Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/3642 E. 2012/10666 K. 16.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/3642
KARAR NO : 2012/10666
KARAR TARİHİ : 16.11.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil

… ile Hazine ve Karapolat Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 01.10.2010 gün ve 197/426 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı, Karapolat Köyünde bulunan, tapulama çalışmaları sırasında tescil harici bırakılan, dilekçesinde sınırlarını gösterdiği yaklaşık 40-50 dönüm taşınmazı 1940 yılından beri kullandıklarını açıklayarak, adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, 1985 yılında tamamlanan tapulama çalışmalarında nizalı taşınmazın taşlık olduğu için tescil harici bırakıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … adına muhtar Ökkeş Daloğlu, kendisini bildiğinden beri dava konusu taşınmazı davacının kullandığını, açılan davaya bir diyeceğinin olmadığını söylemiştir.
Mahkemece; davacı lehine kazanma koşullarının oluştuğundan, fen bilirkişilerinin 30.09.2009 tarihli rapor ve krokisinde A harfi ile gösterilen 46.609,70 m2’lik kuru tarla niteliğindeki tapulama harici yerin davacı adına tesciline karar verilmiştir. Hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, davacı lehine kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle yazılı şekilde kabul kararı verilmiş ise de; yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Şöyleki; uyuşmazlık, tapulama çalışmaları sırasında tescil harici bırakılan taşınmaz içindeki bir kısım yerin zilyetlikle edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Herşeyden önce dava konusu taşınmazın, zamanaşımı yoluyla kazanılması için hangi nitelikte tescil harici bırakıldığının bilinmesi gerekir. Kadastro Müdürlüğünün 23.03.2009 tarihli yazı cevabında nizalı taşınmazın 1985 yılında yapılan tapulama çalışmalarında boş ve hali vaziyette olduğundan tapulama harici bırakıldığı belirtilmektedir. Taşınmazın bulunduğu yeri gösterir paftada niteliği hakkında bir tespit yoktur. Dava konusu taşınmazın komşuları olan 583, 408 ve 388 parsel sayılı taşınmazlara ortak revizyon gören tapu kaydında taşınmazın bulunduğu güney yönü “cebel” yani dağ okumaktadır. Kural olarak dağ vasfı ile tescil harici bırakılan yerlerin Kadastro Kanununun 17.maddesi uyarınca imar – ihya ve zamanaşımı yolu ile kazanılması mümkündür. Ancak yapılan araştırma ve inceleme taşınmazın önceki ve şimdiki niteliğini belirlemekten uzaktır. Bir arazinin kullanım süresi ve niteliğini en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için tescil davasının açıldığı 12.05.2008 tarihinden geriye doğru en az 20 – 30 yıl öncesine ait ( 1975 – 1988 yılları arası) ölçekli stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskop altında incelenmesi gerekir. Mahkemece uyuşmazlığın net bir biçimde çözüme kavuşturulması için gerekli bulunan hava fotoğraflarından usulünce yararlanılmamıştır. Sadece 1955 yılına ait hava fotoğrafları orman bilirkişisinden ek rapor alınmak suretiyle iddia ya da herhangi bir bulgu olmadığı halde orman araştırması yönünden incelettirilmiştir. Mahkemece yapılacak iş; tescil davasının açıldığı 12.05.2008 tarihinden geriye doğru en az 20-30 yıl öncesine ait (1975-1988) yılları arası) iki ayrı zamanda çekilmiş hava fotoğraflarının bulundukları yerden getirtilerek dosya arasına konulmalı, ziraat mühendisi, kadastro fen elemanı, jeodezi ve fotoğrametri uzmanı harita mühendisinden oluşacak 3 kişilik bilirkişi kurulu aracılığıyla hava fotoğraflarının keşifte uygulanması, öncelikle çekişme konusu taşınmazın yerinin hava fotoğrafında gösterilmesi, daha sonra niteliğinin, kullanım süresinin ve ne zaman kullanılmaya başlandığının belirlenmesine çalışılması gerekir. Tanık ve diğer bilirkişi sözleri uzman bilirkişilerin raporuyla denetlenmeli, taşınmazlar üzerinde tarımsal amaçlı zilyetliğin başlangıç tarihi ayrı ayrı belirlenmeye çalışılmalı, bundan sonra kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinilmesinin mümkün olup olmadığının araştırılması gerekir.
