YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/2157
KARAR NO : 2012/9156
KARAR TARİHİ : 12.10.2012
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
… ile Hazine ve Keberli Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 26.12.2011 gün ve 155/1132 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı … vekili, imar-ihya, miras, taksim ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik hukuki nedenlerine dayanarak yaklaşık 50.000 m2 yüzölçümündeki taşınmazın vekil edeni adına tapu siciline tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili davanın reddini savunmuştur. Diğer davalı … Köyünü temsilen yargılama oturumlarına katılan olmadığı gibi, davaya cevap da verilmemiştir.
Mahkemece, davacı lehine kazanma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 14.07.2011 tarihli krokide A, B ve C harfleri ile gösterilen sırasıyla 24748,59 m2, 10111,59 m2 ve 15164,08 m2 yüzölçümündeki taşınmazların davacı adına tapu siciline tesciline karar verilmiştir.
Hüküm, süresinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tescile konu tapusuz taşınmazlardan A harfi ile gösterilen bölüm Yenice Köyü’nde (Gölbaşı Mahallesi) 1962 yılında yapılan tapulamada “dağ” olarak B ve C harfleri ile gösterilen bölümler ise Keberli Köyünde 1972 yılında yapılan tapulama çalışmalarında tespit dışı bırakılmıştır. Yapılan yazışmalara ve pafta incelemelerine rağmen, B ve C harfleri ile gösterilen taşınmazların tespit dışı bırakma nedeni belirlenememiştir. Mahkemece, yerel bilirkişi ve tanıkların imar-ihya ve kazanmayı sağlayan 20 yılı aşkın süreli zilyetliği bildirdikleri, ziraat ve jeolog mühendislerinin 3.sınıf tarım arazisi olduğunu belirledikleri gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de; yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli görülmemiştir.
Az yukarıda da belirtildiği gibi, hükme esas alınan krokide A harfi ile gösterilen taşınmaz bölümünün Yenice Köyü (Gölbaşı Mahallesi) idari sınırları içinde kaldığı belirlenmiştir. Öncelikle, bu yerin köy ya da mahalle statüsünde olup olmadığı yetkili kurumlardan sorularak duraksamaya yer olmayacak şekilde belirlendikten sonra, dava yasal hasım durumundaki köy ya da belediyeye yöneltilmeli, bildirilmesi durumunda delilleri toplandıktan sonra esas hakkında karar verilmelidir. Bu yer bakımından davanın doğru hasıma yöneltilmeden uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmez. Öte yandan, söz konusu bu taşınmaz yönünden mahalli ve gazete ilanlarının da içinde bulunduğu köy ya da belediyeye göre doğru olarak yeniden yapılması gerekmektedir.
Toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, çekişme konusu taşınmaz 2008 yılında vefat eden babasından taksimle kalmış olup, davacının dava tarihine kadar tek başına geçirdiği bağımsız zilyetlik süresi 20 yıla ulaşmamaktadır. Keberli ve Yenice Köyleri çalışma alanları bakımından, davacı ve muris babası Müslüm Karabacak adına tapu müdürlüğünden miktar araştırması yapılmışsa da, kadastro müdürlüğü ile hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğünden gerekli araştırma yapılmamıştır. Diğer yandan, davacı dışındaki mirasçılar yönünden ise ne Keberli Köyünde ne de Yenice Köyü (Gölbaşı Mahallesi) çalışma alanında aynı doğrultuda hiç araştırma yapılmamıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre; bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçemeyecektir. Anılan hüküm göz önünde tutularak 1617 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 26.07.1972 tarihinden sonra Keberli ve Yenice Köyleri (Gölbaşı Mahallesi) çalışma alanı bakımından davacı ve murisi için kadastro müdürlüğü ve hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğünden, diğer mirasçılar için ise tapu, kadastro ve hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğünden adlarına tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin sorulup belirlenmesi, bildirilmesi durumunda belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, tescil davalarına ait dosyaların ise ait olduğu mahkemelerden getirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesinde öngörülen miktar sınırlamaları yönünden gözönünde tutulması gerekmektedir. Açıklama doğrultusunda araştırma yaparak, aynı murisin dava açan diğer mirasçılarının derdest olan dava dosyaları da dikkate alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu husus göz ardı edilerek eksik inceleme ile karar verilmiştir.
