YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/3918
KARAR NO : 2012/10068
KARAR TARİHİ : 08.11.2012
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
…, dahili davacı … ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Tortum Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 20.10.2011 gün ve 435/433 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı, miras yoluyla intikal, taksim ve eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal nedenlerine dayanarak kadastro çalışmalarında Hazine adına tespit ve tescil edilen 403 ada 391 parsel kapsamında kalan 4 parça taşınmazın Hazine üzerindeki tapu kaydının iptali ile kendisi ve kardeşi … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüyle 19.07.2011 tarihli teknik bilirkişi raporunda D-1 ile gösterilen 14.072,84 m2’lik taşınmaz bölümünün tapusunun iptali ile davacı ve kardeşi … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Hüküm; davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; dava konusu 403 ada 391 parsel sayılı taşınmazın, 29.08.2008 tarihinde senetsizden, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan ve ekonomik yarar sağlanması mümkün yerlerden olup kimsenin hak iddiasında bulunmadığından ham toprak vasfı ile 1.776.348,28 m2 olarak Hazine adına tespit edildiği ve tutanağın itirazsız olarak kesinleşmesi ile tapuya tescil edildiği saptanmıştır. Mahkemece 07.07.2011 tarihinde mahallinde icra edilen keşifte dinlenen yerel bilirkişi beyanları ile yetinilmiş, uyuşmazlığın çözümü için hava fotoğraflarından yararlanılmamış, dava konusu taşınmazın hemen doğusunda 403 ada 1 mera parseli bulunmasına rağmen usulüne uygun mera araştırması yapılmamış, davacı her türlü delile dayanmasına rağmen delillerini ibraz için süre ve imkan verilmemiş, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi gereğince aynı çalışma alanında davacının belgesizden edindiği taşınmaz bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır.
Bir yerin öncesinin veya halihazır durumunun tahsisli veya kadim meralardan olup olmadığı ayrı usul ve şekilde araştırılmaya tabidir. Zira tahsisli ve kadim meraların oluşumu itibariyle farklılıkları vardır. Tahsisli meralar, yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu halde, kadim meralar, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan (kadimden) beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar.
HGK’nun 30.10.1991 tarih 1991/8-427-544 ve 03.05.1995 tarih ve 1995/17-149-502 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, bir yerin yetkili merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi, zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Öncesi mera niteliğinde olmayan yerlerin, yetkili merci tarafından mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda, mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Gerçek kişinin zilyetliğinin, mera tahsisinin yapılmasıyla kesintiye uğradığı kabul edilmelidir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması halinde ise, hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Kadim meralardaki zilyetlik süresi neye ulaşılırsa ulaşsın kazanılması mümkün değildir.
Taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususu araştırılırken, öncelikle bu yerde mera tahsisinin bulunup bulunmadığının Özel İdare Müdürlüğü ile tarım müdürlüğünden sorulması, varsa mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uygulanıp nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığı, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa bakanlık emrine geçen yerlerden mi yapıldığı tahkik ve tespit edilmelidir.
Taşınmazın öncesinin mera niteliğinde olup olmadığı hususu araştırılırken, Dairemizce de kabul edilerek sapmaksızın uygulanan yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, komşu köylerden seçilecek yerel bilirkişi ile tanık ifadeleri ve uzman bilirkişi ziraat mühendisi aracılığıyla tespiti, nizalı taşınmaz ve çevreleyen komşu taşınmazların mera niteliğinde olup olmadığı, arada doğal ya da yapay sınırın bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.
Bilindiği üzere bir arazinin kullanım süresi ve niteliğini en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının kadastro tespitten önceki yıllara ait ve en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için kadastro tespit tarihi olan 2008 yılına göre 20 – 30 yıl öncesine ait (1978-1988 yılları arası) stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerektiği uzman öğretim üyelerinin yayınlarındaki görüşleri olup, bu görüş Dairenin kararlılık kazanmış içtihatlarıyla da benimsenmiştir. Ayrıca, stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelenirse arazinin üç boyutlu görüleceği, taşınmazın sınırlarının belirlenebileceği ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi olanaklıdır.
Hal böyle olunca; mahkemece, yapılacak iş; kadastro çalışmalarının yapıldığı 2008 yılına göre 20-30 yıl öncesine ait (1978–1988 yılları arası) iki ayrı zamanda çekilmiş stereoskopik hava fotoğraflarının Harita Genel Komutanlığından, dava konusu taşınmaza komşu 403 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydı ve kadastro tutanağının ekleriyle bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına konulmalı, taraflara delillerini bildirmeleri için süre ve imkan verilmeli, taşınmazın öncesinin kadim mera niteliğinde olup olmadığı hususu araştırılırken yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, komşu köylerden seçilecek yerel bilirkişi ve taraflarca bildirilecek tanıklar HMK. nun 243 ve 244. maddeleri gereğince keşif yerine davetiyeyle çağrılmalı, aynı kanunun 259 ve 290/2. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıklar keşif yerinde dinlenmeli, ziraat mühendisi, kadastro fen bilirkişisi, jeodezi ve fotoğrametri mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle yukarıdaki açıklamalar gereğince iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğrafları stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın niteliği ve kullanım süresinin ne zaman başladığının belirlenmesine çalışılmalı, tanık ve yerel bilirkişi sözleri, bilimsel esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.
Ayrıca 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu Kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Belgesizden edinilen taşınmazlar olup olmadığının Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüğü ile zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Müdürlüğünden, zilyetliğe ait tescil davalarına ilişkin dosyaların ise, ait olduğu mahkemelerden getirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesinde öngörülen miktar sınırlamalarının aşılıp aşılmadığının gözönünde bulundurulması gerekirken bu yönde bir araştırma araştırma yapılmamış olması da doğru değildir.
Kabule göre de, zilyetlik maddi olaylardan olup, her türlü delille kanıtlanması mümkünken (3402 s.KK. m. 14/1) sadece yerel bilirkişi beyanları ile yetinilerek hüküm kurulması da doğru olmadığı gibi davacının iddiasına göre dava konusu taşınmazlarda taksim sonucu 1/2 oranında pay sahibi bulunan … tarafından usulüne uygun şekilde açılmış bir dava bulunmadığı halde bu kişi yönünden de iptal ve tescile karar verilmiş olması da doğru değildir.
Açıklanan nedenlerle davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı …nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire İlamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 08.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.