Öte yandan; İl Tarım Müdürlüğünün 20.04.2009 tarihli cevabi yazısında, uyuşmazlığa konu yerin 4342 sayılı Mera Kanununun 5/b maddesi uyarınca 03.07.2001 tarihli Mera Teknik Ekibince mera olarak tespit edildiği, tahdit işlemlerinin devam ettiği, tespit ve tahdit çalışmalarının 17.03.2006-17.04.2006 tarihleri arasında askıya çıkarıldığı bildirilmiş ve mera tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uygulanarak, nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kaldığı teknik bilirkişi tarafından rapor edilmiş ise de, İl/İlçe Tarım Müdürlüğünden tahsisin mevcut kadim meradan mı yapıldığı tahkik ve tespit edilmemiş, taşınmazın öncesinin kadim mera niteliğinde olup olmadığı yeterince araştırılmamıştır. Öncelikle mahkemece İl/İlçe tarım Müdürlüğünden dava konusu taşınmazın öncesinin kadim mera olup olmadığının sorulması, daha sonra ise, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, komşu köylerden yerel bilirkişiler tespit edilmesi, taraflara bu konuda tanıklarını ve delillerini bildirmeleri için süre ve imkan tanınması, tespit edilen komşu köy ile diğer yerel bilirkişileri ile tüm taraf tanıklarının HMK.nun 243 ve 244. maddeleri gereğince keşif yerine davetiyeyle çağırılmaları, aynı Kanunun 259 ve 290/2. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların mümkün olduğunca keşif yerinde dinlenmeleri, dava konusu taşınmazın öncesinde ne niteliğinde bulunduğunun, taşınmazda kim ya da kimler tarafından ne şekilde hangi tarihte imar-ihya çalışmalarına başlandığı, imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarih ile tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihinin, zilyetliğin dava tarihine kadar ne şekilde ve kim tarafından sürdürüldüğünün yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, beyanlar arasındaki çelişkinin HMK. nun 261.maddesi gereğince giderilmesi gerekir.
Bundan başka, kural olarak, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/1. maddesine göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisiyle ispatı yoluna gidilmemesi halinde aynı çalışma alanında zilyetlikle kazanılabilecek miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçemeyecektir. Mahkemece, yapılan miktar araştırması yetersiz olup, yerel bilirkişiler taşınmazın davacının babasından intikal ettiğini bildirdikleri ve miras bırakan 1995 yılında öldüğünden ve tereke elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi bulunduğundan miras bırakan İbrahim Keleş ve diğer mirasçıları bakımından da 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince miktar araştırması yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, bu kimselerin belgesizden taşınmaz edinip edinmedikleri hususunun Tapu Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait tapu kayıtları ile kadastro tutanaklarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı olarak açılmış tescil davalarına ait dosyaların ise, bulundukları mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden gözönünde tutulması gerekmektedir. Nitekim, İslahiye Yazı İşleri Müdürlüğünün 16.03.2009 tarihli yazı cevabında davacı açısından yapılan miktar araştırması kapsamında bildirilen İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/106 Esas sayılı dava dosyası mahkemece incelenmeden hüküm kurulması ve bundan ayrı çifte tapunun önlenmesi açısından hükme esas alınan teknik bilirkişinin rapor ve krokisi eklenerek dava konusu yapılan yerin tapuda kayıtlı yerlerden olup olmadığının Tapu Sicil Müdürlüğünden sorulmaması doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve kanuna aykırı görülen hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi uyarınca uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 16.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.