Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/2281 E. 2012/10333 K. 12.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/2281
KARAR NO : 2012/10333
KARAR TARİHİ : 12.11.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil

… ile Hazine ve Oda Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair Kızıltepe Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 29.06.2010 gün ve 674/674 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, mevki ve sınırlarını açıkladığı yaklaşık 60 dönümlük taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında taşlık niteliğiyle tapulama harici bırakıldığını, babası …’ün taşları ayıklayarak 40 yıl tarla olarak tasarruf ettikten sonra vefat ettiğini, vekil edeninin zilyetliği sürdürdüğünü ileri sürerek, davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, taşınmazın taşlık niteliğinde olup, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden bulunduğunu, kazandırıcı zamanaşımı ile edinilemeyeceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur. Davalı Oda Köyü Tüzel Kişiliği davaya karşı bir savunma getirmemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile teknik bilirkişiler Abdurrahim Kılınçaslan ve arkadaşının dosyaya sunduğu 12.07.2010 tarihli rapora ekli krokide A harfiyle gösterilen 52637,07 m2’lik taşınmazın son parsel numarası verilmek suretiyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik, imar ve ihya hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK. nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kazanma koşullarının davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.
Dosyadaki keşif tutanakları üzerinde yapılan incelemede kabulüne karar verilen taşınmaz bölümünü davacının 34 yıldan beri kullandığını, 1967 yılında yapılan kadastro çalışmalarından sonra davacının babası …’ün dava konusu yerdeki taşları üç dört sene beden ve makine gücü ile temizlediğini, 1976 yılında taşların temizlenme işinin bittiğini, 2006 yılına kadar babasının malik sıfatı ile zilyet olduğunu, …’ün vefatından sonra da davacının kesintisiz zilyetliği devam ettirdiğini bildirmişler, ancak, intikal biçimi konusunda herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır.
Dava konusu yer davacının babasından kaldığına ve babası öldüğüne göre TMK. nun 701 ve 702. maddeleri gereğince, taşınmazlar elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların payları belli olmayıp, her birinin payı taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. Terekeye tabi taşınmazlar için bir veya birkaç mirasçının üçüncü kişilere karşı tek başına aktif dava açma sıfat ve hukuki ehliyetleri bulunmamaktadır.
Dava da tasarrufi işlemlerden olduğundan TMK. nun 702. maddesi uyarınca tüm mirasçıların birlikte üçüncü kişilere karşı dava açmaları zorunludur. Şayet dava konusu taşınmaz bölümleri satış, bağış veya terekenin paylaşımı sonucu davacıya düşmüş ise davanın bulunduğu bu haliyle yürütülmesi ve aşağıda belirtilecek eksikliklerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Aksi halde davacı dava dilekçesinde; sadece kendi adına iptal ve tescil isteğinde bulunduğundan ve üçüncü kişilere karşı tek başına dava açma sıfat ve hukuki ehliyeti bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi düşünülmelidir.
Uyuşmazlık konusu taşınmaz 1967 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında taşlık niteliğiyle tespit dışı bırakılan bir yerdir. Davacı vekili de dava dilekçesinde; dava konusu yerin taşlık olduğunu ve vekil edeninin babası tarafından imar ve ihya edilerek kültür arazisi haline getirildiğini açıklamıştır.
Taşınmazın belirlenen bu niteliğine göre imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olup, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde açıklanan imar ve ihya koşullarının araştırılıp belirlenmesi gerekmektedir.
