Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2012/1047 E. 2012/7802 K. 21.09.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/1047
KARAR NO : 2012/7802
KARAR TARİHİ : 21.09.2012

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

…, dahili davacılar … ve müşerekleri ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair İmranlı Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 24.03.2011 gün ve 254/61 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı … temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı, dava ve 17.05.2010 tarihli dilekçeleri ile; dava konusu 122 ada 29 parsel sayılı taşınmazın nizalı bölümünün mirasbırakanı babası Mustafa Şahin’in vefatı ile mirasçılarına intikal ettiğini ve kadimden beri eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetliklerinde bulunduğu halde kadastro sırasında davalı … adına tespit ve tescil edildiğini açıklayarak, nizalı taşınmazın zilyetlikleri altında bulunan bölümüne ait tapu kaydının iptali ile miras bırakanı Mustafa Şahin’in mirasçıları adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı … temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davacının miras bırakanı Mustafa Şahin’in davacı dışındaki diğer tüm mirasçıları, davaya muvafakat etmişlerdir.
Mahkemece; kazanmayı sağlayan zilyetlik yoluyla iktisap koşullarının gerçekleştiği gerekçesi ile davanın kabulüne, dava konusu 122 ada 29 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile 357/10.000 payın 24.12.2010 tarihli mirasçılık belgesindeki mirasçılar adına 357/100.000 paylı olarak ayrı ayrı tesciline, kalan payın tapu kayıt maliki üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir. Hüküm, davalı … temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetlik, miras yoluyla intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de; yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye elverişli bulunmamaktadır. Şöyle ki; dava konusu 122 ada 29 sayılı parsele ait kadastro tutanağının ve tapu kaydının incelenmesinde; Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, kimsenin mülkiyet iddiasında bulunmadığının muhtar ve bilirkişilerin müşterek beyan ve ifadelerinden anlaşıldığı belirtilmek suretiyle 25.12.2008 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında 236.154.22 m2 yüzölçümü ile belgesizden, hali arazi niteliğiyle Hazine adına tespitinin yapıldığı ve tutanağının itirazsız olarak kesinleşmesi ile 02.04.2009 tarihinde tapuya tescil edildiği görülmüştür. Mahkemece 12.03.2010 tarihinde yapılan keşfe katılan uzman ziraatçi bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazdaki nizalı bölümün 3. sınıf tarım arazisi niteliğinde olduğunu bildirmekle birlikte, anılan bölümün tespit tarihinden geriye doğru en az kaç yıldır tarım arazisi olarak kullanıldığını açıklamamıştır. Ayrıca, uyuşmazlık konusu taşınmazda erozyon ve sel baskını riskinin çok fazla olduğunu bildirmiştir. Bu kapsamda, dava konusu taşınmazın niteliği ve kullanım süresi bakımından tereddüt oluşmuştur. Bundan ayrı, incelenmekte olan olayda, tanık dinlenilmeden yerel bilirkişi sözleri esas alınarak hüküm kurulmuştur. Davada kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanıldığına göre, kazanmayı sağlayan zilyetliğin davalıya karşı kanıtlanması gerekmektedir. Hukuki niteliği yanında maddi olaylardan sayılan zilyetliğin,tanık dahil her türlü delille kanıtlanması mümkün bulunmaktadır. 6100 sayılı HMK.nun 266 (HUMK.nun 275). maddesinde hangi amaçla bilirkişinin bilgisine başvurulacağı açıklanmıştır. Bunlardan başka, tanık sözleri ile tespiti gereken bir husus için tanık dinlenmeden bilirkişinin bilgisi ile yetinilip karar verilemez (H.G.K. 30.03.l994 tarih l993/8-939 Esas, l994/l76 Karar). Kaldı ki, 04.03.2010 tarihli ikinci yargılama oturumunda keşif günü belirlenmekle birlikte, yerel bilirkişi ve tanıkların keşif yerine hangi yolla çağrılıp dinleneceği konusunda herhangi bir açıklamaya da yer verilmemiştir.
