YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/1752
KARAR NO : 2013/12778
KARAR TARİHİ : 23.09.2013
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katılma alacağı
… ile … aralarındaki katılma alacağı davasının reddine dair … 7. Aile Mahkemesi’nden verilen 20.11.2012 gün ve 836/1646 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, tarafların 1998 yılında evlendiklerini, evlilik birliği içerisinde edinilen 3 parça taşınmazın güven ilişkisine dayalı olarak davalı adına tescil edildiğini, davalının boşanmadan sonra eşit şekilde paylaşılacağını bildirerek vekil edenini oyaladığını, boşanma sırasında müvekkilinin kandırılarak protokol düzenlediğini açıklayarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 10.000 TL katılma alacağının boşanma tarihinden geçerli yasal faiziyle birlikte davalı taraftan alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın yersiz açıldığını, boşanma davası sırasında taraflar arasında düzenlenen protokol ile evlilik birliği içerisinde edinilen mal ve eşyaların paylaşıldığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, taraflar arasında düzenlenen protokol ile mal varlığının paylaşıldığı, taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı, boşanma hükmünün kesinleştiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar,18.12.1998 tarihinde evlenmiştir. 30.05.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin kararın 04.06.2007 tarihinde kesinleşmesi ile boşanmışlardır. Eşler arasındaki mal rejimi TMK’nun 225/son maddesi gereğince boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir. Dava konusu 1532 ve 1533 parseller 02.01.2006 tarihinde, 151 ada 5 parsel, 21.04.2008 tarihinde satış yoluyla davalı … … adına tescil edilmiştir. Bu durum karşısında eşler başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerinden, 4722 sayılı Kanunun 10. maddesi gereğince, TMK’nun 202. maddesine göre edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı kararıyla edinilmiş mallara katılma rejimi (katılma alacağı) bakımından TMK’nun 5. maddesi yoluyla 6098 sayılı TBK’nun 146. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüş, bu görüş Daire tarafından da benimsenmiştir. Bu durumda edinilmiş mallara katılma alacağı davalarında da TMK’nun 5.maddesi yoluyla 6098 sayılı TBK’nun 146. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekecektir. (mülga BK.m.125.)
Taraflar arasında görülen … 4. Aile Mahkemesi’nin 2007/573-550 Esas ve Karar sayılı boşanma dosyasına sunulan protokolün 2. maddesinde; “tarafların evlilik birliğinin devamı esnasında alınan mallar ile ev eşyalarını aralarında paylaştıkları için bu konuda herhangi bir anlaşmazlıkları bulunmadığını” beyan ettikleri protokol içeriğinin mahkemece tasdik edilmediği ve hüküm fıkrasında da protokole yer verilmediği görülmektedir. Boşanma dosyasında az yukarıda yazılı protokolde, genel ifadeler kullanılmak suretiyle evlilik süresince edinilen mallardan bahsedilmiş, protokole konu mallar ayrıca ve açıkça yazılmadığı gibi boşanma dosyasındaki tutanağa da geçirilmemiştir. Kaldı ki, protokolde malvarlığının paylaşıldığı belirtilmesine rağmen davacı kadına hangi malların isabet ettiği de belirtilmemiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.05.2009 gün 2009/2-158 Esas – 2009/217 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi boşanmanın mali sonuçları üzerindeki 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat, 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası, şahsi eşyalarla ilgili anlaşmaya, kısaca boşanmanın ferilerine ilişkin olup, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katılma ve değer artış payı alacağına konu yukarıda özgülenen taşınmazlar bu beyanlar içinde değildir. Başka bir anlatımla, somut olayda boşanma dosyası içeriğindeki protokol ve beyanlarla tarafların aralarındaki mal rejimini tasfiye ettikleri kabul edilemez.
