Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/629 E. 2012/3861 K. 07.05.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/629
KARAR NO : 2012/3861
KARAR TARİHİ : 07.05.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

… ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair… Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 20.10.2010 gün ve 239/164 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalı Hazine temsilcisi taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, dava dilekçesinde,…Mahallesi 372 ada 17, 385 ada 7, 8, 9, 10, 389 ada 61, 248, … Mahallesi 197 ada 5, 206 ada 226 ve 212 ada 13 sayılı parsellerin mülkiyetinin vekil edeninin tasarrufunda bulunduğunu, kadastro çalışmaları sırasında bu on adet parselin Maliye Hazinesi adına tespit ve tescil edildiğini, vekil edeninin taşınmazlar üzerindeki zilyetliğinin en az seksen-doksan yıl olduğunu, taşınmazların çok eski yıllardan beri vekil edeninin miras bırakanı (babası) …’dan kaldığını, mirasçılar arasında yapılan rızai paylaşım sonucu vekil edenine düştüğünü açıklayarak anılan parsellerin tapu kayıtlarının iptaliyle vekil edeni davacı … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi yargılama oturumlarında davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, 385 ada 8, 9, 10, 372 ada 17 ve 389 ada 61 sayılı parsellere karşı açılan davanın reddine, 385 ada 7, 212 ada 13, 206 ada 226, 197 ada 5 ve 389 ada 248 sayılı parseller hakkındaki davanın ise kabulüne ve bu taşınmazlara ait tapu kayıtlarının iptaliyle davacı … adına tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmesi üzerine; hükmün, kabule ilişkin bölümü Hazine temsilcisi, reddedilen parseller yönünden ise davacı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik, muristen intikal ve paylaşım hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Dava konusu, 385 ada 8 ve 9 sayılı parsellerin dosya arasında bulunan tapu kayıtlarına göre anılan taşınmazların davacı adına zaten tapuda kayıtlı bulundukları gerekçesiyle bunlarla ilgili davanın reddine karar verildiği sonucuna varılmaktadır. Adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmazlar bakımından davacının ret hükmünü temyiz etmesinde hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle bu parsellerin temyiz konusu yapılmadığı düşünülmektedir. Reddedilen 372 ada 17, 385 ada 10 ve 389 ada 61 sayılı parsellerle ilgili olarak davacı vekilinin yaptığı temyiz itirazlarına gelince, gerek kararın gerekçesinde gerekse hüküm fıkrasında söz konusu üç parselle ilgili davanın hangi nedenle reddine karar verildiğine ilişkin mahkemenin bir gerekçesine rastlanılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3 madde ve fıkrası gereğince; “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılması” zorunludur. HUMK.nun 388 (HMK.nun 297 m.) maddesinde; bir kararda bulunması gereken hususlar tek tek bentler halinde yazılmıştır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında; “Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir,” denilmektedir. Aynı Kanunun 389 (HMK. 297.m.) maddesinde ise, “Verilen karar ile iki tarafa tahmil ve bahşedilen vazife ve haklar şüphe ve tereddüdü mucip olmayacak surette gayet sarih ve açık yazılmalıdır,” hükmüne yer verilmiştir. Anılan kanun maddelerinden de anlaşılacağı üzere mahkeme kararlarının gerekçeli yazılması taraflara yüklenen hak ve borçların açık bir biçimde belirlenmesi zorunludur. Reddedilen parseller bakımından kararın herhangi bir gerekçe içermemesi anılan Anayasa ile kanun maddelerine aykırı olup bozma nedenidir. Davacı vekilinin bu parsellere yönelik temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüştür.
Davalı Hazine vekilinin, kabul edilen 385 ada 7, 197 ada 5, 206 ada 226, 212 ada 13 ve 389 ada 248 sayılı parsellere yönelik temyiz itirazlarına gelince; Sözü edilen parseller 2007 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında; sırasıyla, 1967 tarih 217, 1967 tarih 773 1967 tarih 840, 1967 tarih 937 ve 1967 tarih 526 sıra sayılı Toprak Tevzi Komisyonunca düzenlenen tapu kayıtlarına dayalı olarak Hazine adına tespit ve tescil edildikleri belirlenmiştir. Kadastro tutanakları 2007 tarihinde kesinleşmiştir. Ancak bunlardan 206 ada 226, 197 ada 5, 212 ada 13 sayılı parsellerin kadastro tutanakları ise 2002 yılında kesinleşmiştir.
