Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/2364 E. 2012/10074 K. 08.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/2364
KARAR NO : 2012/10074
KARAR TARİHİ : 08.11.2012

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

… ile Hazine ve … aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Darende Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 16.01.2012 gün ve 180/12 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı dava dilekçesinde, 105 ada 23 parselin sahibi bulunduğunu, Hazine adına kaydedilen aynı ada 16 parsel ve … adına tespit gören 24 parselde yaklaşık 10 dönümlük yerin kendisine ait olduğunu beyan ederek bu parsellerin tapularının iptali ile kendi adına tescile karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Davalı … bir diyeceği olmadığını beyan etmiştir.
Davalı Hazine temsilcisi davanın reddini istemiştir.
Mahkeme kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap koşullarının gerçekleştiği bahisle davanın kabulüne, 07.10.2011 tarihli bilirkişi raporunda B harfiyle gösterilen 3019.49 m2’lik yerin 105 ada 16 parselden, C harfiyle işaretli 6446,09 m2’lik yerin 105 ada 24 parselden ifrazıyla, davacı adına kayıtlı nizasız 105 ada 23 parsele ilave edilerek aynı adanın son parseli olarak davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir.
Hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; dava konusu 16 parsel, kadastro çalışmasında tarıma dönüştürülmesi mümkün olmayan, “ham toprak” niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı, imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik hukuki nedenlerine dayanarak tapu siciline tescil isteğinde bulunmuştur. Böyle bir yerin emek ve masraf sarfı suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesini müteakip, kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi suretiyle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre kazanılması mümkündür.
Bilindiği üzere, bir arazinin kullanım süresi ve niteliği ile üzerinde imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihi en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Hava fotoğraflarının en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için; kadastro tespit tarihinden 20-30 yıl öncesine ait (1979-1989 arası) stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerekir. Stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde arazinin üç boyutlu görülmesi, taşınmazın çekim tarihindeki sınırlarının ve niteliğinin belirlenebilmesi, bu yolla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi mümkündür. Mahkemece uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için gerekli bulunan hava fotoğraflarından yararlanılmamıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş; ziraat mühendisi, kadastro fen elemanı, jeodezi veya fotogrametri uzmanı harita mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu aracılığıyla belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının getirtilip stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak; öncelikle çekişme konusu taşınmaz hava fotoğrafında gösterilmeli, daha sonra bu yerin önceki ve şimdiki niteliğinin, imar-ihyaya en erken ne zaman başlanıldığının ve tamamlandığının, arazinin ekonomik amacına uygun olarak tarımsal amaçlı zilyetliğine ne zaman başlanıldığının belirlenmesine çalışılması gerekir. Tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri de bilimsel esaslara göre hazırlanan bu uzman bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, daha sonra iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirilme yapılarak karar verilmelidir. Eksik incelemeyle karar verilemez.
Davada kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanılmıştır. Bu tür uyuşmazlıklarda kazanmayı sağlayan zilyetliğin davalıya karşı kanıtlanması gerekmektedir. Hukuki niteliği yanında maddi olgu sayılan zilyetliğin, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi gereğince tanık dahil her türlü delille kanıtlanması mümkün bulunmaktadır. İncelenmekte olan olayda, tanık dinlenilmeden yerel bilirkişi sözleri esas alınarak hüküm kurulmuştur. 6100 sayılı HMK’nun 266. (HUMK 275) maddesinde hangi amaçla bilirkişinin bilgisine başvurulacağı açıklanmıştır. Bunun dışında tanık sözleri ile tespiti gereken bir husus için tanık dinlenmeden bilirkişinin bilgisi ile yetinilip karar verilemez ( H.G.K. 30.03.l994 tarih l993/8-939 Esas, l994/l76 Karar).
Ayrıca, davacı dilekçesinde tanık deliline dayandığına göre, kendisine tanıklarını liste halinde vermek üzere süre ve imkan tanınması, ondan sonra yerel bilirkişi ve tanıkların 6100 sayılı …nun 243 ve 244. (HUMK 258) maddeleri hükmü uyarınca keşif yerinde hazır bulunmak üzere davetiye ile çağrılmaları, aynı Kanunun 259/2 ve 290/2. (HUMK 259) maddeleri hükümleri uyarınca taşınmaz başında yapılacak keşif yerinde dinlenilerek, taşınmazın öncesinin ne ve kime ait olduğunun, kimler tarafından ne şekilde kullanıldığının, uyuşmazlık konusu olan bu yerin halen kimler tarafından zilyet ve tasarruf edildiğinin, üstün kullanma hakkının kimde bulunduğunun, kendilerinden sorulup belirlenmesine çalışılması, beyanları arasında aykırılık çıktığı takdirde aynı Kanunun 261/1. (HUMK 265) maddesi hükmü göz önünde tutularak çelişkinin giderilmesine çalışılması, ondan sonra iddia ve savunma çerçevesinde tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm tesisi gerekir. Mahkemece, sadece yerel bilirkişi sözleri ile yetinilip, uyuşmazlığın esası hakkında yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
6100 sayılı …nun 261/1. maddesi hükmüne göre, tanıklar ayrı ayrı dinlenir ve biri dinlenirken henüz dinlenmemiş olanlar salonda bulunamazlar. Tanıklar gerektiğinde yüzleştirilir. Hakkında kanuni düzenleme bulunmamakla birlikte, Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, yerel bilirkişilerin de dinlenilme usulü tanıklar gibidir.
Mahkeme yerel bilirkişileri usul hükümlerine aykırı olarak birlikte dinlemiştir. Hal böyle olunca, mahkemece, yeniden yerel bilirkişiler ayrı ayrı dinlenilip, dava konusu taşınmazların kimlerin zilyet ve tasarrufu altında olduğunun, kimden kime ne zaman ve şekilde geçtiğinin, halen üstün kullanma hakkının kimde bulunduğunun sorulup belirlenmesine çalışılması, beyanları arasında aykırılığın çıkması durumunda anılan kanun maddesine göre yüzleştirmek suretiyle giderilmesine çalışılması, bundan sonra oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekir.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı …nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK.nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna 08.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.