Kural olarak, boşanma davalarıyla birlikte mal rejimine ilişkin açıklamaların ve eşler arasında varılan sonuçların anlaşma protokolünde yer almalarında herhangi bir sakınca bulunmayıp, bunu engelleyen bir kanun hükmü de yoktur. Yine ilke olarak, dar kapsamlı olarak ifade edilen ibarelerin boşanmanın feri niteliğinde bulunan nafaka, maddi–manevi tazminat gibi istekleri kapsadığı kabul edilebilir. Mal rejiminden kaynaklanan istekler boşanmanın eki niteliğinde istekler olmadığından anlaşma ya da protokol, mal rejimlerini de kapsıyor ise, bu takdirde taşınır ve taşınmaz mal niteliğinde bulunan katkı payı ya da artık değere konu olan bu tür eşyaların açık bir biçimde tek tek, bentler halinde protokolde yer alması gerekir. Somut olayda, herhangi bir açık ibare bulunmamaktadır. Sadece, “tarafların evlilik birliğinin devamı esnasında alınan mallar ile ev eşyalarını aralarında paylaştıkları için bu konuda herhangi bir anlaşmazlıkları bulunmadığını ” ibaresi yer almaktadır. Mal tabirinin tüm taşınır ve taşınmazları kapsadığını kabul etmek mal rejimi davalarının mantığına ve hakkın özüne aykırı düşer. Mal tabiri oldukça dar bir kavramdır. Bu nedenle bu tabirin katkı payı ya da edinilmiş mallardan kaynaklanan taşınmaz ya da taşınır niteliğindeki eşyaları da kapsadığının kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden evlilik birliği içerisinde edinilen 3 parça arsanın davalı üzerinde kayıtlı bulunduğu görülmektedir. Başka bir anlatımla; protokolde tasfiyenin ne şekilde yapıldığı ayrıca ve açıkça belirtilmemiştir. O halde; genel ifadeler kullanılarak anlaşmalı boşanma dosyasına verilen, duruşma tutanağına geçirilmediği gibi tasdik edildiği hüküm fıkrasından anlaşılmayan dayanak protokolün düzenlediği zaman ve koşullar dikkate alındığında geniş yorumlanmak suretiyle evlilik birliği içerisindeki mal varlığının tamamını kapsadığı şeklinde yorumlanması denkleştirici … ve hakkaniyet ilkesine de uygun bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca; Mahkemece evlilik süresinde davacı adına tescil edilen malvarlığı bulunup bulunmadığının araştırılması, protokol içeriği dikkate alınarak mal paylaşımı yapılmış ise davacıya hangi mallar ve değerlerin düştüğü üzerinde durulması, dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru ve yerinde görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428.
maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 23.09.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; vekil edeni ile davalının 1998 yılında evlendiklerini, müşterek çocuklarının olmadığını, tarafların TMK’nun 166/3. maddesi uyarınca boşandıklarını, evlilik birliği devam ederken güven ilişkisi ve evlenme tarihinde yürürlükte olan sistem gereği tüm malların davalı üzerinde toplandığını, davalı adına kayıtlı olan Milas ilçesi Meşelik köyündeki 1532 ve 1533 parsel sayılı taşınmazlar ile … Gölbaşı Kızılcaşır 151 ada 5 numaralı parsel kayıtlarına tedbir konularak davacının bu taşınmazların edinilmesindeki katkı oranının %50 olduğundan boşanma tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak koşuluyla 10.000,00 TL katkı payı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde öncelikle zaman aşımı definde bulunmuştur. Ayrıca, tarafların anlaşmalı boşanma dava dosyasına sundukları protokol gereği ve duruşma zaptındaki beyanlarına göre birbirlerinden mal ve ev eşyası