Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/3084 E. 2012/8634 K. 05.10.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/3084
KARAR NO : 2012/8634
KARAR TARİHİ : 05.10.2012

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

… ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Gülnar Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 27.12.2011 gün ve 177/372 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı, dava konusu 117 ada 2229 parsel sayılı taşınmazın, öncesinde üzüm bağı, sonrasında ise, tarla niteliğiyle altmış yıldır zilyetliğinde bulunduğu halde, kadastro sırasında Hazine adına tespit ve tescil edildiğini açıklayarak, nizalı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, nizalı taşınmazın kadimden beri Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı yararına zilyetlik yoluyla kazanma koşulları oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 117 ada 2229 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Şöyle ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddesine göre, herkes meşru vasıta ve yollarla mahkemelerde iddia ve savunma hakkına sahiptir. Yine TMK.nun 6. maddesine göre, iddia eden iddiasını ispatla mükelleftir. Ne var ki; 26.07.2011 tarihli yargılama oturumunda taraflara tanık ve tüm delillerini bildirmeleri için süre ve imkan tanınmadan keşif günü belirlenmiştir. Bu durum usul ve yasaya aykırıdır. Uyuşmazlık taşınmaza ilişkin olup öncelikle, taraflara delillerini bildirmeleri için süre ve imkan tanınması, tanık delili dışında varsa tüm deliller toplandıktan sonra yöntemine uygun bir biçimde verilecek ara karar ile keşfin yapılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Öte yandan, anılan keşif ara kararında, tanıkların keşif yerine hangi yolla çağrılıp dinleneceği konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş ve tespit edilen yerel bilirkişilerden yalnızca birinin keşif yerinde hazır edilmesi için ilgili kolluk birimine yazı yazılmasına karar verilmiştir. Bu durum, keşif ara kararının verildiği tarih itibari ile yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK.nun 258 ve 259. maddelerine aykırıdır. Bundan ayrı, incelenmekte olan olayda, tanık dinlenilmeden yerel bilirkişi sözleri esas alınarak hüküm kurulmuştur. Davada kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanıldığına göre, kazanmayı sağlayan zilyetliğin davalıya karşı kanıtlanması gerekmektedir. Hukuki niteliği yanında maddi olaylardan sayılan zilyetliğin, tanık dahil her türlü delille kanıtlanması mümkün bulunmaktadır (3402 sayılı Kadastro Kanunu m. 14/1.fıkra). 6100 sayılı HMK.nun 266 (HUMK.nun 275). maddesinde hangi amaçla bilirkişinin bilgisine başvurulacağı açıklanmıştır. Bu nedenle, tanık dinlenmeden sadece yerel bilirkişi sözleri esas alınarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Yine, keşfe katılan ziraatçi bilirkişi 27.09.2011 tarihli raporunda, taşınmazın uzun yıllardır tarım yapılarak kullanıldığını bildirmekle birlikte, tespit tarihinden geriye en az kaç yıldır kullanıldığını ve yirmi adet harap bağ bitkisi dışında taşınmazda başka tarımsal faaliyette bulunulup bulunulmadığını açıklamamıştır. Bu kapsamda, ziraatçi bilirkişinin raporu hüküm vermeye yeterli değildir. Mahkemece, açıklanan bu hususların göz ardı edilmesi doğru bulunmamıştır.
Bu durumda, mahkemece, öncelikle tanık ve tüm delillerini bildirmeleri için taraflara süre ve imkan tanınması, yerel bilirkişi ve tanıkların HMK.nun 243 ve 244. maddeleri uyarınca davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, aynı Kanunun 259. maddesi uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların keşif yerinde dinlenmelerinin sağlanması, taşınmazın niteliği ile kullanım süresinin ne zaman başladığının ve taşınmaz üzerinde ne tür tarımsal faaliyetlerde bulunulduğunun belirlenmesine çalışılması, bu hususlarda uzman ziraatçi bilirkişiden denetime olanak verecek şekilde rapor alınması, tanık ve yerel bilirkişilerin beyanları arasında aykırılık çıktığı takdirde aynı Kanunun 261/1. maddesi hükmü gözönünde tutularak çelişkinin giderilmesine çalışılması gerekir.
Öte yandan, o yer Tapu Müdürlüğünün 18.07.2011 tarihli karşılık yazısı ile, miktar araştırmasına esas olmak üzere davacı adına tespit ve tescil edilen taşınmazların tapu kayıtları gönderilmiş ancak, kadastro tutanakları gönderilmemiştir. Bu kapsamda, taşınmazların davacı adına belgesizden tescil edilip edilmedikleri anlaşılamamıştır. Ayrıca, gönderilen tapu kayıtlarının bir kısmının yüzölçümü hanesi okunaksızdır. Bu nedenle, davacının belgesizden edindiği taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Müdürlüğünden getirtilerek 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yer alan sınırlamalar bakımından denetime olanak verecek şekilde incelenmesi, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması doğru olmamıştır.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK.nun Geçici madde 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK.nun 440/III-2. bendi gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 05.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.