Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2013/18049 E. 2014/13672 K. 27.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/18049
KARAR NO : 2014/13672
KARAR TARİHİ : 27.06.2014

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Mirasçılık belgesi istemi

Türkiye İş Başkası A.Ş. tarafından mirasçılık belgesi istemi davasının reddine dair ….. Sulh Hukuk Mahkemesi’nden verilen 18.07.2013 gün ve 421/496 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile Usul ve Kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/III-2. bendi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve aşağıda dökümü yazılı 24,30 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 0,90 TL’nin temyiz eden davacıdan alınmasına, 27.06.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)

KARŞI OY

Dava veraset belgesinin verilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı … vekili dava dilekçesinde; vekil edeni banka ile banka borçlusu … arasında kredi sözleşmesi imzalandığını, hakkında icra takibi yapılmak istenildiğini, ancak borçlunun ölü olması nedeniyle takibin açılamadığını, vekil edeni bankanın alacağını tahsil etmek amacıyla borçlu aleyhine takip başlatılabilmesi için
…’a ait veraset belgesine ihtiyaç bulunduğundan bu nedenle, murisin kanuni mirasçılarını ve paylarını gösteren veraset belgesinin verilmesini istemiştir.
Mahkemece, “… ön inceleme tutanağı düzenlendiği tarihte, aynı zamanda davacı vekilinin veraset davası açmak için mahkemelerden ve İcra Müdürlükleri’nden alınmış bir yetkisi olmadığından HMK’nun 114/d-e maddesi uyarınca davacı taraf dava ve taraf ehliyetine ve dava takip yetkisine sahip olmadığından bu dava şartı noksanlığının giderilmesi de dava dilekçesinin içeriğine göre mümkün olmadığından dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK’nun 115/2. maddesi uyarınca davanın usulden reddine..” karar verilmesi ve hükmün Banka vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yüksek Daire çoğunluğunca hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Davacı banka veraset belgesi isteminde bulunurken dava dilekçesine, borçlunun bankadan kredi çektiğine ilişkin Kredi Sözleşmesi’nin onaylı örneği ile diğer belgeleri de sunmuştur.
Davacı banka borçlunun sorumluluğunu belgeleyen bilgi ve belgeleri dava dilekçesine eklediğine ve murisin borçlu olduğu sözü edilen belgelerle sabit olduğuna göre davacı bankanın dava açması ve icra takibi ile benzeri yollara başvurması bakımından hukuki yararının olduğunun kabulü gerekir. Hukuki yararı olan bir gerçek ve tüzel kişinin dava açmakta ve icra takibi yapmakta aktif dava açma ehliyetinin (husumetin) olduğu konusunda duraksamamak gerekir.
Şu halde; aktif dava açma ehliyetinden ziyade somut uyuşmazlığın çözümlenmesi için davacının böyle bir davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Az önce gösterilen gerekçeyle davacının hukuki yararının bulunduğu bir gerçektir.
Her şeyden önce veraset belgesinin alınması için hukuki yararı bulunan herkesin bu davayı açması mümkündür.
HUMK’da yer almamakla birlikte Yargıtay uygulaması gereğince “hukuki yarar ilkesi” davanın açılması bakımından dava şartı olarak kabul edilmekte ve uygulanmakta idi. 6100 Sayılı HMK’nu hazırlanınca uygulamadan esinlenerek bu hukuki yarar ilkesi kanun hükmü haline getirildi. HMK’nun dava şartları başlığını taşıyan 114/1-h bendinde, “davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması,” ilkesinin dava şartları arasında sayıldığı görülmektedir. Hukuki yarar ilkesinin bulunduğu durumlarda mutlaka önce bir muhakemede davanın açılması ondan sonra bu muhakemeden veraset belgesinin veya herhangi bir işin yapılması bakımından yetki alınmasına gerek olmadığı gibi önce bir şeyin icra takibine konulması belirli aşamalardan sonra İcra Müdürü’nden yetki alınması suretiyle herhangi bir davanın açılmasına da gerek bulunmamaktadır. Aksi halde hak arama yollarının kapatılması ya da sınırlandırılması söz konusu olacaktır.
Nitekim Anayasa’nın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip” olduğunu vurgulamaktadır. Hak arama yollarının açık tutulması esas olup, bunun kısıtlanması ya da tamamen kapatılması kişilerin, kurum ve kuruluşların takdirine bırakılamaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de; hak arama hürriyetine ve adil yargılanma hakkına vurgu yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da bu doğrultudadır.
Bu konuda Anayasa’nın 90. maddesinin de göz ardı edilmesi olanaksızdır. Anayasa’nın 90/5. fıkrasına göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda Milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Görülüyor ki temel hak ve özgürlüklere ilişkin hususlar konusunda çıkabilecek farklı hükümler olduğunda Milletlerarası andlaşma hükümlerine üstünlük tanınmaktadır. Söz konusu bu hüküm ile de hak arama yollarının sınırlandırılması veya kapatılması anılan Anayasa’nın 90. maddesine aykırılık oluşturur.
Bundan ayrı hiç kimse bir diğerini önce şu veya bu şekilde dava açmaya, takip yapmaya veya herhangi bir biçimde haraket etmeye ya da yol göstermeye zorlayamaz.
Bu bakımdan veraset belgesinin alınması için çoğunluğun gerekçesinde açıkladığı gibi üç sebeple sınırlandırmak mümkün değildir. Bu açıkça kişi ya da kurum ve kuruluşların hak arama özgürlüğünü sınırlamak anlamına gelir. Bu nedenle bu görüşe katılmak mümkün değildir.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA, karar verilmesi gerekirken ONANMASI şeklinde gerçekleşen sayın çoğunluğun görüşlerine açıklanan nedenlerle katılmıyorum. 27.06.2014