YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14356
KARAR NO : 2014/8163
KARAR TARİHİ : 25.04.2014
MAHKEMESİ : Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/01/2013
NUMARASI : 2013/100-2013/98
N.. E.. ile A.. M.. ve müşterekleri aralarındaki mirasçılık belgesinin iptali ve yenisinin verilmesi davasının reddine dair Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nden verilen 30.01.2013 gün ve 100/98 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, vekiledeninin ölen eşi A.. M..’in vefat etmeden önce Üsküdar 1. Aile Mahkemesi’nin 2004/195 Esas sayılı dosyasında boşanma davası açtığını, bu dava devam ederken 28.01.2006 tarihinde öldüğünü, A..’in mirasçılarından olan oğlu A.. M..’in kusur yönünden davaya devam ettiğini, yapılan yargılama sonucunda vekiledenine atfı kabil bir kusurun bulunmadığının tespitine karar verildiğini ve iş bu kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, bu sefer mirasçı A.. tarafından babasının ölmesi ve boşanma davasının konusuz kalması üzerine vekiledeni aleyhine Üsküdar 2. Aile Mahkemesi’nin 2006/738 Esas sayılı dosyasında evliliğin mutlak butlanla batıl olduğuna ve iptaline karar verilmesi istemi ile dava açıldığını ve yapılan yargılama sonucunda Mahkemenin 25/06/2009 tarih, 2009/420 Karar sayılı kararı ile evliliğin mutlak butlanla batıl olduğunun tespitine ve evliliğin iptaline, vekiledeninin iyi niyetli olduğunun tespitine, evlenme ile kazandığı kişisel durumun korunmasına karar verildiğini ve verilen bu kararın da Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, evliliğin iptali kararının kesinleşmesinin ardından vekiledeninin evlenme ile kazandığı kişisel durumları korunmadan koca hanesinden kaydının kapatılarak baba hanesine gönderildiğini, ayrıca, T.C. Emekli Sandığının da vekiledenine bağladığı aylığı kestiğini, bunun üzerine vekiledeninin mirasçılık belgesi verilmesi istemi ile Ankara 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/82 Esas sayılı dosyasında dava açtığını, ancak mahkemece evliliği butlan nedeniyle iptal edilen davacının davacı sıfatı bulunmadığı gerekçesi ile davasının ret edildiğini açıklayarak Ankara 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/1082 sayılı dosyasından verilen vekiledeninin mirasçılık sıfatı olmadığı yönündeki kararın iptalini ve vekiledeninin mirasçı olduğunun tespiti ile yeniden mirasçılık belgesi verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dilekçesi davalılara usulüne uygun olarak tebliğ edilerek taraf teşkili sağlanmıştır.
Mahkemece, Ankara 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne ait 2012/1082 Esas ve 2012/1506 Karar sayılı kararının temyiz edilebileceği ve bu karar ile verilmiş bir veraset belgesi bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde dilekçesinde belirttiği sebeplerle davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, evliliğin mutlak butlanla iptal edilen iyi niyetli davacının mirasçılık sıfatının bulunduğunun tespitine ve mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkindir.
Borçlar Hukukumuzda, hukuki işlemlerin geçerlilik şartlarından, kamu düzenini ilgilendirecek düzeyde olanların eksikliği halinde, anılan işlemin butlanından söz edilir ki, bu durum, işlemin, kendiliğinden ve baştan itibaren (geçmişe etkili olarak) geçersiz olmasına, hiç bir hüküm ve sonuç doğuramamasına yol açar. İşlemin geçersiz olması için herhangi bir dava açmaya gerek bulunmayıp, işlem taraf iradesi ile yahut belirli bir sürenin geçmesiyle de geçerlilik kazanmaz. Ancak, taraflar isterlerse işlemin batıl olup olmadığını bir tespit davası ile tespit ettirebilirler. Öte yandan, kural olarak, mahkeme, herhangi bir işlemin batıl olduğunu tespit ederse; bu karar ileriye etkili (ex nunc) olduğu kadar geçmişe de etki eder (makable de şamil olur). Yani, böyle bir işlem, hiç bir zaman yapılmamış sayılır. Ne var ki, “Aile Hukuku’nda, “Borçlar Hukuku”ndaki bu kuraldan ayrık ve özel bir düzenleme getirilmiştir. Şöyle ki: Geçerli şekilde kurulmayan evlilikler yok hükmündedir. Buna karşılık, butlan hallerinde, evlilik kurulmuştur, fakat geçerli bir şekilde kurulmamıştır. Geçersiz şekilde kurulan evlilik kendiliğinden sonlanmamaktadır. Bunun için, mutlaka bir mahkeme kararı gereklidir.
