Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2011/1418 E. 2011/2089 K. 11.04.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/1418
KARAR NO : 2011/2089
KARAR TARİHİ : 11.04.2011

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil

… ve müşterekleri ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Geyve Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 03.03.2010 gün ve 86/42 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacılar 10.04.2009 havale tarihli dilekçelerinde; 127 ada 2, 3, 4 ve 5 sayılı parselleri 02.05.2007 tarihli harici satış senediyle Hüseyin Biçer’den satın aldıklarını, zilyet ve tasarruflarında bulunduğunu, sırasıyla …, …ve … ile …’ın zilyetliğinde olduklarını, kadastro çalışmaları sırasında hatalı olarak Hazine adına tespit ve tescil edildiklerini bildirmişler ve Hazine adına bulunan tapuda kayıtlı bulunan 105 ada 2, 3, 4 ve 5 sayılı parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile sırasıyla …, … ve … ile … adına tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı Hazine vekili, 09.07.2009 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığının bulunmadığını, bu nedenle tefrik kararının verilerek Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesi gerektiğini, davacıların 20 yıl boyunca aralıksız olarak zilyet olup olmadıkları ve taşınmaz üzerinde hakimiyet kurup kurmadıkları konularının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; kazanmayı sağlayan zilyetlik, harici satın alma ve eklemeli zilyetlik hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddeleri gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Uyuşmazlık konusu 127 ada 2, 3, 4 ve 5 nolu parseller, 13.06.2008 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında malikin kimliğinin tespitine ilişkin nüfus kayıt örneği ve diğer nüfus bilgilerinin teknisyenliğe sunulmadığı, muhtar ve bilirkişilerce de mutabakatın sağlanamadığı, taşınmaz mal üzerinde köyden herhangi birinin de hak iddiasında bulunmadığı, 3402 sayılı Kanun gereği taşınmaz üzerinde ileride herhangi bir hak kaybına uğramaması ve taşınmaz mal malikinin de tam olarak tespit edilememesi nedeniyle Hazine adına bahçe niteliğiyle tespit edildiği, kadastro tutanaklarının 05.12.2008 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar, dava konusu taşınmazın bahçe niteliğinde bulunduğunu, bağ olarak kullanıldıkla…’a yapıldığını, Sevgi’nin Hamdi’nin kızı, …’nin ise karısı olduğunu, …’ın ise Muammer’in yakını bulunduğunu, bu nedenle taşınmazların ayrı ayrı adı geçenlerin zilyetliğinde iken Hazine adına tespit ve tescil edildiklerini açıklamışlardır.
Gerek kadastro tutanaklarının kapsamına ve gerekse yerel bilirkişi ve tanıkların beyanlarına göre saptanan taşınmazın niteliği göz önünde bulundurulduğunda, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17.maddesi uyarınca dava konusu parsellerin imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olmadığının kabulü gerekir. İmar ve ihyaya muhtaç olmayan bir yer hakkında ise 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17/1 ve 2.fıkralarını uygulama olanağı bulunmamaktadır. Bu bakımdan taşınmazın imar planları kapsamında kalması da sonuca etkili değildir. Bu nedenle Hazine vekilinin işin esasına ve belirtilen konulara yönelik temyiz itirazları yerinde değildir. Toplanan tüm deliller ve dosya kapsamıyla kazanma koşulları ve süresi davacılar yararına gerçekleşmiştir. Davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığının olmadığı doğrudur. Ancak, aralarında ihtiyari dava arkadaşlığının bulunduğu da açıktır. Öyle ise davalarının ayrılmasına bu aşamada gerek yoktur.
Hazine vekilinin yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazlarına gelince: Davacılar, dava dilekçesinin son sayfasında açıkça; “Hazinenin bir kusurunun bulunmaması ve idari hata nedeniyle yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına karar verilmesini” istemişlerdir. Yargılama giderleri en geniş tabiriyle her türlü harç, keşif, tanık ve tebligat masraflarıyla vekalet ücretini de kapsamaktadır. Bu nedenle davacıların dava dilekçesindeki bu isteği göz önünde tutularak eksik harcın davacı taraftan alınmasına, davacıların yaptığı tüm yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına ve davacılar yararına vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine karar verilmiş olması bu bakımdan yerinde değildir. Ne var ki bu husus HUMK.nun 438/7.fıkrası uyarınca yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hüküm bölümünün 8.fıkrasında yer alan; “Davacılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 3025 TL nispi vekalet ücreti ile 9.fıkrasında yer alan, davacılar tarafından yapılan 297,66 TL keşif gideri, 30 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 327,66 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, cümlelerinin hüküm fıkrasından çıkartılmasına, bunların yerine davacılar yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istediklerinden davacı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına ve davacılar tarafından yapılan toplam 327,66 TL yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına ibarelerinin yazılmasına, davalı Hazine vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün düzeltilmiş bu haliyle HUMK.nun 438/7.fıkrası uyarınca ONANMASINA ve 2588 sayılı Kanunla eklenen 492 sayılı Harçlar Kanununun 13/j maddesi uyarınca Hazineden harç alınmasına mahal olmadığına 11.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.