Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2011/2981 E. 2012/844 K. 16.02.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/2981
KARAR NO : 2012/844
KARAR TARİHİ : 16.02.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

… mirasçıları; … ve müşterekleri ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Fethiye l. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 07.07.2010 gün ve 439/584 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı …, dava dilekçesinde miras yolu ile intikal, taksim ve kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle 107 ada 16, 19, 21, 31 ve 113 ada 42 parsel sayılı taşınmazların davalı Hazine üzerindeki tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş; yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları davaya devam etmiştir.
Davalı Hazine vekili, taşınmazların sit alanında bulunduğunu, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, zilyetlikle edinim koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 107 ada 16, 19, 21, 31 ve 113 ada 42 parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile davacı … mirasçıları adına tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu 107 ada 31 parsele ilişkin davanın nitelik itibariyle zilyetliğe elverişli bulunmadığından reddine, diğer parsellere ilişkin davanın kabulüne dair ilk hüküm davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Dairenin 15.6.2004 tarih ve 4314 Esas, 4784 Karar sayılı ilamıyla özetle “…Dava konusu taşınmazlar üzerinde ve zeminde taşınır ve taşınmaz kültür varlığı bulunup bulunmadığı; Kelebekler vadisinde yaşayan Arslan kelebeğinin doğa varlığı olup olmadığının tespiti….” gereğine değinilerek bozulmuştu. Mahkemece uyulan bozma ilamı sonrası 2863 sayılı Yasanın 11. maddesinde yapılan değişiklikle sit alanlarının kazanılamayacağına ilişkin düzenleme nedeniyle davanın reddine ilişkin ikinci hüküm ise davacılar vekilinin temyizi üzerine Dairenin 08.04.2008 tarih, 1519 Esas ve 1996 Karar sayılı ilamıyla özet olarak “….2863 sayılı Kanunda 30.5.2007 tarihinde 5663 sayılı Yasayla yapılan değişiklik çerçevesinde inceleme yapılması….” gereğinden bahisle bozma sevk edilmişti.
Uyuşmazlığa konu 107 ada 31 parsele yönelik davanın reddine dair ilk hüküm davacı tarafından temyiz edilmemekle buna ilişkin hüküm bölümü kesinleşmiş bulunmaktadır. Mahkemece, bu parsele ilişkin yeniden hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Davaya konu diğer parsellere ilişkin temyiz itirazlarına gelince; Mahkemece, hükmüne uyulan bozma kararı doğrultusunda yapılan 1.4.2010 tarihli keşfe bağlı arkeolog bilirkişi Çilem Uygun tarafından düzenlenen 15.4.2010 havale tarihli raporda; dava konusu 107 ada 16, 19 ve 21 parsel sayılı taşınmazların birinci derece doğal ve üçüncü derece arkeolojik sit alanı içinde, 113 ada 42 parselin ise üçüncü derece doğal ve arkeolojik sit alanı içinde kaldığı, 107 ada 19 parsel üzerinde az sayıda kiremit parçaları ve komşu parsellerde çömlek kulpları bulunduğu, diğer davalı parseller üzerinde-yüzeyde antik dönem yerleşimine ilişkin kalıntı ve birinci grup olarak tescil ve ilan edilmesi gereken kültür varlığının bulunmadığı, birinci derece doğal sit alanı olarak belirlenen Kelebekler Vadisine kuş uçumu 850 metre mesafede bulunduğu, Babadağın eteklerindeki Devrent boğazından doğan Sarp deresinin yardığı 1500 metre uzunluğundaki vadinin kuzey ve güneyde 350 metre yüksekliğinde Gökdemir kaya duvarlarıyla sınırlandığı, karstik dik duvarların ortasında yetişen endemik bitkileriyle Mayıs ve Ekim aylarında yoğunlaşan kaplan kelebeğinin Kelebekler Vadisinin birinci derecede doğal sit alanı niteliğiyle tescillenmesini sağlayan özgün nitelik olduğu, bu bağlamda dava konusu parsellerin de mevcut jeolojik yapıyı ve florayı koruma amaçlı olarak sit alanı olarak değerlendirildiği, dava konusu parsellerin bulunduğu alandaki kullanım haklarının 2863 sayılı Yasanın 658 numaralı ilke kararında belirtilen esaslar çerçevesinde olması gerektiği, aynı yasanın 728 numaralı ilke kararları dışında gerçekleştirilecek her türlü fiziki müdahalenin doğal yapıya zarar verebileceği belirtilmiştir.
2863 sayılı Kanunun 3. maddesinin Tanımlar başlıklı (a) bendinin ikinci fıkrasına göre; tabiat varlıkları “…ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerlerdir.” Dava konusu taşınmazlara yakın Kelebekler Vadisi ve bu bölgede yaşayan kaplan kelebeği de bu anlamda tabiat varlığıdır. Yine aynı Kanunun 5. maddesine göre; tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir. 2863 sayılı Kanunun 6. maddesinin son fıkrasındaki örneklemeden hareketle dava konusu taşınmazları çevresiyle birlikte bir bütün olarak ele alıp aynı kapsamda değerlendirmek mümkündür. O halde, 2863 sayılı Kanunda 22.05.2007 tarihinde 5663 sayılı Kanunla yapılan değişiklik mutlak manada birinci grup olarak tescil ve ilan edilen kültür varlıklarıyla birinci ve ikinci derece arkeolojik alanların dışındaki taşınmazların zilyetlik yoluyla kazanılacağı anlamına gelmez.
Dosya içeriğine, Kültür Bakanlığının değişik tarihli yazılarına, Dairemizin bozma ilamından önceki bilirkişi raporlarına göre, dava konusu taşınmazlara yakın mesafede bulunan Kelebekler Vadisi ülkemizin jeolojik ve doğal peyzajında ender görülebilen bir yapı özelliğine sahiptir. Bu vadi olağanüstü yapısı gereği çeşitli ve zengin bitki ve hayvan türleri için süreç içinde başka yerlerde görülmeyen eşsiz bir yaşama alanı oluşturmaktadır. Vadi, yeryüzünde Rodos adası dışında kaplan kelebeğinin son ve tek yaşama alanıdır. Çevresindeki arazi parçalarının da içinde bulunduğu bölge ekolojik zenginliğinin yanında son derece önemli peyzaj değere sahiptir. Kelebekler Vadisini de içine alan bu bölgede Uluslararası Doğayı Koruma Birliğince tanımlanan nesli tükenmekte olan bitki ve hayvan türleri yaşamaktadır. Bu tür kültür ve tabiat varlıklarını barındıran alanlara verilen tahribatın hiçbir zaman geri dönüşü olmayacağından, söz konusu alanlardaki taşınmazlar tek tek değil çevresiyle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip korunarak bir sonraki kuşaklara devredilmelidir. Bu açıklamalara göre, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Her ne kadar davacı yanın tutunduğu vergi kayıtlarının dava konusu taşınmazları kapsadığı belirtilmiş ise de, Yargıtay’ın ve Dairemizin kararlılık gösteren uygulamalarına göre, vergi kaydı mülkiyet belgesi olmayıp, tek başına mülkiyetin varlığını kanıtlamaz.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.