Eş anlatımla, evlenmenin batıl olduğu hallerde evlenme, bu geçersizliğe rağmen kurulmuştur; sonradan bir dava ile ortadan kaldırılmadıkça varlığını sürdürür. Batıl bir evlilik, hâkim kararı ile ortadan kaldırılıncaya kadar, geçerli bir evliliğin doğurduğu hukuki sonuçları tümüyle doğurur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun 156. maddesinde: “Mutlak butlan halinde bile evlenme, hâkim kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur.” düzenlemesi yer almakta; mutlak butlanın söz konusu olduğu halde dahi hakim kararına kadar, bu evliliğin geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğuracağı açıkça kabul edilmektedir. Görüldüğü üzere, evlenmenin butlanı bu yönüyle Borçlar Hukukuna tabi işlemlerinin butlanından açıkça ayrılmaktadır. Öte yandan, hâkimin evlenmenin butlanına karar verebilmesi için bu hususta dava hakkına sahip olan kimselerin butlan davası açmış olmaları şarttır. Burada, hâkim, Borçlar Hukuku işlemlerinin butlanında olduğu gibi açılmış olan başka bir davada evlenmenin butlanını gerektirecek sebeplerin varlığını tespit etse bile, bunları kendiliğinden (re’sen) gözeterek butlana hükmedemez. Evlenmenin yokluğu, Medenî Kanun’da açıkça düzenlenmediği halde, evlenmeye ilişkin butlan sebepleri kanunda tahdidi (tüketici/sınırlı) olarak belirtilmiştir. Evlenmenin butlanı açısından bu sebepler sınırlı sayı (numerus clausus) ilkesine tabi olup, kanunda açıkça öngörülmemiş bir sebebe dayanılarak evlenmenin butlanına karar verilemez (TMK’nun 145.maddesi).
Medenî Kanun’da düzenlenmiş bulunan butlan hallerinin hepsinde evlenmenin geçersizliği aynı ağırlıkta değildir. Bu nedenle, evlenmenin butlanı doktrinde ve uygulamada, “mutlak butlan” ve “nispi butlan” olarak ikiye ayrılır. Bilindiği üzere, kesin olan evlenme engelleri, evlenmeyi mutlak butlanla sakatlamakta; istisnalar dışında mutlak butlanla sakat olan evlilik, kural olarak kamu düzenini zedelediğinden sakatlık herkesi ilgilendirmektedir. Mutlak butlan davasının, kimler tarafından açılabileceği ise, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 146.maddesinin birinci fıkrasında, mutlak butlan davasının “Cumhuriyet Savcısı” tarafından re’sen açılacağı; ikinci fıkrasında ise, bu davanın “ilgisi olan herkes” tarafından da açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Dava açma hakkı olan kimselerin kimler olduğu kanunda açıkça belirtilmemiştir. Doktrinde ve uygulamada, “ilgili olan herkes” kavramından “evlenmenin iptaline madden ya da manen ilgisi olan (menfaati bulunan) kimselerin” anlaşılması gerektiği ifade edilmektedir. O halde, eşlerden biri, onların ana ve babaları, mirasçıları ile vasileri “ilgili” sayılırlar. Açılacak olan butlan davası herhangi bir süreye bağlı değildir. Dolayısıyla tarafların beraber geçirdikleri zaman, batıl evlenmeyi geçerli hale getirmez. Evlenmenin mutlak butlanına yol açan sebepler aynı zamanda birer “kesin evlenme engeli”dir. 4721 sayılı TMK’nun 145. maddesinde mutlak butlan sebepleri; “mevcut evlilik”, “yasak derecede hısımlık”, “ayırt etme gücünden sürekli yoksunluk” ve “evlenmeye engel derecede akıl hastalığı” olarak sayılmıştır. Aynı Kanunun 129. maddesinde öngörülen, hısımlık derecesi kesin evlenme engellerinden olup, bu hısımlığa rağmen yapılan evlilik mutlak butlanla sakatlanmaktadır. Eşlerin evlenmesi sırasında kanunda öngörülen derecede hısımlığın bulunması halinde, yapılan evlilik mutlak butlanla batıl olacağından, sözü geçen hısımlık yapılacak evlilik için kesin evlenme engeli oluşturmaktadır. Evliliğin, TMK’nun 148 ila 151. maddelerinde sayılan sebeplerden birisi nedeniyle sakat olması halinde nispi butlandan söz edilir ve evliliğin sona erdirilebilmesi sonucunu doğurur. Bu yönüyle nispi butlan, mutlak butlanla benzerlik arz eder. Ayrıca, nispi butlanda süreç tamamlandığında evlilik ileriye etkili olarak son bulur. Geçersizliğin her ilgili tarafından ileri sürülebileceği hallerde mutlak butlan, yalnızca belirli kişiler tarafından ileri sürülebileceği hallerde nispi butlandan söz edilir. Nitekim, nispi butlan, bireysel çıkarları koruyan geçerlilik şartının gerçekleşmemiş olması halinde hukuki işlemin, korunması amaçlanan tarafın irade açıklamasıyla ortadan kaldırılması (geçersizliğin uyandırılması) olarak tanımlanmaktadır.
