Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/1856 E. 2012/7389 K. 13.09.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/1856
KARAR NO : 2012/7389
KARAR TARİHİ : 13.09.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil

… ile Hazine ve …Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 12.11.2009 gün ve 359/401 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı vekili 31.08.2012 tarihli dilekçesinde; vekil edeninin 432 nolu parselin maliki olduğunu, bu parsel ile, içerisinde bulunan ev ve müştemilatların çevresindeki alanın, kadastro çalışmalarında tespit harici bırakıldığını, 1980 yılından bu yana malik sıfatıyla kullandığını, içerisinde aynı tarihte dam ve ağıl yapıldığını, imar ve ihya edildiğini, aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla taşınmazı kullandığını açıklayarak dava konusu yerin TMK.nun 713. maddesi gereğince vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, dava konusu yerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu, özel mülkiyete konu olamayacağını, imar ve ihya ile kazanılacak taşınmazlardan olmadığını, açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … Tüzel Kişiliğine dava dilekçesi tebliğ edilmesine karşın yargılama oturumlarına katılmamıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan ziyletlik, muristen intikal, imar ve ihya hukuksal nedenlerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17.maddeleri uyarınca açılan tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kazanma koşulları ve süresinin davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, dava koşulu üzerinde durulmadığı gibi, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacı … vekili, dava dilekçesinde; dava konusu yerin davacının kocasından kaldığını açıklamamış ise de, 01.02.2012 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar dava konusu taşınmazın davacı …’nin kocasından kaldığını, üzerindeki damın kocası … tarafından yapıldığını, meyve ağaçlarının da aynı kişi tarafından dikildiğini, … ölene kadar bu yeri kullandığını, daha sonra mirasçılara intikal ettiğini açıklamışlardır. Dosya arasında muris …’ye ait ölümlü nüfus aile kayıt tablosu ile veraset ilamı belgesi bulunmadığından … dışında başka mirasçılarının olup olmadığı anlaşılamamaktadır.
Kural olarak, taşınmaz …’den kaldığına göre TMK.nun 701 ve 702 maddeleri gereğince …’nin terekesi elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp her birinin payı taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. TMK.nun 702. maddesi uyarınca tasarrufi işlemlerde oybirliği aranır. Dava da, üçüncü kişiye karşı açıldığına göre tüm mirasçıların birlikte açmaları gerekir. Elbirliği mülkiyetinde, bir veya birkaç mirasçının tek başına terekeye dahil bir taşınmaz için üçüncü kişilere karşı dava açmaları konusunda hukuki sıfat ve ehliyetleri bulunmamaktadır. Bu nedenle, öncelikle muris …’ye ait veraset belgesinin alınması, sunulacak veraset belgesine göre davacı dışında murisin başka bir mirasçısı yok ise, ya da terekenin paylaşımı sonucu taşınmaz davacıya düşmüş veya satış, bağış yoluyla davacıya bırakılmış ise, davanın bulunduğu bu haliyle yürütülmesi ve aşağıda belirtilen eksikliklerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Şayet davacı dışında başka mirasçılar var ise, ya da taşınmaz satış bağış veya paylaşım sonucu davacıya düşmemiş ise, davacının tek başına üçüncü kişiye karşı dava açamayacağı ilkesi gereğince davanın reddine karar verilmesi düşünülmelidir.
İşin esasına gelince; davacı vekili dava dilekçesinde taşınmazın imar ve ihya edildiğini açıklamış. Uzman bilirkişiler ile teknik bilirkişide, dava konusu yerin çalılıklardan temizlenerek imar ve ihya edildiğini bildirdiklerine, dosyadaki diğer bilgilere göre de taşınmazın “cebel” olarak tespit dışı bırakıldığı anlaşıldığına göre, dava konusu yerin imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Bu bakımdan, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca imar ve ihyanın tüm olumlu ve olumsuz koşullarının araştırılıp belirlenmesi zorunludur. Mahkemece, bu husus üzerinde de durulmadığı gibi, komşu parsellerin kadastro tutanakları ile dayanakları tapu ve vergi kayıtları da getirtilip tescili istenen taşınmazın niteliği bakımından denetlenmesi yapılmamış, hava fotoğraflarıyla da denetlenmemiştir.
O halde, mahkemece yapılacak iş; dava konusu yere komşu 433, 451, 452, 463 ve 464 sayılı kadastro parsellerine ait kadastro tutanakları ve ekleri ile kadastro sırasında bu parsellere uygulanan tapu ve vergi kayıtlarının bulundukları yerlerden getirtilerek dosyaya eklenmesi, uyuşmazlık konusu yer 1980 tarihinde kadastro çalışmaları sırasında “cebel” olarak tespit dışı bırakıldığı ve bu yerle ilgili eldeki davanın 31.08.2006 tarihinde açıldığı gözetilerek dava tarihinden geriye doğru en az yirmi yıl öncesine (1976-1986 yılları arası) ait iki ayrı zamanda çekilmiş hava fotoğraflarının yöntemine uygun bir biçimde Harita Genel Müdürlüğünden getirtilerek dosya arasına konulması, yeniden yapılacak keşifte hava fotoğraflarının jeodezi ve fotoğrametri uzmanı, komşu parsellere ait tapu ve vergi kayıtlarının ise teknik, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla zemine uygulanması, hava fotoğraflarının çekildikleri tarihlere göre, dava konusu yerin imar ve ihya edilip edilmediği, kültür arazisi haline getirilip getirilmediği veya hangi nitelikle bulunduğu konularının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması, hava fotoğraflarının üç boyutlu olarak stereoskopik aletle incelemeye tabi tutulması, bu konunun uzmanı bilirkişiden gerekçeli ve denetime açık rapor alınması, yerel bilirkişi ve tanıkların HMK.nun 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri gereğince davetiyeyle keşif yerine çağrılmaları ve keşif yerinde dinlenilmeleri, tescili istenen taşınmazın davacı ile murisi tarafından hangi tarihten itibaren kullanılmaya başlandığı, hangi tarihte imar ve ihya ettikleri, imar ve ihyanın ne şekilde yapıldığı ve hangi tarihte tamamlandığı hususları ile kazanmayı sağlayan zilyetliğin süresi ve koşullarının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK.nun 261. maddesi gereğince giderilmesi, kazanma süresinin, imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren dava tarihine kadar dolup dolmadığının gözetilmesi, teknik bilirkişinin krokisinde A harfi ile gösterilen 1827,53 m2’lik alanın herhangi bir işe ya da kuruma tahsis edilip edilmediğinin Milli Emlak Müdürlüğünden sorulması ve teknik bilirkişiden konuya ilişkin raporun alınması gerekir.
Dosyadaki bilgilere göre, muris …’nin 7-8 yıl önce öldüğü ve davacı ile diğer mirasçıların bağımsız yirmi yıllık zilyetlikleri de olmadığı gözönünde tutularak, davacı ile muris ve tüm mirasçıları açısından 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca miktar araştırmasının yapılması, davacı, muris ve dava dışı mirasçıların belgesizden taşınmaz edinip edinmediğinin Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüğü ile, zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadığına dayalı o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait tapu kayıtları ile kadastro tutanaklarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, tescil davalarına ait dosyaların ise, bulundukları mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden gözönünde tutulması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu ve dava koşulu gözetilmeksizin hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 13.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.