Bu kapsamda, bir arazinin kullanım süresi, niteliği ve zilyetlik süresini en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının dava konusu taşınmazın tespit gördüğü 2008 yılından önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için 2008 olan tespit tarihine göre, 20-30 yıl öncesine ait (1978-1988) stereoskopik hava fotoğraflarının istenilmesi ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerekir. Stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde arazinin üç boyutlu görülebilmesi, taşınmazın sınırlarının açıkça belirlenebilmesi ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi mümkündür.
Bu durumda; mahkemece, nizalı taşınmazın tespit tarihine göre 20-30 yıl öncesine ait iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının bulunup bulunmadığının usulüne uygun ve tarihleri açıkça yazılmak suretiyle Harita Genel Komutanlığından sorularak getirtilmesi, yapılacak keşifte ziraat mühendisi, kadastro fen bilirkişisi, jeodezi ve fotoğrametri uzmanı harita mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın niteliği ve kullanım süresinin ne zaman başladığının belirlenmesine çalışılması gerekir. Bundan ayrı, davacı, dava dilekçesinde açıkça tanık deliline dayandığına göre, her ne kadar 12.01.2010 tarihli yargılama oturumunda verilen 4 nolu ara kararı ile “taraflara tanık ve delil listesini bildirmesi için gelecek celseye kadar süre verilmesine” şeklinde davacı ve davalı yana tanıklarını liste halinde vermesi için süre verilmiş ise de; bu sürenin kesin süre mahiyetini taşımaması ve davacının açıkça tanık delilinden vazgeçmediği gözetilerek; öncelikle, taraflara tanıklarını liste halinde vermeleri için usule uygun kesin süre ve imkan verilmesi, belirlenen yerel bilirkişi listesinde yer alan kişiler ile taraf tanıklarının HMK.nun 240, 243 ve 259. maddeleri uyarınca davetiye ile keşif yerine çağrılarak, aynı Kanunun 259/2 ve 290/2. (HUMK 259) maddeleri hükümleri uyarınca ve mümkün olduğunca taşınmaz başında yapılacak keşifte dinlenilmeleri, dava konusu taşınmazın nizalı bölümünün niteliği, kullanım süresinin ne zaman başlandığı ve ne şekilde kullanıldığının belirlenmesine çalışılması, beyanları arasında aykırılık çıktığı takdirde aynı Kanunun 261/1. (HUMK 265) maddesi hükmü gözönünde tutularak çelişkinin giderilmesine çalışılması, bundan ayrı nizalı taşınmaza komşu tüm parseller tespit edilerek, bu parsellerin kadastro tutanak ve ekleri ile varsa kadastro sırasında bu parsellere uygulanan tapu ve vergi kayıtlarının bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına konulması, yukarıda açıklandığı biçimde teknik, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla zemine uygulanması, komşu kayıt ve belgelerin dava konusu 122 ada 29 parsel yönünü ne gösterdikleri üzerinde durulması, teknik bilirkişiye krokisi üzerinde işaret ettirilmesinin sağlanması, ondan sonra iddia ve savunma çerçevesinde tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm tesisi gerekir.
Öte yandan, kural olarak, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/1. maddesine göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisiyle ispatı yoluna gidilmemesi halinde aynı çalışma alanında zilyetlikle kazanılabilecek miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçemeyecektir. Mahkemece, yapılan miktar araştırması yetersiz olup, davacı dışında miras bırakan Mustafa Şahin ve diğer mirasçıları bakımından da 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince miktar araştırması yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, bu kimselerin belgesizden taşınmaz edinip edinmedikleri hususunun Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüklerinden, zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait tapu kayıtları ile kadastro tutanaklarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı olarak açılmış tescil davalarına ait dosyaların ise, bulundukları mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden gözönünde tutulması gerekmektedir.
Bu açıklamalar kapsamında değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Davalı … temsilcisinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve kanuna aykırı görülen hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi uyarınca uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, HUMK.nun 440/III- 2. bendi gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 21.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.