Nispi butlan davası açma hakkı belirli sürelere bağlıdır. Butlan kararı sonuçlarının, Türk Medeni Kanunun da ayrıntılı bir şekilde değil de genel olarak boşanma hükümlerine atıf yapılarak düzenlendiği görülmektedir. Mutlak butlan davası hukuki niteliği itibariyle bir “tespit davası” değil, “bozucu yenilik doğuran davadır. Zira, batıl evlenme, davanın sonunda verilecek kararla ileriye etkili olarak sonuç doğuracak şekilde iptal edilmektedir. Batıl bir evlenmenin ortadan kaldırılması için açılması şart olan “butlan davası” sonunda hâkimin, evliliğin ortadan kaldırılması konusunda verdiği karara “iptal kararı” denilir ki, bu karar da hukuki niteliği itibariyle “yenilik doğuran karar”dır. Butlan davasında, davacı, mahkemeden dava konusu evlenmenin batıl olduğunu ve bu sebeple ortadan kaldırılması gerektiğini talep eder. Bu açıdan, mutlak veya nispi butlan davalarında davacı tarafından talep edilen husus mevcut bir hukuki durumun ortadan kaldırılmasıdır (TMK’nun 156. Maddesi). Öteki deyişle, butlan davası sonunda hâkimin vereceği “yenilik doğuran iptal kararı” ile, her ne kadar geçersiz de (batıl da) olsa mevcut olan bir evlenme işlemi ve evlilik ilişkisi sona ermekte; var olan bir hukuki durum ortadan kalkmaktadır. Bu yönüyle hâkimin iptal kararı “bozucu yenilik doğuran” bir karar niteliğindedir. 4721 sayılı TMK’nun 156.maddesinin ikinci cümlesi hükmü gereğince, mutlak butlan ya da nispi butlanla sakat olan evliliğin hakim kararıyla sonlandırılması halinde kararın kesinleştiği tarih itibariyle butlan kararı ileriye etkili olur. Dava açılmış olsa bile evlenme, kararın kesinleşme tarihine kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur. Öteki deyişle, iptal kararı, evlenme ile iptal kararının kesinleşmesi arasındaki süre içerisinde doğmuş olan geçerli bir evliliğe ilişkin hüküm ve sonuçları ortadan kaldırmaz. Her ne kadar, iptal kararı, evliliği sona erdirse de bu karar geçmişe etki etmeyeceği için, karardan önce meydana gelen hüküm ve sonuçlar ortadan kalkmaz. Bu maddenin sonucu olarak, evlenmenin mutlak veya nispi butlanla geçersiz olması halinde dahi, evlilik devam ettiği müddetçe eşlerin mirasçılığını etkilemez. Ancak, batıl bir evliliğin iptali amacıyla butlan (iptal) davası açılmış ve eşlerden her ikisi de hayattaysa, iptal kararının kesinleşmesiyle evlilik tıpkı boşanmada olduğu gibi ileriye etkili olarak sona ereceğinden eşlerin artık birbirlerine mirasçı olmaları söz konusu olmaz. Bu durumda, eşlerin mirasçılık sıfatı ortadan kalkar. Eşlerden biri, henüz iptal davası açılmadan önce ölürse, sağ kalan eş onun mirasçısı olacaktır. Zira, evlilik, ölümle sona ermiştir ve batıl da olsa geçerli bir evliliğin tüm sonuçlarını doğurmaktadır (TMK madde 156/c.2 ). Bu durumda, ölen eşin mirasçılarının (şayet evlenme nispi butlanla geçersizse) evlenmenin iptalini sağlamak yönünde butlan davası açma hakları bulunmamaktadır (TMK madde 159/c.1).Ancak, miras bırakan (ölen eş) ile sağ kalan eş arasındaki evlenme “mutlak butlan” sebeplerinden biriyle sakatlanmışsa, ölen eşin mirasçıları evlenmenin butlanı nedeniyle (TMK madde 147, f.1, c.2) iptal davası açabilirler ve bunun sonuçlarından doğrudan yararlanırlar. Mutlak butlanla batıl bir evlenmenin iptalini istemekte ölen eşin mirasçılarının doğrudan menfaati bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu kimseler, 4721 sayılı TMK’nun 146 ve 147.maddeleri anlamında “ilgili” sıfatına ve doğrudan dava hakkına sahiptirler. Bu kimseler iptal davasını, ölen eşin dava hakkına değil, doğrudan kendi dava haklarına dayanarak açmaktadırlar. Bir başka anlatımla, TMK’nun 159.maddesinin birinci cümlesinde öngörülen “dava hakkının mirasçılara geçmeyeceği” hükmü, mutlak butlanla sakat bir evlenmenin iptalinde “ilgililer” yönünden uygulanmayacaktır. 4721 sayılı TMK’nun bu hükmü ; 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 127.maddesi karşılığı olduğundan mutlak butlanla değil de nispi butlanla ilgili olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu yönü ile TMK’nun 159 ve 147.maddesi hükümleri birbirleriyle çelişmemektedir. 743 sayılı Medenî Kanun’un yürürlük döneminde, iptal davası açıldıktan sonra ve fakat iptal kararı kesinleşmeden önce (dava devam ettiği sırada) eşlerden birinin ölmesi durumunda sağ kalan eşin ölene mirasçı olup olmayacağı hususu tartışmalıydı. Bir görüşe göre, -butlan kararının kesinleşmesinden önce eşlerden biri ölürse sağ kalan eşin; ancak, iyi niyetli olması hâlinde, ona mirasçı olabileceği, kötü niyetli ise artık ölen eşe mirasçı olamayacağı kabul ediliyordu. Bu görüşün temelinde; 743 sayılı Medenî Kanun’un 126.maddesinin, “hüsnüniyetle evlenen kadın, feshine hükmedilmiş olsa bile evlenme ile iktisap ettiği vaziyeti muhafaza eder.” hükmüne dayanmaktaydı. Diğer görüş ise, butlan kararının kesinleşmesinden önce eşlerden birinin ölmesi hâlinde, sağ kalan eşin, ister iyi niyetli, ister kötü niyetli olsun, mirasçılık sıfatını kazanacağı, zira iptal kararının mirasçılığı engellemesinin; ancak, kesinleştiği tarihten itibaren mümkün olacağı yönünde idi. İşte, 4721 sayılı Medenî Kanun’un 159.maddenin 2. cümlesi ile bu tartışmalara son verilmiş; anılan maddenin, 2.cümlesinde açıkça “Dava sonucunda evlenme sırasında, iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.” hükmü getirilmiştir. Bu açık düzenleme karşısında artık, butlan davası devam ettiği sırada eşlerden birinin ölmesi üzerine onun mirasçıları tarafından devam ettirilen dava sonunda sağ kalan eşin iyi niyetli olmadığı anlaşılırsa, onun mirasçı olmayacağı hükme bağlanmıştır. Bu durum, kıyasen sağ kalan eş lehine, ölen eş tarafından yapılmış ölüme bağlı tasarruflar açısından da uygulanır. Kural olarak, butlan davası sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olmayacağı gibi daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder. Bu kural, hem mutlak butlan halinde hem de onun daha hafif bir hali olarak kabul edilen, nispi butlan halinde uygulanmaktadır.
