Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/11789 E. 2013/5146 K. 08.04.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/11789
KARAR NO : 2013/5146
KARAR TARİHİ : 08.04.2013

N.. G.. ile S.. G.. aralarındaki katkı payı alacağı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Bursa 1. Aile Mahkemesi’nden verilen 21.06.2012 gün ve 776/795 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR
Davacı vekili, tarafların 1977 yılında evlendiklerini, evlilik birliği içerisinde satın alınarak davalı adına tescil edilen 1985 ada 19 ve 20 parsel edinilmesine ve üzerindeki binanın yapılmasına kişisel malı niteliğindeki ziynet eşyaları ile katkıda bulunduğunu açıklayarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 30.000 TL katkı payı alacağının davalı taraftan alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın yersiz açıldığını, taşınmazın alınmasına ve üzerindeki binanın yapılmasına davacının katkısı olmadığını, ev hanımı olması nedeniyle geliri bulunmadığını, ziynet eşyalarının 2000 yılında çalındığını, vekil edenin babasından intikal eden bir arsanın davacıya verildiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, davacının ziynet eşyalarıyla yaptığı katkı oranı üzerinden belirlenen 5.267,17 TL katkı payı alacağının davalı taraftan alınmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar, 06.05.1977 tarihinde evlenmişler, 15.07.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.04.2006 tarihinde kesinleşmesi üzerine boşanmışlardır. 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra bir yıl içinde başka mal rejimi seçilmediğinden, taraflar arasında bu tarihe kadar 743 sayılı TKM’nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı, 01.01.2002 tarihinden sonra edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK’nun 202, 4722 s.K m. 10). Yanlar arasındaki mal rejimi, boşanma davasının açıldığı 15.07.2005 tarihinde sona ermiştir (TMK’nun 225/2). Dava konusu 1985 ada 19 ve 20 parseller 19.06.1989 kadastro yoluyla davalı adına tescil edilmiş, üzerindeki bina ise 1990 yılında yapılmıştır.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre dava; 743 sayılı TKM’nun 170. maddesi uyarınca katkı payı alacağı isteğine ilişkindir. Dosya kapsamına, dava evrakı ile yargılama tutanaklarına, davacı N.. G..’nün bilirkişi raporunda gösterilen ziynet eşyaları ile dava konusu parseller üzerindeki 1990 yılında yapılan binanın üst katının yapılmasına katkıda bulunduğu ifade edildiğine, katkının yapıldığı tarihteki katkı oranı belirlenerek, taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden davacının katkı payı alacağı usulüne uygun olarak belirlendiğine, davacının gerek arsa, gerekse üst kat dışındaki bina bölümlerinin yapılmasına katkıda bulunduğu kanıtlanamadığına, Mahkemece deliller değerlendirilerek karar verildiğine, takdirde de bir isabetsizlik bulunmadığına, bu tür davalarda hakkaniyet ilkesi ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkelerinin gözetilmesi gerektiğine göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları, davalı vekilinin ise diğer temyiz itirazlarının reddiyle hükmün bu bölümlerinin açıklanan nedenlerle ONANMASINA,
Davalı vekilinin Avukatlık ücretine yönelik temyiz itirazlarına gelince; bilindiği üzere, HUMK ve HMK’da taraflarca davanın hazırlanması prensibi vardır. Bir kimsenin açacağı davanın konusunun net bir biçimde belirlenmesi gerekir. Nitekim, somut olayda, davacı dava değerini otuz bin lira olarak sınırlamış ve harcını ikmal etmiştir. Ne var ki, yargılamalar sonucunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Davalı taraf yargılama oturumlarında Avukat ile temsil olunduğuna göre, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı lehine reddedilen miktar dikkate alınarak nispi vekâlet ücretinin bir ya da üç katına kadar takdir ve tayini Yerel Mahkemenin görevi dahilinde olduğuna göre, belirtilen ilke ve tarife göz önünde tutularak vekalet ücreti taktir edilmesi gerekirken yazılı şekilde Avukatlık ücretine hükmedilmesi isabetsizdir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden kabulüyle 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca yerel mahkeme hükmünün Avukatlık ücretine ilişkin bölümünün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunabileceğine ve aşağıda dökümü yazılı 21,15 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 338,65 TL’nin temyiz eden davacı ve davalıdan ayrı ayrı alınmasına 08.04.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Karşı Oy
Dava, mülga 743 sayılı TKM’nin 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallardan kaynaklanan katkı payı alacağı isteğine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, davanın kısmen kabul, kısmen reddine ilişkin hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yüksek Daire çoğunluğunca kabul edilen 5267,17 TL’ye yönelik hükmün ONANMASINA, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin ise esasa ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak, davalı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün buna dair bölümünün BOZULMASINA karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki tüm belgeler ile hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkeleri birlikte gözönünde tutulduğunda hüküm altına alınan 5267,17 TL katılma alacağı uygun bulunduğundan buna ilişkin hükmün esasının onanması yönündeki değerli çoğunluğun görüşlerine katılıyoruz.
