Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/3632 E. 2012/10652 K. 16.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/3632
KARAR NO : 2012/10652
KARAR TARİHİ : 16.11.2012

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

… ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair … Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 25.01.2012 gün ve 264/31 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı 27.07.2007 tarihli dilekçesi ile dava konusu taşınmazı babasının dava dışı …’dan 1949 yılında satın aldığını, bu tarihden bu yana babalarının ölmesi ile diğer mirasçılar ile birlikte zılyetliklerini devam ettirdiklerini, 2006 yılında Hazine adına tespit gören taşınmazın tapusunun iptali ile babası … mirasçıları adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme sadece ağaç dikmek ve ev yapmanın mülkiyeti kazandırmaya yetmeyeceği, imar ve ihyanın oluşmadığı düşüncesi ile davanın reddine karar vermiştir.
Dava davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre, çekişme konusu taşınmaz miras bırakan …’tan kalmıştır. Mirasçılık belgesinin incelenmesinden, miras bırakanın 1980 yılında öldüğü ve davacıdan başka mirasçıların da bulunduğu anlaşılmaktadır.
Miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olup, davada taksime dayanılmamıştır. TMK.nun 701. maddesine göre; “Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti elbirliği mülkiyetidir”. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların tereke malları üzerinde belli pay veya payları olmayıp hakları taşınmazın tamamı üzerine yayılmış olup, terekenin tamamını kapsar. Aynı Kanunun 702. maddesinde, topluluk devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerektiği belirtilmiştir. Dava açıp yürütmekte tasarrufi bir işlemdir. Dava, tapu iptali ve tescil davası niteliğinde olduğundan TMK.nun 640. maddesindeki koruma kapsamında da değildir. Bu nedenle, taraf teşkilinin sağlanması bakımından dava koşulunun yerine getirilmesi gerekir. Mirasçılardan birinin miras ortaklığı adına tek başına açmış olduğu davanın yürütülmesi ve sonuçlandırılması için dışarıda kalan mirasçıların açılmış bulunan davaya katılmaları sağlanmalı veya yöntemine uygun biçimde olurları alınmalı ya da TMK.nun 640. maddesi uyarınca miras ortaklığına temsilci tayini suretiyle dava yürütülmelidir. Dava koşulunun yerine getirilmesini temin için ilgili tarafa süre ve imkan verilmelidir. Mahkemece, taraf teşkiline ilişkin bu eksiklik yerine getirilmeden uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir
Tüm bu açıklanan nedenlerle davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün dava şartına ilişkin olarak 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre şimdilik diğer hususların incelenmesine yer olmadığına, HUMK.nun 440/III-1, 2, 3 ve 4 bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 16.11.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY

