Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2013/16674 E. 2013/13240 K. 24.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/16674
KARAR NO : 2013/13240
KARAR TARİHİ : 24.09.2013

MAHKEMESİ :…….. Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Alacak

… ve … aralarındaki alacak davasının kabulüne dair … 2. …….. Hukuk Mahkemesi’nden verilen 17.05.2012 gün ve 410/654 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davacı-karşı davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 12.09.2013 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden … vekili Avukat … geldi, karşı taraftan kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı-karşı davalı … vekili, evlilik birliği içinde davacının kazancı ve babasının maddi desteği ile alınan ancak davalı üzerine kaydedilen 6241 ada 1 parseldeki taşınmaz, …….. plakalı araç, …….. Bankta müşterek hesapta iken davalının çekerek kendi şahsi hesabına aktardığı parayla ve davacının ödemeleriyle biriken davalıya ait ve davalının 2006 yılında çekmesi sonunda sebepsiz z….leşmesine neden olan hayat sigortasından dolayı mal rejiminin TMK 225 ve devamı maddeleri çerçevesinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere tasfiye edilerek edinilmiş malların taraflar arasında 1/2 oranında paylaştırılmasına veya katılma alacağı ve değer artış payının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, dava dilekçesinde keşifte belirlenen değer üzerinden eksik harcı tamamlamak üzere harca esas değeri 30.000 TL olarak göstermiştir.
Davalı-karşı davacı … vekili, davacının iddialarının yerinde olmadığını, sırf malların yarısını alabilmek için ileri sürüldüğünü, davacının babasının hiç çiftçilik yapmadığı gibi 1999 yılında hayvancılığı da bıraktığını, maddi katkısı bulunmadığını, aksine babasına tarafların maddi destek sağladığını, müşterek hesaptan para çektiğini ancak davacı erkeğin diğer müşterek hesaptaki miktarın tamamını 01.02.2006 tarihinde kendi hesabına geçirmesi üzerine tedbiren kendisinin de 03.02.2006 tarihinde bu müşterek hesaptaki parayı çekerek kendi hesabına aktardığını, sigortanın ise çocuğa güvence için yapıldığını, sigortanın çekilmesi ile sebepsiz z….leşme doğmadığını açıklayarak davanın reddini savunmuş, aynı dilekçesinde karşı davasında da ….’in, vekil edeni adına kayıtlı evde 3,5 yıldır kira ödemeden oturduğunu, …. adına alınan …. plakalı araçta da vekil edeninin katkıları bulunduğunu açıklayarak fazla hakları saklı kalmak üzere …. plakalı araç üzerinde katılma alacağı ile değer artış payının dava tarihinden itibaren faizi ile ileride gerçek değer belirlenene kadar harca esas olmak üzere şimdilik 10.000 TL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacı-karşı davalının davasının taleple bağlı kalınarak kabulü ile 30.000 TL katkı ve katılma alacağının davalı-davacıdan tahsili ile davacı-davalıya verilmesine, davalı-karşı davacının davasının taleple bağlı kalınarak kabulü ile, 10.000 TL katılma alacağının davacı-karşı davalıdan tahsili ile davalı-karşı davacıya verilmesine, işbu alacağa kararın kesinleştiği tarihten itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmesi üzerine hüküm davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 23.11.1996 tarihinde evlenmiş, 09.03.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 26.02.2009 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir (TMK.nun 225/2.m.). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.nin 170.m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.nun 202, 4722 s.Y.nın 10.m.).
Dava konusu 6241 ada 1 parseldeki 5 numaralı mesken 06.08.2002, …….. plakalı araç 04.11.2004 tarihinde …….. Korkmaz adına, …. plakalı araç ise 19.08.2003 tarihinde … adına satın alınarak tescil edilmişlerdir. …….. Bank Yeni … Şubesi 1005436-270 numaralı hesabın taraflar adına ortak hesap olduğu ve 03.02.2006 tarihinde …….. tarafından 25.767 TL nakit çekildiği görülmektedir. …….. sigorta sözleşmesinde ise, sigortalı …….. Korkmaz olup, 29.11.2001 tarihinde başlayan sigorta sözleşmesi 15.06.2006 tarihli talep üzerine sona erdirilerek sigortalı …….. Korkmaz’a 22.06.2006 tarihinde 3.513,02 TL ödenmiştir. Dava ve karşı davadaki taleplerin iddia ve savunma dikkate alındığında katılma alacağı niteliğinde oldukları anlaşılmaktadır.
