YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/13456
KARAR NO : 2013/14396
KARAR TARİHİ : 07.10.2013
MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ: Tescil
… ile Hazine ve … Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair … Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 01.06.2012 gün ve 712/328 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; mevkii ve sınırları dava dilekçesinde yazılı olan ve kadastro çalışmalarında tescil harici bırakılan yaklaşık 6 dönümlük yerin önceki zilyedinin komşu 31 parsel nolu taşınmazın maliki olan vekil edeninin babasından müvekkiline kaldığını ve halen davacı tarafından kullanıldığını ileri sürerek bu yerin davacı ile birlikte miras bırakan … oğlu … mirasçıları adına tapuya kayıt ve tescilini talep etmiştir.
Davacı vekili 02.12.2010 tarihli dilekçe ile, taşınmazın bulunduğu Köy Tüzel Kişiliğini dahili davalı olarak davaya katmıştır.Davalı Hazine vekili, dava konusu yerde davacı adına kazanma koşullarının oluşmadığını ve bu yerin üzerinde zirai faaliyet yapılmayan tarıma elverişsiz yerlerden olduğunu açıklayarak; öncelikle, davacının davasının reddine karar verilmesini istemiş, ayrıca TMK’nun 713/6. maddesi gereğince, bu yerin Hazine adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.Dahili dava yöntemiyle kendisine husumet yöneltilen Köy Tüzel Kişiliğine dahili dava dilekçesi yöntemine uygun biçimde tebliğ edilmiş, oturumlara katılmamış ve yanıt vermemiştir.Mahkemece, kazanma koşulları oluştuğu gerekçesiyle davacının davasının kabulüne, 12.04.2011 günlü bilirkişi raporu ve ekindeki krokide A harfiyle gösterilen 10.935,37 m2’lik yer ile B harfiyle işaretli 5427,80 m2’lik yerin davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.Hüküm, süresi içerisinde Hazine temsilcisi tarafından dilekçesinde yazılı gerekçelerle temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; eldeki dava harcı ödenmek suretiyle 22.11.2010 tarihinde açılmıştır. Davacının miras bırakanı adına tespit ve tescil edilen komşu 31 nolu parsele ilişkin tapulama tutanağı getirilmiştir. Bu yerin senetsizden, tarla niteliğiyle, 48.540 m2 olarak, vergi kaydı esas alınarak, 15.04.1977 tarihinde tam mülkiyet üzere Mehmet oğlu … adına tespit görmüştür. Mal Müdürlüğü’nün süresi içerisinde tespite itiraz ettiği, ancak, Kadastro Mahkemesine dava açılmadan tutanağın komisyon kararına istinaden 22.01.1988 tarihinde kesinleştiği görülmüştür. Dosyada mevcut teknik bilirkişinin 12.04.2011 tarihli müşterek raporları ve ekindeki krokiye göre, nizalı yerin tapulama çalışmalarında Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. Mahallinde keşif yapılmıştır. Ayrı ayrı dinlenen 1965 ve 1966 doğumlu mahalli bilirkişiler özetle; dava konusu yerin tapulamada tescil harici bırakılan yerlerden olduğunu, zeminde birbirinden ayrı iki parça halinde bulunduğunu, taşınmazlar üzerinde muz, üzüm ve çilek seralarının yer aldığını, bir kısmında ise açık tarım yapıldığını, bu yerleri davacının en az 20 yılı aşkın süreden beri tarım arazisi olarak zilyetliği altında bulunduğunu, önceden davacının babasının kullanımında iken, ölümü ile davacı ve kardeşlerinin kullanmakta olduğunu açıklamışlardır. 1957 ve 1963 doğumlu davacı tanıkları da aynı mealde açıklamada bulunmuşlardır. Keşifte re’sen görevlendirilen ziraat mühendisi, orman mühendisi ile kadastro kontrol memuru ve emlak bilirkişisinin ortaklaşa raporlarından: krokide A ve B harfleriyle gösterilen yerlerin toprak yapısı itibariyle tarım arazisi niteliğinde olduğu ve bu yerlerin orman sayılmayan yerlerden bulunduğu, TMK’nun 713 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddeleri uyarınca, davacı yararına iktisap koşullarının oluştuğu kanaatiyle davacı adına tapuya tesciline karar verilmesinin uygun olacağı görüşünün açıklandığı belirlenmiştir. Veraset belgesi dosyadadır. Davacının