Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/6132 E. 2012/7460 K. 17.09.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/6132
KARAR NO : 2012/7460
KARAR TARİHİ : 17.09.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

… ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 18.01.2011 gün 429/13 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalı Hazine temsilcisi taraflarından istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR

Davacı vekili, … Köyünde bulunan 102 ada 284 parsel, 107 ada 6 ve 7 parsel ile 110 ada 46 parselin müvekkiline ait kadim tarla olduğunu, uzun yıllar tarım arazisi olarak kullanıldığını açıklayarak tapu kayıtlarının iptaliyle vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, dava konusu taşınmazların Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, öncesinin mera niteliğinde olduğu ve meradan açılarak tarla haline getirildiği gerekçesiyle 102 ada 284 parsel ile 107 ada 6 ve 8 parsellere ilişkin davanın reddine, kazanma koşullarının davacı lehine gerçekleştiği ve taşınmazın tarım arazisi niteliğinde olduğu görüşünden hareketle 110 ada 46 parsele ilişkin davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hükmün redde ilişkin bölümü davacı vekili, kabule ilişkin bölümü davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller ve dosya kapsamından; dava konusu parseller, 4753 sayılı Kanun uyarınca 1960 yılında Toprak Tevzi Komisyonu çalışmaları sırasında çevre parsellere uygulanan vergi kayıtlarının miktar fazlası olarak 237, 239, 493 ve 526 parsel olarak belirtildiği açıklanarak 11, 12, 22 ve 26.07.2000 tarihinde belgesizden tarla niteliğinde Hazine adına tespit edilmiş, kadastro tutanaklarının 17.05.2001 tarihinde kesinleşmesi üzerine tapu kayıtları oluşmuş, eldeki dava ise 2007 yılında açılmıştır.
Dosya kapsamına, dava evrakı ile yargılama tutanakları içeriğine, dava konusu 102 ada 284 parsel ile 107 ada 6 ve 8 parsellerin çevresinde bulunan taşınmazlara uygulanan tapu ve vergi kayıtlarının miktar fazlası olarak sınırdaki orta malı meradan açılarak tarla haline getirildiği belirlendiğine ve meralar, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olup özel mülkiyete konu olamayacakları gibi yasalarda belirtilen yetkili mercilerce niteliği değiştirilmedikçe süresi neye ulaşırsa ulaşsın zilyetlik ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla da iktisap edilmesi mümkün bulunmadığına göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün 102 ada 284 parsel ile 107 ada 6 ve 8 parsellere ilişkin bölümünün ONANMASINA,
Davalı Hazine temsilcisinin 101 ada 46 parsele ilişkin temiyiz itirazlarına gelince;dava konusu parsel sınırında bulunan aynı ada 19 parsele uygulanan 26.08.1987 tarih 48 sayılı tapu kaydının sınırında bayır bulunması nedeniyle kayıt miktarı kadar yer kayıt maliki adına tespit edilmiş, miktar fazlası olan dava konusu parselin dayanağı olan 493 parsel miktar fazlası olarak Hazine adına belirtilmiş ve kadastro sırasında ise Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Mahkemece bu parsel yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme karar vermeye yeterli değildir.
Taşınmazın bulunduğu yerde 4753 sayılı Kanun uyarınca 1960 yılında Toprak Tevzi Komisyonu tarafından tevzii çalışmaları yapılmış, çevre parsellere uygulanan tapu kayıtları dava konusu taşınmaz yönünü bayır olarak göstermiş olup yakın çevresinde mera parselleri bulunmaktadır. Yöresel olarak bazı yerlerde bayır sözcüğünün mera olarak kullanıldığı, Daireye gelen birçok dosyadaki bilgilerden bilinmektedir. Mahkemece taşınmazın bulunduğu yere ait mera norm kararı, mera harita ve belgeleri getirtilerek taşınmaz başında uygulanmamış ve meradan elde edilen yerlerden olup olmadığı belirlenmemiştir.
Diğer yönden; davada kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanılmıştır. Bu tür uyuşmazlıklarda kazanmayı sağlayan zilyetliğin Hazineye karşı kanıtlanması gerekmektedir. Maddi olaylardan sayılan zilyetliğin her türlü delille kanıtlanması mümkün bulunmaktadır. İncelenmekte olan olayda zilyetlik tanığı dinlenilmeden yerel bilirkişi sözlerine dayanılarak hüküm kurulmuştur. Yerel bilirkişinin sözleri kazanmayı sağlayan zilyetliğin başlangıcı, süresi ve niteliği hakkında hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacı, dilekçesinde tanık deliline dayandığına göre, kendisine tanıklarını liste halinde vermek üzere süre ve imkan tanınması, ondan sonra yerel bilirkişi ve tanıkların HUMK.nun 258 ve 259.maddeleri (6100 sayılı HMK.nun 243 ve 244. m.) hükmü uyarınca keşif yerinde hazır bulunmak üzere davetiye ile çağrılmak suretiyle mümkün olduğunca taşınmaz başında yapılacak keşifte dinlenilmeleri, davacının dava konusu taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin başlangıcı, süresi ve niteliğinin kendilerinden ayrıntılı olarak sorulup belirlenmesi, beyanları arasında aykırılık çıktığı takdirde usulüne uygun olarak çelişkinin giderilmesine çalışılması, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekmektedir. Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar üzerinde gereği gibi durulmadan yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun
388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve aşağıda dökümü yazılı davacıya ait 21,15 TL peşin harcın onama harcına mahsubuna 17.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.