Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/11699 E. 2013/10372 K. 02.07.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/11699
KARAR NO : 2013/10372
KARAR TARİHİ : 02.07.2013

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

… ile …, …, … ve … aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 15.05.2012 gün ve 81/210 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili dava dilekçesinde; toprak ve tarım reformu kapsamında yapılan çalışmalar sırasında 1861 sayılı parselin aynı köyden …, 1862 parselin ise, … adlarına tespit ve tescil edildiğini, taşınmazı 1982 yılından beri tarla olarak kullandığını, davalılarla bir ilgisinin bulunmadığını açıklayarak tapu kayıtlarının iptali ile vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, kazanma koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … Köyü Tüzel Kişiliği vekili ise, yargılama oturumunda; davanın reddini istemiştir.
Birleşen davanın davalıları … ve …’e yöntemine uygun bir biçimde dava dilekçesi tebliğ edilmesine karşın yargılama oturumlarına katılmamışlardır.
Mahkemece, yapılan keşif ve dinlenen tanık ve yerel bilirkişi beyanlarıyla bilirkişi raporlarına göre, taşınmazların …’ye ait olduğunu, davacının bu araziyi …’ye ait olduğunu bilerek kullandığını, haksız işgaliye parası adı altında …’ye ecrimisil ödediğini, bu hususun ecrimisile ilişkin belgelerle doğrulandığını gerekçe göstermek suretiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davacının davalı …’ye ait taşınmazları işgal ettiği gerekçesiyle ecrimisil ödediğini belirterek davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmadığı gibi dava konusu taşınmazların davacının babasından kaldığı keşifte dinlenen yerel bilirkişiler ile tanıklar tarafından açıklandığı halde, terekeye dahil taşınmazlar için davacının aktif dava açma hukuki ehliyeti üzerinde de durulmamıştır.
Uyuşmazlık konusu 1861 ve 1862 sayılı parsellerin esası olan 1786 sayılı parselin 08.05.2007 tarihinde idari yoldan … adına tespit ve tescil edildiği, daha sonra 02.08.2010 tarihinde yapılan ifraz ve 11.02.2011 tarihinde de tahsis yoluyla davacı … ile …’e geçtiği dosya arasında bulunan belgelerden anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı dava dilekçesinde dava konusu taşınmazların kendisine ait olduğunu ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuş ise de, 26.09.2011 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların, dava konusu parsellerin daha önce davacının babası tarafından kullanıldığını, onun ölümüyle davacı tarafından tasarruf edildiğini açıkladıklarına ve dosya arasında bulunan davacının babası Hüseyin Yılmaz’a ait veraset belgesinde murisin 22.05.2008 tarihinde öldüğü belirlendiğine göre murisin terekesi TMK’nun 701 ve 702. maddeleri gereğince elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların belirlenmiş payı olmayıp her birinin payı taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. Davacı dışında başka mirasçıların da bulunduğu veraset belgesi ile sabittir. Bu nedenle dava konusu taşınmazların mirasçılar arasında yapılan paylaşım ya da murisin sağlığında yapılan bir satış veya bağış yoluyla davacıya geçmiş ise davanın bulunduğu bu haliyle yürütülmesi ve aşağıda açıklanacak hususların yerine getirilmesi, aksi halde terekeye dahil bir taşınmaz için bir veya birkaç mirasçının tek başına üçüncü kişilere karşı iptal ve tescil isteğinde bulunamayacağı, aktif dava açma hukuki ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi düşünülmelidir. Çünkü TMK’nun 702. maddesi uyarınca, terekeye dahil mallar bakımından oybirliği ilkesi aranır. Davada bir tasarrufi işlem olup, aynı madde hükmü gereğince tüm mirasçıların birlikte üçüncü kişilere karşı dava açma zorunluluğu vardır.
Dava konusu parseller terekenin paylaşımı ya da murisin sağlığında yaptığı satış veya bağış işlemiyle davacıya geçmiş ise, bu taktirde 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi gereğince, davacı, miras bırakan ve veraset belgesinde yer alan tüm mirasçılar bakımından miktar araştırmasının yapılması, belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin Kadastro ve Tapu Müdürlüğü ile, zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğü’nden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ilişkin kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Müdürlüğü’nden, zilyetliğe dayalı tescil davalarına ait dosyaların ise ait oldukları mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden gözönünde tutulması, davacı ve miras bırakanının dava konusu yerlerin … adına idari yoldan tapuya bağlandığı 08.05.2007 tarihine kadar 20 yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığı hususu üzerinde durulması, her iki parselin tamamının davacı ve miras bırakanları tarafından tasarruf edilip edilmediği veya kısmen kullandıkları hususun olup olmadığı yönünde yerel bilirkişi ve tanıklara sorular sorulmak suretiyle açıklığa kavuşturulması, satış, bağış ya da terekenin paylaşımından itibaren taşınmazların idari yoldan … adına tespit ve tescil edildiği 08.05.2007 tarihine kadar 20 yıllık bağımsız zilyetlik dolmamış ise, veraset belgesinde bulunan tüm mirasçıların tek bir kişi düşünülerek miktar sınırlamaları bakımından değerlendirmenin yapılması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Kabule göre de, davanın açıldığı tarihte … ve ilgili köy tüzel kişiliği kayıt maliki olmadıkları halde, bunlar yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru değil ise de, bu husus adı geçenler tarafından temyiz edilmediğinden sadece hataya değinilmiş olup bozma sebebi yapılmamıştır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 02.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.