YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/111
KARAR NO : 2010/2831
KARAR TARİHİ : 27.05.2010
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
Mehmet Vural ile … aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair İliç Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 27.10.2009 gün ve 29/184 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı … temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 110 ada 133 sayılı parselin yaklaşık 4 dönüm olduğunu, babası … tarafından satın alındığını, 1957 tarihinden bu yana tarlayı babasının ektiğini, ölümünden sonra kendisine ve kardeşlerine kaldığını, kadastro çalışmaları sırasında … adına tespit edildiğini açıklayarak sözü edilen parselin tapu kaydının iptali ile babası … adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı … temsilcisi, dava konusu yerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu, tesbitin doğru olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, 110 ada 33 sayılı parsel içinde teknik bilirkişinin krokisinde A harfiyle gösterilen taşınmaz bölümü bakımından davanın kabulüne, fazlaya ilişkin isteğin reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı … temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak açılan TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacı, dava dilekçesinde taşınmazın tapu kaydının iptali ile babası … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiş, 30.07.2009 günlü yargılama oturumunda ise, dava konusu yerin babasından kaldığını, ancak taksim sonucu kendisine düştüğünü ve adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir. Keşifte dinlenen bir yerel bilirkişiyle bir tanıkta davacının beyanı doğrular nitelikte ifade verdikleri anlaşılmıştır. Yani yerin taksimen davacıya düştüğünü bildirmişlerdir.
Uyuşmazlık konusu 110 ada 133 sayılı parsel 13.03.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında 03.10.1956 tarih 1177 sıra nolu Hazinenin tapu kaydının revizyonu sonucu … adına tespit ve tescil edilmiştir. Kadastro tutanağı 06.09.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Aynı tapu kaydı aynı ada 134 sayılı parsele de revizyon görmüştür. Kadastro tutanağının edinme sebebinde 03.10.1956 tarihinde 61 nolu Toprak Tevzi Komisyonunca sınırlandırılan 2 ada 18 nolu parsel ile haritaya bağlandığı ve … adına tespit edildiği anlaşılmıştır. Tapu kaydı Toprak Tevzi Komisyonunca oluşturulduğuna göre, davacı ve murisinin kazanmayı sağlayan 20 yıllık sürenin … adına tapu kaydının oluştuğu 03.10.1956 tarihinden geriye doğru hesaplanması gerekir. Yani zilyetliklerinin 1936 yılından itibaren başlamış olması gerekir. Mahkemece Toprak Tevzi Komisyonuna ait kayıt ve belgeler getirtilmediği gibi bu yön üzerinde de durulmamıştır. … adına tapunun oluşturulduğu 03.10.1956 tarihinden bu yana tapulu taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetlik hukuken bir değer taşımaz ve zilyede herhangi bir hak bahşetmez.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi uyarınca; kayıt ve belgelerin kapsamı tayin edilir. Mahkeme gerekçesinde açıklamamakla birlikte bu maddeye dayanmak suretiyle kayıt miktarı kadar yer Hazineye bırakılmış ve miktar fazlası davacıya verilmiştir. Ne var ki Hazinenin ilk tapusu Toprak Tevzi Komisyonunca oluşturulmuş, zilyetlik Daire ve Yargıtay uygulaması gereğince Toprak Tevzi Komisyonu tapusunun oluştuğu tarihten geriye doğru hesaplanmaktadır. Bu nedenle mahkemenin bu yöndeki görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır.3402 sayılı Kadastro Kanununun 20. maddesininde açıklanan nedenlerle somut olayda uygulama yeri yoktur.
O halde mahkemece yapılacak iş: Toprak Tevzi Komisyonunca davalı … adına oluşturulan 03.10.1956 tarih 1177 nolu tapu kaydına dayanak kabul edilen 61 nolu Toprak Tevzi Komisyonunun 2 ada 18 parseline ait belirtmelik tutanakları ve ekleri ile tablendikatif cetvelinin ve buna ilişkin haritaların İl Özel İdare Müdürlüğünden getirtilerek dosya arasına konulması, yaşlı yerel bilirkişi listesinin yöntemince istenmesi ve yine 1936 ve sonrası zilyetliği bilen yaşlı tanıkların bildirilmesi için taraflara süre ve imkan tanınması, davacı ve murisinin 1936 yılından 1956 yılına kadar kazanmayı sağlayan 20 yıllık zilyetliklerinin olup olmadığının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, yerel bilirkişi ve tanıkların HUMK.nun 258 ve 259.maddeleri gereğince keşifte dinlenmelerinin sağlanması, taşınmazın muris …’dan kaldığı gözetilerek …’ın terekesinin tüm mirasçıların katılımıyla paylaşılıp paylaşılmadığı, gerçekten paylaşım sonucu bu yerin davacıya düşüp düşmediği hususlarının da aynı şekilde yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulması, dava konusu yerin Toprak Tevzi Komisyonunca 4753 sayılı Kanunun 8.maddesinde belirtilen orta malı sayılan taşınmazlardan olup olmadığının belirlenmesi, belirtmelik ve tablendikatif tutanaklarıyla Hazinenin tapu kaydının keşifte teknik, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla uygulanması, Hazinenin tapu kaydının sınırlarında derenin yer alması nedeniyle jeolog bilirkişinin dinlenmesi, taşınmazın kültür arazisi niteliğinde olup olmadığının saptanmasına çalışılması, keşifte dinlenen tanıklardan Şükrü Yıldırım kaçak ve yitik kişilerden sözettiği anlaşıldığından dava konusu yerin kaçak ve yitik kişilerden Devlete kalan taşınmazlardan olup olmadığı yönünden de yerel bilirkişi ve tanıkların bu konudaki bilgilerine başvurulması gerekmektedir.
Davacı, babası ve tüm mirasçıları hakkında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi gereğince miktar araştırmasının yapılması, öncelikle davacının babasına ait veraset belgesi istenerek dosya arasına konulması, davacı ile muris … ve dava dışı mirasçıların belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlükleriyle, zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, aynı çalışma alanı içinde sulu toprakta edineceği miktarın 40, kuru toprakta ise edinilebilecek miktarın 100 dönümü aşmaması gerektiğinin düşünülmesi, belgesizden edinilen taşınmazların tapu kayıtları ile kadastro
tutanakları ve zilyetliğe dayalı olarak açılan tescil davalarına ait dosyalar varsa getirtilerek miktar sınırlamaları olarak gözönünde tutulması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı … temsilcisinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27.05.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.