2012 yılı olup, 6487 sayılı Yasa’nın 21. maddesinin yürürlük tarihi olan 11.06.2013 tarihinden öncedir. Öte yandan, ilamda alacağın doğumuna sebep olan idare eyleminin 1983 yılından öncesine ait olduğuna ilişkin iddia ve bilgi bulunmadığından kamulaştırmasız elatmaya ilişkin eylemin 1983 yılından sonra olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda; eldeki takipte, borçlu İdare’nin haczi kabil malvarlığı üzerine haciz konulması mümkündür. Bu nedenlerle, Mahkemenin yazılı gerekçesi isabetli olmamıştır.
Bundan ayrı; İSKİ, 2560 sayılı Kanun gereğince … Büyükşehir Belediyesi’nin idari yapılandırmasında yer aldığından hakkında 5393 sayılı Kanun’un uygulanması zorunludur. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15/son maddesi uyarınca belediyenin kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri haczedilemez. Ayrıca, Belediye Gelirleri Kanunu ve diğer kanunlarla belediyeye verilen paylar, vergi ve resim hükmünde olduğundan haczi mümkün değildir. Somut olayda, borçlu Kurum’un haczedilen alacaklarının Vakıfbank Valide Sultan Şubesi’nin karşılık yazısından anlaşıldığı ve taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmadığı üzere; su ve atık su bedelleri, çevre temizlik vergisi ile, İller Bankasından alınan paylardan kaynaklandığı sabittir. İSKİ’nin su ve atık su bedelleri gelirleri vergi, resim ve harç hükmünde olmadığından, 5393 Sayılı Kanunun 15/son maddesi uyarınca kamu hizmetinde fiilen kullanılmadığı sürece haczine engel bir hüküm bulunmamaktadır. Borçlu kurumca şikayete konu edilen haciz konusu su bedellerinin fiilen kamu hizmetinde kullanıldığı da ispatlanamamıştır. Öte yandan, borçlu idarece haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraların aynı hesapta toplanması ve birbirine karıştırılması, haczedilmezlik hakkından feragat olarak kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, eldeki uyuşmazlık bakımından; borçlu idarenin Vakıfbank Valide Sultan Şubesi’ndeki hesabında haczi kabil ve haczi kabil olmayan paralar birlikte toplandığı anlaşıldığından; haczedilmezlik hakkından feragat olarak kabul edilmesi gerekli bulunduğuna göre, tüm bu açıklamalar kapsamında anılan hesaba haciz uygulanmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından borçlu vekilinin şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur.

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle, İİK’nun 366 ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre borçlu vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 27.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.