Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/1314 E. 2012/7830 K. 21.09.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/1314
KARAR NO : 2012/7830
KARAR TARİHİ : 21.09.2012

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

… ve müşterekleri ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair …Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 14.12.2011 gün ve 384/537 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacılar dava dilekçelerinde, kadastro çalışmaları sırasında 224 ada 4 sayılı parselin 1/3’er oranında adlarına tespit ve tescil edildiğini, bitişikte bulunan ve Hazine adına tespit ve tescil edilen 224 ada 2 sayılı parsel içerisinde kendilerine ait yaklaşık 2500 m2 taşınmazın kaldığını açıklayarak Hazine’nin tapusunun bu miktar bakımından iptali ile adlarına müştereken ve hisseli olarak yazılmasına karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı Hazine temsilcisi davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, “224 ada 2 sayılı parsel içerisinde A harfiyle işaretlenen 2244,12 m2 bakımından Hazinenin tapu kaydının iptali ile davacılara ait 224 ada 4 sayılı parsele eklenerek ve bu parselin miktarı 3057 m2 olarak tapuya tesciline” karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, dava koşulunun yerine getirilmediği saptanmıştır. Davacılar dava dilekçesinde iptali istenen taşınmaz bölümünün adlarına müştereken ve hisseli olarak tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemişler, dava konusu yerin muris babalarından kaldığını açıklamamışlardır. 11.08.2011 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tespit bilirkişileri dava konusu yerin davacıların babasından kaldığını babalarının 1992 yılında öldüğünü, her yıl buğday ekmek suretiyle tasarrufta bulunulduğunu, ölümünden sonra davacıların bir kısmına fasülye, patates ekmek ve bir kısmını ise biçmek suretiyle taşınmazdan yararlandıklarını, ancak taksim yapılıp yapılmadığını bilmediklerini açıklamışlardır.
Aynı keşifte davacılar dava konusu taşınmazın babalarından kaldığını ancak paylaşım sonucu kendilerine düştüğünü söylememişlerdir. UYAP’tan çıkartılan muris …’e ait nüfus aile kayıt tablosuna göre Durmuş’un 13.05.1992 tarihinde öldüğü ve davacılar dışında başka mirasçılarının da bulunduğu saptanmıştır. Murisin ölüm tarihi itibarıyla terekesi TMK.nun 701 ve 702. maddeleri gereğince elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp her birinin payı taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. TMK.nun 702. maddesi uyarınca terekeye dahil taşınmazlar bakımından oybirliği aranır. Yani davanın tüm mirasçılar tarafından üçüncü kişilere karşı açılması gerekir. Davacılar sadece kendi adlarına iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. Terekeye dahil bir taşınmaz için bir veya birkaç mirasçının tek başına üçüncü kişilere karşı dava açma sıfat ve hukuki ehliyetleri bulunmamaktadır.
Bu nedenle tescili istenen taşınmaz bölümünün satış, bağış ya da terekenin paylaşımı sonucu davacılara düşmüş ise, davanın bulunduğu bu hali ile yürütülmesi ve aşağıdaki eksikliklerin yerine getirilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümü satış, bağış ve terekenin paylaşımı sonucu davacılara düşmemiş ise, TMK.nun 702. maddesi uyarınca davacıların tek başına üçüncü kişi durumunda bulunan Hazine’ye karşı dava açma sıfat ve hukuki ehliyetleri bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi düşünülmelidir.
Dosya kapsamı göz önünde bulundurulduğunda davacılar yararına kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı konusunda duraksama söz konusudur. Her ne kadar keşfin verildiği 13.07.2011 tarihli yargılama oturumu ara kararında davacı ve davalı taraf belirtmek istedikleri tanıklar için tebligat ücretlerini yatırdıklarında tanıkların keşif mahallinde hazır bulunmaları için ihtarlı davetiye çıkartılmasına denilmiş ise de, bu konuda davacı tarafa kesin süre verilmediği gibi kesin sürenin doğuracağı hukuki sonuçlar konusunda da mahkemece uyarı yapılmamıştır. Bu bakımdan verilen ara kararın HMK.nun 94. (HUMK.nun m. 163) maddesine aykırı olduğu açıktır. Keşif tutanağı üzerinde yapılan incelemede bir kısım yerel bilirkişiler dışında tespit bilirkişilerinin mahkemece kendiliğinden dinlendiği görülmektedir. Genel mahkemelerde görülen davalarda Hakim tarafların gösterdikleri tanık ve delillerle bağlı olup onun dışında kendiliğinden tespit bilirkişisi ve tanık dinleyemezler. Bundan ayrı, zilyetlik maddi olaylardan olup 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/1. fıkrası uyarınca yerel bilirkişi ve tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanması mümkündür. Davacı taraf tanık listesini sunduğu ve tanıklardan vazgeçme olmadığı halde, mahkemece davacı taraf tanıkları bakımından herhangi bir gerekçe gösterilmeden dinlenilmemesi de doğru bulunmamıştır.
O halde mahkemece yapılacak iş; yeniden yapılacak keşifte mahkemece belirlenen yerel bilirkişiler ile davacı tanıklarının HMK.nun 243, 244 ve 259. maddeleri gereğince davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeni ile adı geçenlerin keşif yerinde dinlenmeleri, zilyetliğin başlangıç ve koşullarının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK.nun 261. maddesi uyarınca aykırılığın giderilmesi, teknik bilirkişiden rapor ve kroki alınması gerekmektedir. Bundan ayrı, dava konusu taşınmazın muris …’den kaldığı gözetilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca davacılar ile muris dışında kalan diğer mirasçılar yönünden de miktar araştırılmasının yapılması, belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin, Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüğü ile zilyetliğe dayalı tescil davaları açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden hem davacılar, muris ve hem de dava dışı kalan mirasçılar bakımından ayrı ayrı sorulması, belgesizden edinme taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı olarak açılan tescil davalarına ilişkin dosyaların ise ilgili mahkemelerden getirtilerek miktar sınırları bakımından göz önünde tutulması gerekir.
Kabulü göre de Hazine’ye ait 224 ada 2 sayılı parselin A ile işaretli yer bakımından iptaline karar verilince, Hazine’ye ait taşınmazın üç parçaya bölündüğü görülmektedir. A’nın davacılar adına iptal ve tesciline karar verilmesi ile aynı krokide B ve C harfleriyle gösterilen taşımaz bölümleri birbirinden bağımsız birer parça haline gelmiştir. Böyle durumlarda, A ile işaretli yer davacılar adına iptal ve tescile karar verildiğinde, B ve C’den birinin aynı ada aynı parsel (224 ada 2 parsel) ile Hazine üzerinde bırakılmasına, diğer parçanın ise aynı ada ve son parsel numarası ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi gerekir. Çünkü parçalardan birinin boşlukta kalacağı bir gerçektir. Mahkemece, bu hususun göz ardı edilmesi doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK.nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna 21.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.