06.08.2002 tarihinde taraflar arasında edinilmiş mallara katılma alacağı geçerli iken edinilen dava konusu 5 numaralı mesken bakımından davacı …’in kişisel malvarlığı ile katkı iddiası olmadığına, katkısının edinilmiş mal niteliğindeki çalışarak elde ettiği gelir ile yapıldığı iddia edildiğine göre davacı lehine katılma alacağı hesabı yapılması gerekirken davacının katkısının 1/2 oranda olduğundan hareketle hatalı şekilde katkı payı alacağı hesabı yapılan bilirkişi raporuna değer verilmesi doğru değildir. Yine …….. sigorta sözleşmesinden dolayı davalı …’ın iştirak talebi boşanma dava tarihinden sonra olması, ödemenin de yine boşanma dava tarihinden sonra 22.06.2006 tarihinde yapılması sebebiyle tasfiyede dikkate alınması da doğru olmamıştır. Ancak her iki bakımdan da davalı-karşı davacı …’ın temyiz itirazı olmadığına, davacı-karşı davalı …’in lehine dikkate alınan bu husus sebebiyle aleyhe bozma da yapılamayacağına göre bu hususlar eleştirilmekle yetinilmiş, olup bu nedenle bu yönde bozma sevk edilmemiştir.
Karşı davanın süresinde açılmadığı ileri sürülmektedir. Davalı …’a dava dilekçesi 18.05.2009 tarihinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21.maddesine göre “tebliğ evrakının muhatabın adresinde bulunmaması üzerine evrakın Emek mahallesi muhtarı … Sözen’e teslim edilmiş olup, kapıya 18.05.2009 tarihinde 2 nolu ihbarnamenin yapıştırıldığı, durumun en yakın komşusu (kapıcısı) …….. …’a da haber verilmiş olup imzadan imtina ettiği” açıklanarak tebliğ edilmiştir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21.maddesinde; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut …….. ve memuruna imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmü yer almaktadır. Madde bu haliyle iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina” dır.
Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat ……..ün 28. maddesinin birinci fıkrasında; “Muhatap veya adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel …….. üyeleri, …….. ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir.” hükmü öngörülmüştür.
Burada …….. 28.maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı, …….. tarafından denetlenebilir.
Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak; maddede sayılan kişilerden birisine, imza karşılığı tebliğ edilip, 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir.
Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün tespiti halinde ise …….. 28.maddesinin 2., 3., 4. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır.
Bu itibarla; …….. 28.maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, şayet imzadan çekinmeleri halinde bu husus da belirtilerek; muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu’nun 21.maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgeleme işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve Hakimin denetimine esas teşkil edecektir. 21.maddeye göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır.
Bu açıklamalar karşısında tebliğ evrakındaki “tebliğ evrakının muhatabın adresinde bulunmaması üzerine” şeklindeki şerh o adreste davalının bulunduğu anlamına gelmez. Yapılan tebligatta, davalının burada oturup oturmadığı veya tekrar gelip gelmeyeceğinin sorulmamış, adresi daimi terk edip etmediğinin belirlenmemiş, tahkik yükümlülüğünün yerine getirilmemiş olması sebebiyle usulsüz tebligat niteliğinde olduğu gözetildiğinde davalı açısından cevap süresi henüz başlamadığından, davacı tarafın, cevap süresi geçtikten sonra karşılık davanın açıldığına ilişkin temyiz itirazı yerinde değildir.
