Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2010/5898 E. 2011/2925 K. 12.05.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/5898
KARAR NO : 2011/2925
KARAR TARİHİ : 12.05.2011

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil

… ile Hazine ve … aralarındaki tescil davasının kabulüne dair Finike Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 16.03.2010 gün ve 131/122 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili ve davalı … vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı vekili, miras yolu ile intikal, taksim ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik nedeniyle mevkii ve sınırları dava dilekçesinde yazılı tahmini 9000 m2 taşınmaz bölümünün vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan Alakır çay yatağı ve sit alanı olduğunu, imar-ihya ve zilyetlikle kazanılamayacağını belirterek, davanın reddini savunmuş; Hazine adına tescilini talep etmiştir.
Davalı … vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, zilyetlikle kazanım koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, teknik bilirkişi tarafından düzenlenen 16.10.2008 tarihli rapor ve krokide A harfiyle gösterilen 13234,06 m2 taşınmaz bölümünün davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine ve Belediye vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Dava; TMK.nun 713/1, 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17.maddeleri uyarınca tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkindir. Dava konusu taşınmazın tespit dışı bırakıldığı tarih Kadastro Müdürlüğünden sorulmamakla birlikte, beyanlara ve paftaya göre 1963 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında Alakır Çayı yatağı olması nedeniyle tespit dışı bırakılmıştır. Mahkemece kazanma koşullarının davacı yararına gerçekleştiği görüşünden hareketle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Yerel bilirkişi ve tanıklar, tescil konusu yerin davacının babası Mahmut’un 1969 yılında ölümü ile taksimen davacıya bırakıldığını, 20 yıldan fazla süredir davacı tarafından tasarruf edildiğini bildirmişler; ziraatçı uzman bilirkişi öncesi bataklık ve sazlık olan bu yerin zaman içerisinde gerek imar-ihya ve gerekse çeşitli kurum ve kuruluşların ıslah çalışmaları sonucu taban suyu sorunu kısmi olarak çözümlenip verimli tarım arazisi haline getirildiğini belirtmiş; jeolog uzman bilirkişi tescil konusu taşınmazın Alakır Çayının etki alanında kalmayan yerlerden olduğunu açıklamıştır. Taşınmazın öncesi itibariyle sazlık ve bataklık yerlerden olduğu uzman bilirkişiler tarafından açıklanmakla birlikte bu yön mahkemece, gereği gibi araştırılmamıştır. Gerçekten bu yer öncesi itibariyle sazlık ve bataklık bir yer ise, her ne suretle olursa olsun böyle bir yerin kazanılması mümkün olmaz. Bu nedenle bu yönde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması zorunludur.
Ayrıca, taşınmazın bulunduğu yerde çeşitli kurumların ıslah çalışmaları yaptığı ileri sürülmüştür. Gerek bu çalışmalar, gerekse Alakır Çayı üzerinde 1963 yılında yapımı tamamlanan baraj nedeniyle herhangi bir çalışma yapılıp yapılmadığının usulüne uygun ve detaylı şekilde tekrar DSİ Genel Müdürlüğünden ve ilgili kurumlardan sorulup araştırılması, civarında bulunan parsellere ilişkin kadastro tutanakları ve varsa dayanak tapu ve vergi kayıtlarının getirtilmesi ve nizalı yönün ne olarak gösterildiğinin tespiti, taşınmazın niteliği hakkında yeniden yerel bilirkişi ve tanıkların bilgisine başvurulması, nizalı taşınmazın sınırında yer alan ve teknik bilirkişi krokisinde “kesik” olarak gösterilen bölümlerin ne anlam ifade ettiği, nizalı taşınmazın olduğu mevkiide yapıldığı bildirilen drenaj kanallarından ise ne zaman, kim veya hangi kurum tarafından yapıldığının tespiti, taşınmazın öncesinde sazlık ve bataklık bir yer olduğunun belirlenmesi halinde yukarıdaki açıklamalar gözönünde tutularak böyle bir yerin kazanılamayacağının düşünülmesi, aksi taktirde Kadastro Kanununun 17.maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulması, özellikle aynı maddenin son fıkrasındaki imar planına ilişkin koşulun ve imar planına alınma tarihinin araştırılması gerekir.
Öte yandan, bir arazinin kullanım süresi ve niteliği ile üzerinde imar, ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihin en iyi belirlenme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının kadastrodan sonraki geçmiş yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için Kadastro Müdürlüğünden sorularak belirlenecek tespit dışı bırakılma tarihinden sonra dava tarihine göre (ayrıca belirlenecek imar planı dahiline alındığı tarih de gözetilerek) 20 – 25 yıl öncesine ait stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerekir. Ayrıca, stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde arazinin üç boyutlu görüleceği, taşınmazın sınırlarının belirlenebileceği ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabileceği görülecektir. Mahkemece uyuşmazlığın net bir biçimde çözüme kavuşturulabilmesi için gerekli bulunan hava fotoğraflarından da yararlanılmamıştır. Mahkemece yapılacak iş; ziraat mühendisi, kadastro fen elemanı, jeodezi ve fotoğrametri mühendisi ve jeolog bilirkişiden oluşacak uzman bilirkişi kurulu marifetiyle dava tarihine (2.5.2008) göre 20 – 25 yıl öncesine ait ( 1975-1988 ve ayrıca 1988-1992 yılları arası) ve iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının getirtilip stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın niteliğinin ve kullanım süresinin, ne zaman kullanılmaya başlandığının belirlenmesine çalışılması gerekir. Şahit ve bilirkişi sözleri ilmi esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, taşınmaz üzerinde imar-ihya işlemlerine başlandığı ve tamamlandığı tarih ile tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihi ayrı ayrı belirlendikten sonra iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirilme yapılarak karar verilmelidir.
Bundan ayrı, davalı Hazine vekili nizalı taşınmazın sit alanında olduğu iddiasında da bulunduğu halde, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca gerekli araştırma ve inceleme yapılmamış olması da doğru değildir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Anılan hüküm gözönünde tutularak 26.07.1972 tarihinden sonra davacı adına kadastro yolu ile veya açılan dava sonunda tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin Tapu Sicil Müdürlüğünün yanı sıra Kadastro Müdürlüğünden ve açılmış dava olup olmadığının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden de sorulup belirlenmesi gerekirken, bunlara ilişkin cevaplar dosya arasına konulmadan hüküm kurulması da doğru değildir. Bundan başka, çifte tapuya yol açmamak için teknik bilirkişinin rapor ve krokisi de eklenerek nizalı taşınmazın tapuya kayıtlı yerlerden olup olmadığı da tespit edilmemiştir. Mahkemece belirtilen hususlar araştırılarak oluşacak sonuç ve dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek bir hüküm kurulması gerekir. Eksik inceleme ile karar verilemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekili ile davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasa hükümlerine uygun bulunmayan hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden Hasyurt Belediye Başkanlığına iadesine 12.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.