Davacı, kadastro çalışmaları sırasında 237 ada 30 parsel sayılı taşınmazın Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, miras bırakanı (babası) …’ın bu yeri üçüncü kişiden haricen satın aldığını, babasının bu yeri değirmen ve bahçesi olarak kullandığını, ölümünden sonra mirasçılarının burayı kullanmaya devam ettiğini, eklemeli zilyetliğin 58 yıldan beri kendilerinde olduğunu açıklayarak Hazine adına olan kaydın iptali ile … mirasçıları adına hisseleri oranında tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Ayrıca, 20.07.2011 günlü 13 nolu oturumda; “..dava konusu yeri satın aldığıma dair belgeler vardır, dava konusu yerde evim vardır. İçinde ceviz ağaçlarım ve 150 kök girebolu ağacı ve değişik sayıda ağaçlarım vardır..” biçiminde açıklamada bulunmuştur.
Davalı Hazine, kadastro tespitinin doğru olduğunu ve davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, HGK.nun 24.02.1999 tarih 8-84 Esas, 118 Karar sayılı ilamı ve 8. Hukuk Dairesinin 14.12.2004 tarih, 7526 Esas 8447 Karar sayılı ilamına atıfta bulunarak özetle; çekişmeli yerde imar ve ihyanın yapılmadığı, ev, ahır ve samanlık yapmak gibi eylemlerin ekonomik anlamda zilyetlik sayılamayacağından ve imar – ihya işlemlerinin tarımsal amaçlı olması gerektiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; dava konusu 237 ada 30 parsele ilişkin kadastro tutanağı ve çap kaydı dosyadadır. 35964,78 m2, ham toprak niteliğiyle, senetsizden 24.01.2006 tarihinde Hazine adına tespit görmüş ve itirazsız olarak 22.08.2006 tarihinde kesinleşmiştir. Çap kaydı halen davalı uhdesindedir. Eldeki dava, harcı alınmak suretiyle 27.07.2007 tarihinde açılmıştır.
Mahallinde keşif yapılmıştır. Yerel bilirkişiler taşınmazın 40 yıllık durumunu iyi bildiklerini, bu yerde 40 yıldan beri davacının murisi … ile davacıların malik sıfatıyla zilyet ettiklerini, taşınmaz üzerindeki meyve ağaçlarını muris …’ın diktiğini, o öldükten sonra çocuklarının bu bahçe ile ilgilendiklerini, murisin bu taşınmazı satın aldığında boş olduğunu, üzerinde bir adet değirmen bulunduğunu, değirmeni en az 15 – 20 sene işlettiğini, sonrasında taşınmaza meyve ağaçları diktiğini açıklamışlardır. Yerel bilirkişi İbrahim Şimşek murisin mallarının taksim edildiğini, fakat hangi mirasçıya nerenin isabet ettiğini bilmediğini söylemiştir. Diğer mahalli bilirkişiler ise, taksim konusunda bir bilgilerinin olmadığını açıklamışlardır. Ayrıca, Hazine adına kayıtlı 237 ada 30 parselin diğer bir kısım yerleriyle ilgili olarak Ahmet Kaynak tarafından açılan davanın 2007/272 Esasta derdest olduğu ve o davaya konu yerin iş bu davaya konu yerle alakalı olmadığını söylemişlerdir. Davacı tanığı … özetle; “..davacıların murisine satıldığı dönemde boş arazi şeklinde olduğunu, üzerinde bir değirmen bulunduğunu, murislerinin değirmeni 20 yıl kadar işlettiğini, değirmenin işletmesi durduktan sonra davacının bu taşınmaza bu meyve ağaçlarını diktiğini, …’ın mirasçılarının bu bahçeye gelip giderek zilyetliklerini sürdürdüklerini..” beyan etmiştir. Davacı tanığı İsmail Kocaağa ise; “…..’ın bu taşınmazı satın aldığında boş bir arazi olduğunu, üzerinde bir değirmen bulunduğunu, değirmenin 20 yıl kadar işletildiğini, daha sonra taşınmaz üzerine görülen ağaçların dikildiğini, davacı ve murisinin bu taşınmazı 40 yıldan beri kullandığını, diğer mirasçılarında gelip giderek ilgilendiklerini..” beyan etmiştir. Ziraat bilirkişisi fotokopi evraktan ibaretten raporunda; taşınmaz üzerinde yıl önce terk edilmiş harabe halinde baraka ev ile çeşitli cins ve sayıda meyveli ve meyvesiz ağaçların bulunduğunu, bunların bir kısmının ceviz, bir kısmının kayısı ağacı, alıç ve elma ağaçları ile 150 adet 20 yaşlarında girebolu, söğüt, kavak ve vişne gibi ağaçların bulunduğunu, taşınmazın yan tarafında Kes Doğan çayının kaynağının bulunduğunu, taşınmaz içinde de bir adet kendiliğinden kaynayan … olduğunu, söylemiştir. Fen bilirkişileri 1/3000 ölçekli kroki ve raporlarını sunmuşlardır. Dava konusu yer sarı renkli olarak D harfiyle işaretlenerek gösterilmiştir. Miktarı 3065.64 m2’dir. Harici satış senedi dosya içerisindedir, 16.04.1977 tarihlidir. Murisin mirasçılarından Hacı …,..,… ve … 27.07.2009 tarihli oturumda açılan davaya muvafakat ettiklerini, veraset belgesindeki hisseleri oranında adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemişler, beyanlarını imzalarıyla onaylamışlardır. Bu kişilerin dahili davacı oldukları duruşma zabtından anlaşılmıştır. Muris…’a ait veraset belgesi dosyadadır. Bu kişinin 16.06.1980 tarihinde öldüğü, mirasçısı olarak …,…(davacı), ..,…,…ve ….’nin kaldıkları görülmüştür. Kızı …’nin ise, 16.01.2003 tarihinde ölümüyle, Dursun, …,…ve …nun mirasçısı olduğu belirlenmiştir. Açıklanan olgular mahkemenin ve tarafların bilgisi ve kabulündedir.
Uyuşmazlık kadastro çalışmaları sırasında ham toprak niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edilen taşınmazın tespit öncesi haricen satın alma ve eklemeli zilyetlik yoluyla mirasçılardan bir kişinin açmış olduğu ve diğer mirasçılardan dört kişinin yargılama sırasında muvafakat ettiği iş bu davadaki talep nedeniyle murisin mirasçıları adına hisseleri oranında tescil kararı verilip verilemeyeceği, bir başka anlatımla dava koşulunun aranılıp aranmayacağı ve mahkemenin red gerekçesinde yazılı olduğu üzere, ham toprak niteliğiyle tescil harici bırakılan bir yerde sürdürülen zilyetliğin imar ve ihyası tamamlanmadığı için ve ev, ahır, samanlık gibi muhdesatların yapılması halinde, taşınmazın tarıma elverişli hale getirilip getirilemeyeceğinde toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; davacı tereke temsilcisi değildir. İptal ve tescili istenen taşınmaz kadastro yoluyla üçüncü kişi konumundaki Hazine üzerine tescillidir. Bu durumda sonradan bir kısım mirasçının muvafakatının alınması davanın görülebilirlik koşulunun ikmali anlamına gelmemektedir. Bir başka anlatımla mirasçılardan …. ile 16.01.2003 tarihinde ölen …’nin mirasçıları …, …,…ve ..’nun yöntemine uygun biçimde olurları alınmamıştır. Davanın sırf bu nedenle reddi gerekirken işin esasına girilerek yazılı gerekçeyle reddi özellikle ırmak kenarında yer alan ve haricen satın alındığı tarihten itibaren en az 20 yıl süreyle değirmen olarak kullanılan ve bu süre içerisinde boş olduğu yerel bilirkişiler ve davacı tanıklarınca bildirilen taşınmaza değirmenin kullanılmasından vaz geçildiği 1987’li yıllardan itibaren belirtilen ağaçların dikilmesi dava tarihi dikkate alındığında TMK. nun 713/1. maddesindeki sürenin tamamlanmadığı, kaldı ki, mahkemenin atıfta bulunduğu üzere imar ve ihyanın da yerine getirilmediği, su değirmeninin 1987’li yıllarda gayri faal duruma gelerek harabe durumunda olması nedeniyle ekonomik anlamda bir zilyetlikte söz konusu olmayacağından davanın reddine karar verilmiş olması sonucu itibariyle doğru olmuştur.
Açıkladığımız gerekçelerle sayın çoğunluğun bozma gerekçelerine katılmamız mümkün değildir. Yerel mahkeme kararı sonucu itibariyle ve yukarıda belirtilen gerekçelerle doğru olduğundan onanması gerektiği görüşündeyiz. 16.11.2012