Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2011/7361 E. 2012/3606 K. 02.05.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/7361
KARAR NO : 2012/3606
KARAR TARİHİ : 02.05.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

Emine Saraç ile … aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Silifke 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinden verilen 12.07.2011 gün ve 671/350 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı … Saraç vekili, evlilik içinde alınan ve davalı adına tapuya tescil edilen 5662 parselde 5 numaralı bağımsız meskende vekil edeninin mal rejimi kapsamında 1/2 oranının da hak sahibi olduğunu açıklayarak vekil edeninin mülkiyet hakkının tapuya tescil edilmesine karar verilmesini istemiş, dava dilekçesinde; değer olarak 9.000 TL gösterilmiştir. 25.4.2011 tarihli ıslah dilekçesinde ise, taleplerini alacak olarak ıslah ettiklerini açıklayarak mal rejimi kapsamında 1/2 katılma alacağının bilirkişi marifetiyle hesaplattırılarak 25.000 TL katılma alacağının tasfiyenin sona ermesinden itibaren yürütülecek yasal faizi ile davalıdan tahsili, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması istenmiş, 25.000 TL üzerinden harç tamamlanmıştır.
Davalı … vekili, davacının iptal tescil isteğinde bulunduğunu ve ayın istenemeyeceğinden talebinin reddi gerektiğini savunmuş, ıslah dilekçesine karşı cevabında ise, ıslah tarihi itibarıyla 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini açıklayarak bu yönden davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının tapu iptali ve tescil isteğinin ayın istenemeyeceği, ıslah talebine konu katılma alacağı isteğinin ise, 1 yıllık zamanaşımının geçtiği gerekçesi ile reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 14.10.1991 tarihinde evlenmiş, 3.1.2008 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 6.4.2010 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir (TMK’nun 225/2.m). Başka mal rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, taraflar arasında evlenme tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimi, bu tarihten boşanma davasının açıldığı 3.1.2008 tarihine kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.m. 202, 4722 s.K. M.10). Dava konusu 5662 parselde 2.kat 5 numaralı mesken 16.4.2002 tarihinde taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli iken satın alınarak tapuda davalı adına tescil edilmiştir.
Mahkemece, davacının iki ayrı talebi olduğu kabul edilerek red kararı verilmiştir. Dosya incelendiğinde davacının dava dilekçesinde mal rejimi sebebiyle 1/2 hakkı olduğu açıklanarak tapu iptali ve tescil talebinde bulunulduğu görülmektedir. Dava dilekçesinde herhangi bir alacak isteği veya terditli talebi yoktur. 25.4.2011 tarihinde harcı da 25.000 TL üzerinden tamamlanan ıslah dilekçesinde ise, iptal tescil isteğinin ıslah edildiği ve mal rejiminin tasfiyesi sebebiyle alacak (katılma alacağı) hakkına dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Mahkemece, bu durum, iki ayrı talep şeklinde değerlendirilmiş, tapu iptali ve tescil isteği ayın isteme imkanı olmadığından, ıslahla talep edilen katılma alacağı isteği ise, yeni bir dava niteliğinde olması ve ıslah tarihi itibarıyla 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine karar verilmiştir.
Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (HUMK. m.83, HMK m.176)(Prof.Dr.Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6.C.IV, İstanbul 2001,s 3965). Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir. (Prof.Dr.Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuk, C.I.II.B,5, İstanbul 1992 s.534).
Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu bir gerçek olduğuna göre, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin (davada talep olunan miktarın) artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup ıslahın konusudur (Kuru:C.IV.s 4035).
Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında, ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi, elbetteki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyeti taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin de ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.
Bilindiği gibi, HUMK.nun 87.maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmünü; Anayasa Mahkemesi Resmi Gazetenin 4.11.2000 tarihli nüshasında yayınlanan 20.7.1999 tarih 1999/1 E. 1999/33 K.sayılı kararı ile dava açıldıktan sonra davacının müddeabihi “ıslah” yoluyla artırılmasını önleyen bu kural, bir hakkın elde edilmesini zorlaştırdığından ve davacıyı ikinci kez dava açmaya zorladığından Anayasanın Hukuk Devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğünü kısıtlaması nedeniyle Anayasaya aykırı bulduğundan iptal etmiştir. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır.