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve taktirde bir isabetsizlik görülmediğine, gerek asıl gerek karşılık dava konusu araçların kasko değerlerinden de yararlanılarak usul ve yasaya uygun şekilde belirlenen karar tarihine en yakın ikinci el piyasa rayiç değerleri dikkate alındığına, Mahkeme Hakimi tarafından da gerekçe bölümünde dikkate alınan bu değerlere göre hesaplama açıkça gösterildiğine, ek rapor alınmasını gerektiren bir durum olmadığına, ıslah açısından Mahkeme Hakiminin taraflara süre vermesine ilişkin yasal bir görevi de bulunmadığına göre davacı-karşı davalının aşağıda açıklanan hususlar dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Mahkeme, davacı-karşı davalı lehine 30.000 TL, davalı-karşı davacı lehine ise 10.000 TL katılma alacağına hükmederken, hüküm fıkrasında (1) ve (2) şeklinde bentlere ayırdığı kararında (2) numaralı bentle ilgili karşı davada hükmedilen 10.000 TL alacağa karar kesinleşme tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar vermiştir. Hükümde (1) numaralı bentte hükmedilen asıl davadaki 30.000 TL miktarındaki kısımla ilgili davacı-karşı davalının dava dilekçesinde faiz isteğinde bulunulduğu halde mahkemece bu kısımla ilgili faize hükmedilmemiştir. (2) numaralı bentteki faize ilişkin kısmın da (1) numaralı bentteki alacağa teşmil edilmesi de mümkün değildir. Faiz bölümünün (1) numaralı bendi kapsamadığı sadece (2) numaralı bentle ilgili olduğu “iş bu alacağa” şeklindeki ibareden anlaşılmaktadır.
Katılma alacağı talebinde her ne kadar 4721 sayılı TMK’nun 239/3 maddesi uyarınca asıl alacağa işletilecek faize “karar tarihinden” itibaren hükmedilmesi gerekirken karşı davada “kararın kesinleşme tarihinden” geçerli faize hükmedilmesi doğru değil ise de, davalı-karşı davacının kararı temyiz etmemesi nedeni ile (2) numaralı bentte yer alan faize ilişkin bölümle ilgili bozma yapılmamış, sadece hataya değinilmekle yetinilmiştir.
Ancak (1) numaralı bentte yer alan davacı-karşı davalı lehine hükmedilen 30.000 TL. bakımından davacının talepte bulunduğu dikkate alınarak faize ilişkin olarak “karar tarihinden” geçerli yasal faize hükmedilmesi gerekirken bu husus gözden kaçırılarak faize yönelik olumlu olumsuz bir hüküm kurulmaması doğru olmamıştır.
Yine davacı-karşı davalı …….. Yeni … Şubesi’nin 012-1013074 numaralı taraflara ait ortak hesaptaki 25.762,80 TL’nin davalı-karşı davacı tarafından gizli şekilde çekilerek kendi hesabına aktırıldığı açıklanarak davacıya ait olan katılma alacağının yasal faizi ile tahsiline karar verilmesi de istenmiştir. Mahkemece, bu hususta davacının talepte bulunduğu gerekçe bölümünde açıklanmış ise de hükme esas alınan bilirkişi raporunda ortak hesaba yönelik bir inceleme yer almadığı için Mahkeme tarafından bu hususta olumlu olumsuz bir hüküm kurulmamıştır. Taraflara ait ortak hesapta bulunan paranın davalı eş tarafından çekildiği iddiası ile alacak talep edilmesi halinde akti ilişkiden kaynaklandığı gözetilerek görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun gözetilmesi gerektiği düşünülebilirse de eldeki davada eşler arasında evlilik birliği içinde edinilen malvarlığının karşılıklı olarak tasfiyesine ilişkin alacak isteğinde bulunularak dava karşılıklı …….. Mahkemesinde açıldığında, ortak hesapla ilgili de birlikte talepte bulunulduğuna, bu durumda eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi bakımından ortak hesapla ilgili görevsizlik ve tefrik kararı verilmesi halinde dahi tasfiyesi istenen diğer malvarlığı ile ilgili toplanacak ve değerlendirilecek delillerin birbiri ile sıkı ilişki arzetmesi, taleplerin birlikte incelenmesinin usul ekonomisine de uygun bulunması karşısında ortak hesapla ilgili talebin de …….. Mahkemesinde görülmesinde bir isabetsizlik olmadığı sonucuna varılmıştır. Ancak açıklandığı şekilde ortak hesapla ilgili iddia ve savunma doğrultusunda toplanan ve toplanacak taraf delillerinin diğer tüm delillerle birlikte değerlendirilerek sonucuna göre olumlu olumsuz bir hüküm kurulması ve tasfiyesi gerekirken Mahkemece bu hususun dikkatten kaçırılmış olması da doğru değildir.
Davacı-karşı davalı vekilinin ortak hesap ve faize yönelen temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle bu kısımlara ilişkin hüküm bölümünün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 990,00 TL Avukatlık Ücreti’nin davacı-karşı davalı … Korkmaz’dan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalı …’a verilmesine,
taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 169,65 TL peşin harcın istek halinde davacı-karşı davalıya iadesine 24.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.