alacaklarının kalmadığını, kaldı ki, … … 151 ada 5 nolu parselin boşanma davasından sonra edinildiğini açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, özellikle boşanma dava dosyası kapsamında yer alan protokolün ikinci maddesinde “..tarafların evlilik birliği devamı esnasında alınan mallar ile ev eşyalarını aralarında paylaştıkları için bu konuda herhangi bir anlaşmazlıklarının olmadığı, boşanma dava dosyasının kesinleştiği, aradan bir yılı aşkın bir zaman geçtiği ve gerek mal rejimine gerekse iradenin yanıltılmasına ilişkin bir yıllık sürenin geçmiş olduğu göz önüne alınarak davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, süresi içerisinde davacı vekili tarafından dilekçesinde yazılı nedenlerle temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller tüm dosya kapsamından; eldeki dava, harcı ödenmek suretiyle 09.06.2011 tarihinde açılmıştır. Tarafların boşanmalarına ilişkin … 4. Aile Mahkemesi’nin 04.06.2007 tarih 2007/573-550 Esas ve Karar sayılı dava dosyası getirtilmiştir. Davacı ile davalının eldeki davanın tarafları olduğu, TMK’nun 166/3. maddesine dayanarak boşanma talep ettikleri, Mahkemece aynı yasa maddesi dikkate alınarak tarafların boşanmalarına karar verildiği, davacı asil ve vekili ile davalı Asılın birlikte imzaladıkları 04.06.2007 tarihli dilekçe ile kararı temyiz etmeyeceklerinden kesinleştirilmesini istedikleri böylece tarafların boşanmalarına ilişkin kararın 04.06.2007
tarihinde kesinleştirildiği görülmüştür. 1 nolu oturum zaptında davacının beyanı alınmıştır. “…boşanmaya karar verilsin, evlilikten çocuğumuz yoktur. Davalıdan maddi manevi, tazminat nafaka talebimde yoktur. Ev eşyalarımızı da ayırdık…” biçiminde beyanda bulunmuş doğruluğunu imzasıyla onaylamıştır. Davalıdan sorulmuş, “…davacının beyanlarına katılıyorum. Anlaşamıyoruz boşanmaya karar verilsin evlilikten çocuk yoktur davacıdan maddi, manevi tazminat talebim yoktur. Ev eşyalarını ayırdık…” şeklinde beyanda bulunmuştur. Beyanını imzası ile onaylamıştır. Boşanma dava dosyası içerisinde “boşanma anlaşması” başlıklı protokol bulunduğu görülmüştür. Yapılan incelemede, “…taraflar karşılıklı olarak birbirlerinden herhangi bir maddi talepte bulunmamaktadırlar. Taraflar evlilik birliğinin devamı esnasında alınan mallar ile ev eşyalarını aralarında paylaştıkları için bu konuda herhangi bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar, karşılıklı olarak birbirlerinden nafaka ve tazminat talep etmemektedirler…” şeklindedir. İş bu senet birlikte okunup imza altına alınmıştır.
Dava konusu, taşınmazlara ilişkin tapu kayıtları getirtilmiştir. 1532 ve 1533 parsel sayılı taşınmazların 02.01.2006 tarihinde, tam mülkiyet üzere, … oğlu … adına (davalı kişi) kayıtlı olduğu görülmüştür. Yine, 151 ada 5 nolu parsele ilişkin tapu kaydı getirilmiştir. 21.04.2008 tarihinde, satış yoluyla, … oğlu … adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Sair bilgi ve belgeler dosya içerisinde bulunmaktadır.
Açıklanan olgular tarafların ve Mahkeme’nin bilgisi dahilindedir. Uyuşmazlık, tarafların evli oldukları dönemde ve özellikle 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen mallar nedeniyle zaman aşımı süresinin TMK’nun 178. maddesi uyarınca bir yıl mı olacağı ya da TMK’nun 5. maddesinin yollamasıyla BK’nun 125. ve TBK’nun 146. maddesi gereğince on yıl mı olacağı konusunda toplanmaktadır.