Ancak, davacı, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla 30.000 TL katkı alacağı isteğinde bulunmuştur. Hüküm altına alınan miktar ise az önce açıklandığı gibi 5267,17 TL’dir. Davalı vekili, red edilen kısım üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Hükümleri uyarınca davalı yararına nispi vekalet ücretinin takdir edilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmü temyiz etmiştir.
Bozma gerekçesinde; davanın değerinin 30.000 TL olduğuna, dava harcının bu miktar üzerinden alındığına, mahkemece, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verildiğine ve davalı kendisini yargılama oturumlarında vekille temsil ettiğine göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Hükümleri uyarınca davalı yararına nispi vekalet ücreti takdir ve tayini gerekirken yazılı şekilde az avukatlık ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiştir, denilmek suretiyle hükmün vekalet ücreti yönünden bozulmasına karar verilmiştir.
Değerli çoğunluğun bu görüşüne katılmak mümkün değildir. Hüküm altına alınan miktar zaten 5267,17 TL olup davacı ve davalı yararına Mahkemece 1200’er TL vekalet ücreti takdir edilmiştir. Mahkemenin bu yöndeki takdiri Avukatlık Kanunu’nun 169 ve buna bağlı tarifenin 3. maddesine uygun düşmektedir. Anılan Kanun’un 169. maddesinde; “yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.” denilmektedir. Tarifenin 3. maddesinde ise; “yargı mercilerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, ekli tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur.” açıklamasına yer verilmiştir.
Kabul edilen miktar 30.000 TL’den düşürüldükten sonra kalan ve reddedilen 24732 TL üzerinden hesaplanan vekalet ücreti yaklaşık 2968 TL olup kabul edilen miktarla kıyaslandığında adalet duygularını inciteceği konusunda duraksamamak gerekir. Önemli bir oransızlığın bulunduğu bir gerçektir. Önemli olan davacıya, “o halde neden açtın sorusunu söyletmemektir.” Davacının kendi vekiline vereceği ücrette ayrı bir sorun oluşturmaktadır.
Görüldüğü gibi, Mahkemece, gerekçesinde göstermemiş olmakla birlikte davalı yararına takdir ettiği vekalet ücreti Avukatlık Kanunu’nun 169 ve tarifenin 3. maddesine uygun bulunduğu bir gerçektir. Eşler 1977 yılında evlenmiş olup, boşanma davasının açılıp kesinleştiği 13.04.2006 tarihine kadar bir arada yaşayan ortak payda da birleşen ve birbirlerine karşı bu süreç içerisinde sadakat gösteren insanlardır. Gerek Kanunda gerek tarifede belirtilen ve ücretin takdirinde esas alınması gereken hususlardan diğerleri avukatın emeği, çabası, davanın süresi ise, bir ve en önemlisi de “işin önemi ve niteliği” olduğu açıktır. Bu husus ücretin takdirinde önemli bir nokta oluşturmaktadır. Bu nedenle Yerel Mahkeme hükmünün davalı yararına takdir edilen vekalet ücreti yönünden de onanmasına karar verilmesi gerekirken sözü edilen kanun maddesi ile tarifenin 3. maddesi kapsamları göz ardı edilerek bozulmasına karar verilmesi yönündeki sayın çoğunluğun görüşlerine açıklanan nedenlerle katılmıyoruz.