Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2010/6409 E. 2011/4035 K. 11.07.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/6409
KARAR NO : 2011/4035
KARAR TARİHİ : 11.07.2011

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil

… ve …, dahili davacılar … ve müşterekleri ile Hazine ve Değirmenli Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Çat Asliye Hukuk Mahkemesinden 04.03.2010 gün ve 99/32 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacılar, dava dilekçesinde mevkii ve sınırlarını açıkladıkları taşınmazın babalarından kendilerine kaldığını, çayır niteliğinde bulunduğunu, her nasılsa kadastro çalışmaları sırasında tespit dışı bırakıldığını açıklayarak adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı Hazine temsilcisi davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … kişiliğini temsilen köy muhtarı, yapılan keşiften sonra taşınmazın Hazine adına tapuda kayıtlı bulunduğunun anlaşılması üzerine, kendilerine karşı açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, 121 ada 39 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile krokide A harfiyle gösterilen 19096 m2 yüzölçümlü taşınmaz bakımından tapu kaydının iptaliyle muris …’in veraset belgesinde yer alan mirasçıları adına payları oranında tapuya kayıt ve tesciline, krokide B harfiyle işaretlenen yeşile taralı 1904 m2 yüzölçümlü yerin ise, aynı adanın son parsel numarası verilmek suretiyle davalı Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağyalan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK. nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu 121 ada 39 sayılı parsel, 22.10.1993 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında taşınmaz mal malikinin zeminde dava konusu yerin sınırlarını göstermediği, malik ve zilyet olduğunu da belgelendiremediği gerekçesiyle ve çayır niteliğiyle 21000 m2 yüzölçümünde olup, Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Kadastro tutanağının 26.5.1994 tarihinde kesinleşmesiyle tapu kaydı oluşmuştur. 30.5.2002 tarihinde yapılan keşifte yerel bilirkişi olarak … ve …’in kimlik tespitleri yapılmış, ancak gerekçesi gösterilmeden bu bilirkişilerin yapılan keşifte dinlenilmediği, sadece bir tanık ve iki tespit bilirkişisinin dinlenildiği belirlenmiştir. Keşif gününün verildiği 22.5.2002 günlü ara kararı üzerinde yapılan incelemede mahkemece yerel bilirkişi olarak …, …ve …’i belirlediği, tespit bilirkişilerinin ise, taraflarca gösterilmediği halde, kendiliğinden dinlenildiği anlaşılmıştır. Dava başlangıçta tescil davası olarak açılmış, ancak yapılan keşifte taşınmazın Hazine adına 121 ada 39 sayılı parsel ile tapuda kayıtlı bulunması nedeniyle davanın tapu iptali ve tescil davasına dönüştüğü görülmüştür. Yerel mahkemece verilen 10.7.2002 tarihli hükmü dava koşulundan bozma yapılmasına karşın aynı mahkemenin 2.3.2005 gün ve 2004/2 Esas, 2005/43 Karar sayılı kararında; Dairenin 5.2.2007 gün ve 2007/209 Esas, 2007/438 Karar sayılı ilamıyla yine dava koşulundan bozulmuş, …’in terekesine temsilci atanmasına işaret edilmiştir. Her iki bozma ilamlarında da esasa ilişkin herhangi bir husus yer almamıştır.
Yapılan bu saptamalar karşısında davanın TMK. nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açıldığı anlaşıldığına göre, sözü edilen maddelerde yer alan tüm olumlu ve olumsuz koşulların araştırılması ve taşınmazın gerçek niteliğinin belirlenmesi zorunludur. Hukuk davalarında kendiliğinden hazırlama prensibi geçerli olup, hakim HUMK. nun 74 ve devamı maddeleri uyarınca iki tarafın iddia ve savunmasıyla ve gösterdiği delillerle bağlıdır. Kendiliğinden tespit bilirkişilerinin çağırılıp dinlenmesi bu bakımdan usule aykırıdır. Dosya üzerinde yapılan incelemede yukarıda değinilen bozma ilamları doğrultusunda muris …’in terekesine temsilci atandığı taraf teşkilinin sağlandığı davacılar açısından dava koşulunun yerine geldiği belirlenmiştir. Ancak, zilyetlikle taşınmaz edinme koşulları bakımından gerekli araştırma ve incelemenin eksik yapıldığı görülmüştür.
Bu nedenle 30.5.2002 tarihinde yapılan keşifte kimlikleri alınan ancak gerekçesi gösterilmeden dinlenilmeyen yerel bilirkişiler ile yerel bilirkişi listesinde yer alan…in dinlenmeleri gerekir. Bundan ayrı 19.9.2001 günlü yargılama oturumu ara kararıyla davacılara delillerini sunmaları için mehil verilmiş, bunun dışında kesin süre içeren herhangi bir sürenin verilmediği, keşif gününün belirlendiği 22.9.2002 tarihli yargılama oturumunda ise, tanıkların ne şekilde keşifte dinlenecekleri konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu bakımdan tarafların tanıklarını liste halinde sunmaları için kesin süreyi içerir biçimde taraflara süre ve imkan tanınması, kesin sürenin hukuki sonuçlarının taraflara hatırlatılması, uyuşmazlık konusu taşınmaza komşu 121 ada 38, 40 ve 41 sayılı parsellerin kadastro tutanakları ve ekleriyle kadastro sırasında bu parsellere revizyon gören tapu ve vergi kayıtlarının bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına konulması, yerel bilirkişilerle tanıkların HUMK. nun 258. maddesi gereğince davetiyeyle keşif yerine çağrılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle aynı kanunun 259. maddesi gereğince yerel bilirkişi ve tanıkların keşifte dinlenilmeleri, beyanlar arasındaki aykırılığın HUMK. nun 265. maddesi gereğince giderilmesi, komşu parsellere ait tapu ve vergi kayıtlarının teknik, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla zemine uygulanması, komşu kayıt ve belgelerin taşınmaz yönünü ne gösterdiği üzerinde durulması, teknik bilirkişiye krokisinde işaret ettirilmesinin sağlanması, teknik bilirkişiden komşu kayıt ve belgeler de gözetilerek gerekçeli denetime açık ve TMK. nun 713/7. fıkrasına uygun ölçekli kroki ve raporun alınması gerekmektedir.
Öte yandan, dava konusu taşınmaz davacıların murisinden kalmakta olup, elbirliği ile mülkiyet devam ettiğinden 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca murisin
veraset belgesinde yer alan tüm mirasçıları olan davacılar bakımından miktar araştırmasının yapılması, belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin tapu sicil ve Kadastro Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı tescil davaları açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait tapu kayıtları ile kadastro tutanaklarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı tescil davalarına ilişkin dosyaların ise ait olduğu mahkemelerden getirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesinde yer alan sınırlamalar yönünden göz önünde bulundurulması, miktar sınırlamaları bakımından taşınmazların aynı kadastro çalışma alanı içerisinde yer almaları gerektiği hususunun gözetilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.