Bundan ayrı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14.maddesini değiştiren 5403 sayılı Kanunun 26. maddesine göre, sulu ve kuru toprak ayırımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri uyarınca yapılır. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun tanımlar başlığını taşıyan 3.maddesinin (j) bendinde, sulu tarım arazisi “Tarımı yapılan bitkilerin büyüme devresinde ihtiyaç duyduğu suyun, su kaynağından alınarak yeterli miktarda ve kontrollü bir şekilde karşılandığı araziler” şeklinde tanımlanmıştır. Bir yerin sulu-kuru olma durumu bu tanıma göre belirlenecektir. Zira anılan kanun hükmüne göre taşınmazın sulu arazi olarak tanımlanabilmesi için sulanabilir nitelikte olması yeterli bulunmaktadır. Bu açıklamalara göre, dava konusu taşınmazın sulu-kuru nitelikte olup olmadığının belirlenerek hüküm kurulurken göz önünde bulundurulması gerekirken bu yönde araştırma yapmadan karar verilmiştir.
Davacı vekili, imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tescil isteğinde bulunmuştur. Bu tür yerlerin davacı adına tesciline karar verilmesi için, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesindeki koşulların yanında, aynı kanunun 17. maddesindeki tüm olumlu ve olumsuz koşulların da davacı lehine gerçekleşmesi gerekir. Anılan kanun maddesinde il, ilçe ve kasaba imar planı kapsamında kalan yerlerin imar ihya yoluyla edinilmesi yasaklanmıştır. 3194 sayılı İmar Kanununun 8/B maddesi hükmüne göre; imar planları, nazım imar planı ve uygulama imar planından meydana gelir denilmiştir. 5. madde de, nazım imar planı ve uygulama imar planlarının tanımı yapılmıştır. Bu tanımlara göre nazım imar planının, varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak hali hazır haritalar üzerinin, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının genel kullanış biçimlerini başlıca bölge tiplerine, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarına, gerektirdiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporu ile beraber bütün olan plan olduğu, uygulama imar planının ise; tasdikli hali hazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır şeklinde tanımı yapılmıştır. İmar Kanununda düzenlenmesi öngörülen planların ölçeği hakkında bir bilgi ve sınırlama bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmaz, Şanlıurfa merkez ilçeye bağlı Keber Köyü ile Yenice Köyü (Gölbaşı Mahallesi) sınırları içindedir. Taşınmazların imar planı içinde olup-olmadığı, imar planı içinde kalan bir yer ise, onaylanma tarihinin ilgili kurumdan sorulup, alınacak cevabın dosya arasına konulması ve uyuşmazlığın çözümünde göz önünde bulundurulması gerekirken bu yönde araştırma yapılmamıştır.
Ayrıca, 6100 sayılı HMK.nun 261/1.maddesi hükmüne göre, tanıklar ayrı ayrı dinlenir ve biri dinlenirken henüz dinlenmemiş olanlar salonda bulunamazlar. Tanıklar gerektiğinde yüzleştirilir. Hakkında kanuni düzenleme bulunmamakla birlikte Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, yerel bilirkişilerin de dinlenilme usulü tanıklar gibidir. Mahkemece, yerel bilirkişiler usul hükümlerine aykırı olarak birlikte dinlenilmişlerdir. Hal böyle olunca, mahkemece, yeniden yerel bilirkişiler ayrı ayrı dinlenilip, dava konusu taşınmazların mevki ve sınırlarının, kimlerin zilyet ve tasarrufu altında olduğunun, kimden kime ne zaman ve şekilde geçtiğinin, halen üstün kullanma hakkının kimde bulunduğunun sorulup belirlenmesine çalışılması, beyanları arasında aykırılığın çıkması durumunda anılan kanun maddesine göre yüzleştirmek suretiyle giderilmesine çalışılması, bundan sonra oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekir.
Açıklanan tüm bu nedenlerle davalı Hazine vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi uyarınca usul ve kanuna aykırı görülen yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA ve taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 12.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.