miras bırakanı …’ın 01.10.1994 tarihinde öldüğü, mirasçısı olarak dul eşi … ile müşterek çocukları …, …, …, …, …, …, …, … ve … ile yine murisin …isimli eşinden olma evlatları …, … ve …’nin kaldığı kendisinden önce ölen oğlu …’ten torunu …’ın kaldığı, başkada mirasçısının olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı vekili 01.06.2012 günlü 9 nolu son oturumda: kök murisin tüm mirasçılarının davacı adına tesciline muvafakat ettiklerinden dava konusu yerin davacı adına tescilini isteyerek davayı bu şekilde ıslah ettiğini beyan etmiştir. Açıklanan olgular tarafların ve Mahkemenin bilgisi dahilindedir.
Uyuşmazlık; tapulama çalışmalarında tescil harici bırakılan böyle bir yerin zilyetlik yoluyla kazanılıp kazanılamayacağı ve komşu 31 nolu parselin davacının miras bırakanı adına vergi kaydı esas alınarak tespit ve tescil edilmesi nedeniyle, dava dilekçesindeki asıl istek ve son oturumdaki ıslah edilen talep ile dosyada mevcut yukarıda isimleri tek tek yazılı olan mirasçıların muvafakat beyanları dikkate alınarak yazılı olduğu üzere hüküm kurulmasının doğru olup olmadığında toplanmaktadır.Bilindiği üzere ve kural olarak; dava konusu yerin 766 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu zaman yapılan tapulamada tescil harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar 766 sayılı Tapulama Kanunu’nda imar ve ihya yoluyla kazanmayı düzenleyen bir hüküm mevcut değil ise de, dava dilekçesindeki talep dikkate alındığında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerindeki koşulların dava tarihinden geriye doğru gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması gerekmektedir. Bundan ayrı, davacı taraf açıkça murisi adına tapulama yoluyla tespit ve tescil edilen dava dışı 31 nolu parsel ve ondan irsen gelen mirasçılık hakkı ile eklemeli zilyetliğe tutunduğuna göre, 31 nolu parsele revizyon gören 87 tahrir nolu vergi kaydının getirilip revizyon gördüğü 31 parsel ve nizalı taşınmaz yönünde ne ve kimi okuduğunun açıkça saptanması gerekir. Bir başka anlatımla, bu yönde mer’a, dağ, orman, kayalık gibi zilyetlik ve imar – ihya yoluyla kazanılması mümkün olmayan bir yeri okuyor ise murisi adına kayıtlı nizasız taşınmaz ile irsen intikal yoluyla geçtiği ileri sürülen iş bu taşınmaz için kendisini bağlayacağı kuşkusuzdur. Ancak, taşlık, fundalık, bor, hali vs. gibi taşınmaz okuduğu taktirde bu durumda imar ve ihya koşullarının tamamlandığı tarihten itibaren davacı yararına 20 yıllık zilyetlik süresinin aralıksız ve davasız geçmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Kabule göre ise, çekişmeli taşınmazın sulu ya da kuru olup olmadığının dava tarihinde yürürlükte bulunan 5403 sayılı Yasa hükümlerine göre belirlenmesi zorunludur. Bunun için, söz konusu taşınmazların içerisinde, çevresinde bu yerin sulanmasına elverişli dere ya da ırmak yada kaynak suyu veya kuyuların bulunup bulunmadığının araştırılması ve buna göre 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesindeki norm koşullarının dikkate alınması zorunludur. Tüm bunlardan ayrı olarak, yukarıda açıklandığı üzere hakimin bilgisi dışında teknik ve ilmi bilgi ve düşüncelerine müracaat ettiği bilirkişilerin raporlarında dava konusu yerin niteliği, sınırları vs. konularında bilgi aktarırken yerel mahkeme hakimine çekişmeli yerin tescil edilip edilemeyeceği konusunda görüş ve beyanda bulunamayacakları kuşkusuzdur. Öte yandan, HUMK ve HMK’da dahili dava yoluyla taraf teşkiline ilişkin herhangi bir müessese bulunmamaktadır. Ancak, böyle bir yerin tescili için, TMK’nun 713/3. maddesi uyarınca, Köy Tüzel Kişiliği yasal hasımdır. Fakat, taşınmazın bulunduğu Anamur İlçesi’nin bağlı olduğu il Büyükşehir statüsüne alınmıştır. Dolayısıyla Köy Tüzel Kişiliğinin tüzel kişilik sıfatı kalmamıştır. Fakat, Büyükşehir Belediyesi’nin yasal hasım olarak davada yer alması zorunludur.