Islahın sonuçlarına gelince; Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltmesine denir (HUMK.m.83, HMK m.176). Islah tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tahkikata tabi olmayan davalarda ise, yargılamanın bitimine kadar yapılabilir (HUMK.m.84, HMK m.177). Yargıtay’ın 4.2.1948 gün 10/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararına göre hükmün Yargıtay’ca bozulması üzerine, hüküm mahkemesinde yeni tahkikat sırasında ıslah yapılması mümkün değildir. HUMK.nun 85.maddesi (HMK 177/2.m.) gereğince ıslah muayyen celsede diğer taraf hazır olduğu halde yapılabileceği gibi, diğer tarafa tebliğ edilmek şartıyla dilekçe ile de yapılabilir. Islah tek taraflı bir irade beyanı ile olup, ıslahın geçerliliği için karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne gerek yoktur. Ancak, ıslah eden taraf bu tarihe kadar olan yargılama giderleriyle karşı taraf için mahkemenin takdir edeceği zarar ve ziyanı karşı tarafın talebi üzerine davada mahkum olmuş gibi derhal mahkeme veznesine ödemeye mecburdur (HUMK.m.86/1, HMK m.178). Karşı tarafın zarar ve ziyan konusunda bir talebi yoksa, mahkeme resen (kendiliğinden) bu masraflar yatırılmadı diye ıslah talebini red edemez.
Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK.m.87, HMK m.179/1). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır (Bkz.Prof.Dr.Baki Kuru “Hukuk Muhakemeleri Usulü” 6.baskı c.IV,s.3998 vd, Prof.Dr.Sabri Şakir Ansay “Yargılama Usulleri” isimli eser 1960 baskı sh:194 vd, Prof.Dr.İlhan Postacıoğlu “Medeni Usul Hukuku Dersleri” 1975 baskı s.460 vd, Prof.Dr.Saim Üstündağ “Medeni Yargılama Hukuku Esasları” 1973 baskı s.335 vd, ile aynı yöndeki YHGK.18.12.1957 gün E.2/66 K.64, YHGK.nun 30.1.2002 gün E.2002/2-63 K.2002/23 sayılı kararı, YHGK.nun 3.7.2002 gün ve 2002/9-564-572 sayılı kararı, YHGK.5.3.2003 gün ve 2003/9-76-126 sayılı kararı.).
Davanın tamamen (kamilen) ıslah edilmesi halinde dava dilekçesi dahil, yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır (HUMK.m.87/1, HMK m.179/1). Ancak, ıslahın ikrara, keşfe, bilirkişi raporlarına, şahit sözlerine bir etkisi olmaz. Yani ıslah ile bunlar geçersiz sayılamaz (HMK m.179/2). Taraflar ancak kendi usul işlemlerini ıslah ile düzeltebilirler. Mahkemenin ve karşı tarafın işlemleri ıslahın konusu dışındadır.
Somut olayda,dava mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil iken tamamen ıslah edilip, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katılma alacağı davasına dönüştürüldüğüne göre alacak davası, iptal ve tescil davasının açıldığı 2.12.2010 tarihinde açılmış sayılır.
Burada üzerinde durulması gereken diğer bir husus ise zamanaşımının kesilmesi konusudur. Bir davanın açılması halinde zamanaşımı kesilir. (BK.m.133/2). Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler (BK.m.135/1). Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirdiğinde; Davacı taraf, 2.12.2010 tarihinde mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil davası açmış, 25.4.2011 tarihli dilekçe ile davasını tamamen ıslah ettiğini ve açtığı tapu iptali ve tescil davasını, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak davasına dönüştürdüğünü bildirmiştir. Hal böyle olunca, yerel mahkemece davanın tamamen (kamilen) ıslah edilmesi halinde ıslah olunan davanın ilk dava gününde açılmış sayılacağı ve zamanaşımı süresinin de bu tarihte (ilk dava gününde) kesilmiş olacağı, bu durumda zamanaşımının hesabında ıslah tarihinin değil, ilk dava tarihinin esas alınması gerektiği, boşanma kararın kesinleştiği 06.04.2010 tarihinden 2.12.2010 ilk dava tarihine kadar 1 yıllık zamanaşımı süresinin de dolmadığı dikkate alınarak davacının katılma alacağı isteği ile ilgili taraf delilleri toplanıp değerlendirilerek sonucuna göre işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerekirken davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Davanın tamamen ıslahı sebebiyle artık ortada tapu iptali ve tescile ilişkin bir istek kalmadığına göre bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilemeyeceği hususu gözden kaçırılarak iptal tescil isteği bakımından redde karar verilmiş olması da doğru olmamıştır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 02.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.