Yargılama tutanakları ile keşif tutanakları üzerinde yapılan incelemede, mahkemece, tarafların tanık ve delillerini bildirmeleri konusunda herhangi bir süre ve imkan tanınmadığı saptanmıştır. Bundan ayrı tespit bilirkişileri mahkemece kendiliğinden dinlenilmiştir. Genel mahkemelerde açılan davalar bakımından taraflarca kendiliğinden hazırlama prensibi geçerli bulunduğundan bu tür davalarda mahkemece, tespit bilirkişilerinin kendiliğinden çağrılıp dinlenilmesi usule aykırıdır. Hakim, HMK.nun 26. maddesi uyarınca tarafların iddia ve savunmasıyla gösterdikleri delillerle bağlı olup ondan fazlasına ve başka bir şeye karar veremez. Yalnızca iki yerel bilirkişinin dinlenilmesiyle de hüküm kurulamaz. Zilyetlik maddi olaylardan olup 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/1. maddesi uyarınca yerel bilirkişi ve tanık dahil her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Bu bakımdan, tarafların tanık ve delillerini bildirmeleri konusunda mahkemece kendilerine herhangi bir süre ve imkan tanınmaması usul ve kanuna aykırıdır.
Dava konusu ve kabulüne karar verilen taşınmazlar 1967 yılından beri Toprak Tevzi Komisyonunca oluşturulan tapular gereğince Hazine adına tapuda kayıtlı bulunduklarından kural olarak davacı tarafın, Hazine adına bulunan tapu kayıtlarının oluştuğu 1967 tarihinden geriye doğru yirmi yıllık zilyetliklerini kanıtlamaları gerekir. Bu durumda, zilyetliğin başlangıç tarihi 1947 yılı olmaktadır. Yani, kural olarak Toprak Tevzi Komisyonlarınca taşınmazlar Hazine adına tapuya bağlanmış ise, bu tapu kayıtlarının oluştuğu tarihten geriye doğru tasarruf eden tarafın aralıksız, çekişmesiz ve yirmi yıllık süreyle malik sıfatıyla zilyetliği aranır. Dava konusu tüm parsellerin ilk tapuları Toprak Tevzi Komisyonunca oluşturulmuş ise, tümü açısından aynı ilke geçerlidir. Kaldı ki, keşifte dinlenen iki yerel bilirkişi 1946 ve 1951 doğumlu olup, davacı tarafın taşınmazlar üzerindeki zilyetliğini bilmeye yaşlarının uygun olmadığı açıktır. Uzman bilirkişi ziraat mühendisinin raporu üzerine yapılan incelemede 389 ada 248 ve 197 ada 5 sayılı parsellerle ilgili herhangi bir bilgiye rastlanılmamıştır. Bu bakımdan bilirkişinin raporu bu yönüyle eksiktir.
O halde, mahkemece yapılacak iş; Dava konusu tüm ada ve parsellere komşu parseller mahkemece, pafta üzerinde belirlenmek suretiyle bu ada ve parsellere ait kadastro tutanaklarıyla, kadastro sırasında revizyon gören tapu ve vergi kayıtlarının bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına konulması, tanıklarını bildirmeleri için taraflara süre ve imkan tanınması, olay yerini bilen ve yaşı uygun bulunan yaşlı bilirkişilerin mahkemece tespit edilmesi, yerel bilirkişi ve tanıkların HMK.nun 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri gereğince davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle keşif yerinde dinlenmeleri, dava konusu her parsele komşu parsellere ait tapu ve vergi kayıtlarının ayrı ayrı ve her taşınmazın başına gidilmek suretiyle teknik, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla uygulanması, komşu kayıt ve belgelerin taşınmaz yönünü ne gösterdikleri üzerinde durulması, teknik bilirkişi krokisi üzerinde işaret edilmesinin sağlanması, daha önce götürülmeyen başka bir uzman bilirkişi ziraat mühendisi aracılığıyla her taşınmaz ve çevresi bir bütün olarak düşünülmek suretiyle toprak yapısı incelenerek iptal ve tescili istenen taşınmazların gerçek niteliğinin belirlenmesi, zilyetlikle kazanmaya elverişli olup olmadığının saptanması, bilirkişilerden gerekçeli ve denetime açık rapor istenmesi gerekmektedir.
Bundan ayrı, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca, miras bırakan …, satıcı …ve davacı bakımından miktar araştırılmasının yapılması, belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin özellikle her iki mahalle gözönünde tutularak ilçe geneli açısından Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanaklarıyla tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı tescil davalarına ilişkin dosyaların ise ait oldukları mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden gözönünde tutulması, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/1. maddesi uyarınca, kadastro bölgesindeki her köy ile belediye sınırları içinde bulunan mahallelerin her birinin ayrı ayrı kadastro çalışma alanını teşkil ettiği gözetilerek miktar sınırlamaları bakımından her çalışma alanı açısından ayrı ayrı kuru toprakta yüz, sulu toprakta ise kırk dönüm sınırlamalarının gözönünde tutulması hesabının buna göre yapılması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı Hazine temsilcisi ile davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 07.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.