Eş, ölmeden önce, nispi butlan davası açmış olup, dava sırasında ölmüş ise; davaya mirasçıları tarafından halef sıfatıyla devam edilmesi halinde, mirasçıların sürdürdükleri dava artık bir nispi butlan davası değil, davalı eşin iyi niyetli olmadığının tespiti davası sayılır. Öteki deyişle, evlenmenin nispi butlanının dava etme hakkı olan eş dava açmadan önce ölmüşse, bu hak mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar sadece açılmış olan nispi butlan davasını sürdürebilirler. Evlenmenin mutlak butlanında ise mirasçıların kendi adlarına dava açma hakları bulunmakla, muris davadan önce vefat etse de mirasçıların bunu dava etme olanakları vardır. Mutlak butlan davası ya da tespit davası sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olduğu anlaşılan sağ kalan eş yasal mirasçılık sıfatını korur. Ne var ki, mutlak butlan davası ya da tespit davası sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş yasal mirasçılık sıfatını da kaybeder (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.2011 tarih, 211/7-695 esas, 211/673 karar sayılı kararı)
Somut olaya gelince: mirasbırakan A.. M..’in vefat etmeden önce Üsküdar 1. Aile Mahkemesi’nin 2004/195 Esas sayılı dosyasında boşanma davası açtığı, bu dava devam ederken 28.01.2006 tarihinde öldüğü, A..’in mirasçılarından olan oğlu A.. M..’in kusur yönünden davaya devam ettiği, yapılan yargılama sonucunda davacıya TMK 181/ 2 maddesi uyarınca atfı kabil bir kusurun bulunmadığının tespitine karar verildiği ve iş bu kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, mirasbırakanın ölümünden sonra, davacı ile mirasbırakan arasında görülen boşanma davası sonuçlanmadan mirasçı A.. M.. tarafından davacı aleyhine Üsküdar 2. Aile Mahkemesi’nin 2006/738 Esas sayılı dosyasında evliliğin mutlak butlanla batıl olduğuna ve iptaline karar verilmesi istemi ile dava açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda Mahkemenin 25/06/2009 tarih, 2009/420 sayılı kararı ile evliliğin mutlak butlanla batıl olduğunun tespitine ve evliliğin iptaline, davacının iyi niyetli olduğunun tespitine, evlenme ile kazandığı kişisel durumun korunmasına karar verildiği ve verilen bu kararın da Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Evliliğin butlanına dair karar ileriye dönük olarak sonuç doğurur, geçmişe etkili olmaz ve yukarıda da ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere, 4721 sayılı TMK’nun, 159.maddesinin 2. cümlesinde, mirasçılığın devam edebilmesi için, evlilik akdinin kurulması anında eşin iyi niyetli olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır.
Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır.
Bu sebeple, butlan davası sırasında eşlerden birinin ölmesinin yanı sıra eşlerden birinin ölümünden sonra butlan davası da açılmış olması durumunda da sağ kalan eşin mirasçı olması asıldır. Sağ kalan eşin evlilik akdinin kurulması anında iyi niyetli olmadığı, eşlerden birinin ölümünden sonra ilgililer tarafından açılan mutlak butlan davasında kanıtlanmalıdır. Eşlerden birinin ölümünden sonra ilgililer tarafından mutlak butlan davası açılmamışsa, sağ kalan eş evliliğin kurulması anında iyi niyetli sayılır.
Mirasbırakan 28/01/2006 tarihinde ölmüş, mirasçı A.. M.. davacı aleyhine 29/12/2006 tarihinde evliliğin mutlak butlanla batıl olduğunun tespitine ve evliliğin iptaline karar verilmesi istemi ile dava açmıştır. Bu halde, butlan davası açılmadan önce mirasbırakan öldüğüne göre davacı mirasçılık sıfatını kazanmıştır. Ayrıca, butlan davası sonucunda davacının iyi niyetli olduğunun tespitine ve evlenme ile kazandığı hukuksal durumun korunmasına karar verilmiş ve verilen bu karar kesinleşmiştir. Bu halde, evlenme sırasında iyi niyetli olduğu anlaşılan sağ kalan eş yani davacı yasal mirasçılık sıfatını korur.
Hal böyle olunca, yerel mahkemece, dava ehliyeti bulunan davacının mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddi cihetine gidilmesi doğru olmamıştır.
Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 25.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.