Bundan ayrı çifte tapunun önlenmesi açısından hükme esas alınan teknik bilirkişinin rapor ve krokisi eklenerek dava konusu yapılan yerin tapuda kayıtlı yerlerden olup olmadığının Tapu Sicil Müdürlüğünden sorulması, tesciline karar verilen ve krokide A ve B harfiyle gösterilen taşınmaz bölümlerine komşu parselleri kapsar biçimde birleşik paftanın Kadastro Müdürlüğünden getirtilerek dosya arasına konulması, Dairenin bugüne kadarki uygulaması göz önünde tutularak davanın açıldığı 31.10.2006 tarihinden geriye doğru en az 20 yıl öncesine ait (1976-1986 yılları arası) iki ayrı zamanda çekilmiş hava fotoğraflarının bulunduğu yerden getirtilerek dosyaya eklenmesi, getirtilecek birleşik pafta üzerinde yapılacak inceleme sonucu komşu kadastro parsellerine ait kadastro tutanakları ve ekleriyle, kadastro sırasında bu parsellere revizyon gören tapu ve vergi kayıtlarının ilgili yerlerden getirtilmek suretiyle eldeki dosya arasına konulması, yerel bilirkişi ve tanıkların HUMK. nun 258, 259 (HMK. m. 243, 244, 259 ve 290/2) maddeleri uyarınca davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle adı geçenlerin keşif yerinde dinlenilmeleri, hava fotoğrafları ile komşu parsellere ait tapu ve vergi kayıtlarının daha önce götürülmeyen ziraat mühendisi, kadastro fen elemanı, jeodezi ve fotoğrametri mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla zemine uygulanması, hava fotoğraflarının stereoskopik aletle üç boyutlu olarak uzman bilirkişice incelemeye tabi tutulması, hava fotoğraflarının çekildikleri tarihlere göre taşınmazın kültür arazisi niteliğinde bulunup bulunmadığı, imar ve ihyasının tamamlanıp tamamlanmadığı veya hangi nitelikte bulunduğu konusunda gerekçeli, denetime açık rapor alınması, dava konusu yerin her iki hava fotoğrafı üzerindeki yerlerinin işaretlenmesi, tescile konu edilen yere ait rapor ve kroki eklenmek suretiyle tapulu olup olmadığının Tapu Sicil Müdürlüğünden araştırılması, davacının hangi tarihte taşınmazın imar ve ihyasına başladığı, imar ve ihyayı ne şekilde sürdürdüğü, emek ve para sarfını ne biçimde yaptığı hususlarının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, bu konuda davacının doğum tarihi ile nüfusa kayıtlı olduğu yerin Kızıltepe Tepebaşı Mahallesi, dava konusu yerin ise Oda Köyünde olduğunun göz önünde bulundurulması, yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar taşınmaz bölümlerinin imar ve ihyasına 1967 yılında davacının babası tarafından başlandığı, imar ve ihyanın 1976 yılına kadar sürdürüldüğü ve bu tarihte tamamlandığı konularında da aynı biçimde yerel bilirkişi ve tanıklardan gerekli bilginin sorularak alınması, HUMK. nun 366.(HMK. m. 290/2). maddesi uyarınca bilirkişi olarak tayin edilecek bir fotoğrafçı aracılığıyla taşınmaz ve çevresini gösterir biçimde yakın plan ve panoramik renkli fotoğrafları çektirilerek mahkeme hakimince onaylandıktan sonra dosya arasına konulması, fotoğraflar üzerinde teknik bilirkişice yerin işaretlenmesi, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması doğru değildir.
Ayrıca 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarına göre; taşınmazlar davacıya babasının ölümünden sonra intikal etmiş olup, davacının müstakil 20 yıllık bağımsız zilyetliği bulunmadığından yalnızca davacı yönünden yapılan miktar araştırması yetersizdir. Anılan hüküm göz önünde tutularak 1976 yılından sonra davacının miras bırakanı ve diğer mirasçılar adına kadastro yolu ile veya açılan dava sonunda tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin Tapu Sicil Müdürlüğü ile Kadastro Müdürlüğünden, açılmış dava olup olmadığının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulup belirlenmesi gerekirken, mahkemece bu hususun araştırılmamış olması doğru değildir.
Öte yandan, TMK. nun 713/1. maddesine dayalı olarak açılan tescil davalarında davalı Hazine ve ilgili kamu tüzel kişisi aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yasal hasım durumunda olup her türlü yargılama giderleri, harç ve vekâlet ücretiyle sorumlu tutulamazlar. Bu tür davalarda davanın olumlu veya olumsuz sonuçlanması sonuca etkili olmayıp, davacı tarafından yapılan tüm yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, eksik nispi harcın davacıdan alınmasına, davacı yararına vekâlet ücretine takdirine yer olmadığına karar verilir. Bu nedenle vekâlet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesi şeklinde kurulan hüküm kanuna aykırıdır.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK.nun 388/4. (HMK. m.297/ç) ve HUMK.nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 12.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.