Daire’nin çoğunluk görüşü tarafından uzun yıllar benimsendiği üzere bu tür olaylarla da zamanaşımı süresinin TMK’nun 178. maddesi gereğince bir yıl olduğuna ilişkindir. Ancak, tarafımdan istikrarlı şekilde bu tür davalarda da zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğuna ilişkin karşı görüş yazılmakta idi. Nitekim benzer bir olay Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gelmiş ve Hukuk Genel Kurulu’nun 17.04.2013 tarih 2013/8-375-520 Esas ve Karar sayılı kararıyla zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğuna karar verilmiştir. Nisan 2013 tarihi itibariyle Dairede bu görüşe itibar etmiştir.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkeme’nin TMK’nun 178 ve iradeyi fesada uğratan sebebe dayalı olarak bir yıllık sürelerin geçmiş olduğundan bahisle ret kararı vermesi usul ve yasaya aykırı olup, açıkladığım nedenlerle Yerel Mahkeme kararı bozulması gerekirken; bu aşamada işin esasına girilerek yazılı gerekçelerle bozma yapılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Tüm bu nedenlerle sayın çoğunluğun işin esasına ilişkin bozma kararı gerekçelerine ve o yöndeki bozmaya katılamıyorum. 23.09.2013
KARŞI OY
Dava, boşanan eşler arasında görülen mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir.
Mahkemece, eşlerin boşanma dava dosyasına sundukları protokol ile mal varlığının paylaşıldığı, taraflar arasında uyuşmazlığın kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar, … 4. Aile Mahkemesi’nin 2007/573-550 Esas ve Karar sayılı hükmü ile boşanmışlardır. Söz konusu dava dosyasına sunulan protokolün 2. maddesinde; “…tarafların evlilik birliğinin devamı esnasında alınan mallar ile ev eşyalarını aralarında paylaştıkları için bu konuda herhangi bir anlaşmazlıkları bulunmadığını…” açıklamışlardır. Yargılama sonunda mahkemece tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Görülmekte olan dava dosyasında, davacı … vekili, davalı … adına kayıtlı taşınmazların evlilik birliği içinde edinildiğini ileri sürerek mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğinde bulunmuş, davalı vekili cevabında boşanma dava dosyasına sunulan protokol gereğince davanın reddini savunmuştur.
Sayın çoğunluğun, protokolde genel ifadelere yer verildiği, protokole konu malların ayrıca ve açıkça gösterilmediği, paylaşıldığı belirtilmesine rağmen paylaşımın nasıl yapıldığının açıklanmadığı, bu nedenle taraflar arasında düzenlenen protokol ile eşlerin malvarlıklarının tasfiye edildiğinin kabul edilemeyeceği yönündeki görüşüne aynen katılmaktayım. Çoğunluk ile muhalefet görüşü arasındaki ayrılık, protokolde sözü edilen “mal” tabirinden, mal rejiminin tasfiyesine konu edilebilecek malvarlıklarının anlaşılıp anlaşılamayacağına ilişkin gerekçedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ikinci kitabının birinci kısmının dördüncü bölümünün başlığı “Eşler Arasındaki Mal Rejimi” dir. Bu bölümün ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci ayırımları; sırasıyla “Edinilmiş Mallara Katılma”, “Mal ayrılığı”, “Paylaşmalı Mal Ayrılığı” ve “Mal Ortaklığı” başlıklarını taşımaktadır. Söz konusu bölüm ve ayırımların altında yer alan bir çok kanun maddelerinde de “mal” ya da “malvarlığı” tabiri kullanılmıştır. Nitekim, 219. maddede “Edinilmiş Mallar”, 220. maddede “Kişisel Mallar” ve 222/2. madde de “Paylı Mülkiyete Konu Mallar” hakkında düzenleme getirilmiştir. Başlık ya da kanun maddelerindeki, “mal” tabirinden, eşlerin sahip oldukları mal rejiminin tasfiyesi davalarına konu edilebilecek ve ekonomik değeri bulunan taşınır-taşınmaz varlıkların tamamı anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla, “mal” tabirinden, sayın çoğunluğun bozma gerekçesinde belirttiği gibi, sadece boşanmanın feri niteliğindeki nafaka, maddi-manevi tazminat istekleri ile feri niteliğinde bulunmayan ev ve çeyiz eşyaları anlaşılmamaktadır. Aksi düşünce, kanun koyucunun ve özellikle de mal rejimini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun sistematiğine ve ruhuna aykırıdır. Bu nedenle, sayın çoğunluğun yerel mahkeme hükmünün bozulması yönündeki görüşüne katılmakla birlikte açıklanan gerekçe bölümüne katılmamaktayım. 23.09.2013