Hal böyle olunca; öncelikle Büyükşehir Belediyesi’ne husumet yöneltilmesi, varsa delillerini bildirmesi için süre ve imkan tanınması gerekir. Bundan ayrı, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerle ilgili olarak dava tarihinden 20 – 30 yıl öncesine ait hava fotoğraflarının merciinden getirtilerek işin uzmanı bilirkişiler marifetiyle mahalline uygulanması, bilirkişilerden dava tarihinden geriye doğru 20 – 30 yıl öncesine ait imar – ihya işlemine başlanıp başlanmadığı, bu işlemin tamamlanıp tamamlanmadığı, ayırıcı sınırların oluşup oluşmadığı, güney sınırda orman olması nedeniyle bu yerin orman ya da çalılık ve fundalık yerlerden açılıp açılmadığı konusunda kapsamlı ve ilmi verilere uygun rapor alınması, imar ve ihya işlemine tabi yerlerden olup da imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten, dava tarihine kadar 20 yıllık sürenin aralıksız ve davasız geçip geçmediğinin belirlenmesi, ayrıca, yerel bilirkişi ile taraf tanıklarının mümkün olduğunca nizalı taşınmazın bulunduğu yerde ve birbirlerinden ayrı olarak yöntemine uygun biçimde dinlenmesi, özellikle nizasız 31 nolu parsele revizyon gören vergi kaydının getirilip uygulanması, dava konusu bu yerle ilgili olarak neyi ya da kimi okuduğunun açıklığa kavuşturulması, taşınmazın niteliği ve zilyetliği hakkında kapsamlı bilgiler alınması, tüm bu bilgi ve belgelerin keşfi izlemeye, infazı sağlamaya elverişli tapu fen memuru yetki ve yeteneğine haiz uzman bilirkişiye düzenlettirilecek ölçekli kroki ve rapora yansıttırılması, davacı yararına kazanma koşullarının gerçekleştiğinin belirlenmesi halinde yukarıda isimleri yazılı kök murisin mirasçılarının muvafakatlarına ilişkin dosyada mevcut kimlik bilgilerinin, dilekçe kapsamına, mübaşir, yazı işleri müdürü ve hakim onayı ile dilekçe ve kimlik fotokopileri bulunan kişilere ait olup olmadığının yöntemine uygun olarak belirlenerek dosyasına konulması, dosyadaki veraset belgesine göre, … isimli mirasçının oluru bulunmadığından bu kişi sağ ve olur vermek istiyorsa bununda kimlik bilgileri yukarıda yazılı olduğu üzere tespit edilerek dilekçesinin dosya arasına alınması, ölmüş ise mirasçılarının belirlenmesi, nizalı taşınmazın kuru – sulu olup olmadığının 5453 sayılı Kanun hükümlerine göre saptanması ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları açıklanan bu nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 07.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.