Yargıtay Kararı 8. Ceza Dairesi 2019/3319 E. 2021/17382 K. 06.07.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2019/3319
KARAR NO : 2021/17382
KARAR TARİHİ : 06.07.2021

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Suç uydurma, hava ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma

Gereği görüşülüp düşünüldü:
Sanığın eyleminin kül halinde TCK.nın 223/3 maddesi kapsamında kalmasına rağmen ayrıca suç uydurma suçundan da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nazara alındığında bu suç hakkında ancak kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği öngörülmüş olup;
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanık müdafinin atılı suçtan ceza verilemeyeceğine ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle hükmün ONANMASINA, 06.07.2021 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Sayın Çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık; aynı fiil bir tek suç oluşturmasına rağmen eylemin bölünerek bir hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı (CMK md. 231/5 vd.) bir de mahkumiyet hükmü kurulması durumunda temyiz davasının kapsamının belirlenmesine ilişkindir.

I- Olgular ve Uyuşmazlık
1. (Özetle) “Sanık hakkında 155 Polis İmdat Hattını arayıp hareket etmekte olan uçakta bomba bulunduğunu söyleyerek uçağın beş saat geç hareket etmesine neden olmak” hareketini gerçekleştirdiği iddiasıyla hava ulaşım araçlarını kaçırma ve alıkoyma suçu ile suç uydurma fiilini işlediği gerekçesiyle hakkında iki ayrı suçtan kamu davası açılmıştır.
2. Yürütülen muhakeme sonucunda sanık hakkında dava konusu edilen ve tek olan fiilden iki ayrı karar verilmiştir:
i) Suç uydurma fiilinden CMK’nin 231/5 vd. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına;
ii) Hava ulaşım araçlarını kaçırma ve alıkoyma suçundan mahkumiyet hükmü kurularak neticeten 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
3. Mahkumiyet hükmü sanık müdafii tarafından temyiz edilerek Yüksek Dairemize inceleme için gelmiş bulunmaktadır. Dairemizce yapılacak temyiz incelemesinin kapsamının, sadece hükümle mi; yoksa temyiz davasına konu edilen ve tek olan fiille mi sınırlı olacağı uyuşmazlık konumuzu oluşturmaktadır.
II- Hukuki Değerlendirme ve Gerekçe
1. Ceza muhakemesi hukukunda “davasız yargılama olmaz” veya “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen ilke uyarınca, kanun yolu davasının açılması için de süjelerden biri veya birkaçının harekete geçmesi, istekte bulunması; uyuşmazlık çıkartması şarttır. Anılan ilkeye CMK’nin 225. maddesinde yer verilmiştir.
Davasız yargılama olmaz ilkesi bir taraftan hükmün konusunu tayin ederken (md. 225/1); diğer taraftan “Mahkemenin, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı olmadığı” kuralını da ortaya koymaktadır (md. 225/2). Maddi gerçeğe ulaşmak amacında olan ceza muhakemesinde fiilin doğru nitelendirilmesi yani suç vasfının doğru belirlenmesi Yargıtay tarafından her hal ve şartta denetlenmektedir. Gerçekten, doğurduğu hukuki sonuçlar nazara alındığında “suçun doğru nitelendirilmesinin ceza muhakemesinde hayati önem taşıdığı ve vazgeçilemez olduğu” kuşkusuzdur.
2. Davasız yargılama olmaz ilkesinin denetim muhakemesindeki izdüşümü “istek şartı” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, temyiz davasının açılması için (kural olarak) süjelerden en az birisinin isteği gereklidir. Temyiz davasını açan tarafın gayesi, iki dereceli yargılama hakkı kapsamında hükmün denetlenmesi ve gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya konulmasıdır. Temyiz davasını açan tarafın isteği “davasız yargılama olmaz” ilkesi çerçevesinde şudur: “İddianameye konu edilen fiile ilişkin hükmün yargılanması.”
3. Hükmün hakimi olan Yargıtay hakimi, denetimi hüküm üzerinden yapacağına ve hüküm de davaya konu edilen fiile ilişkin olduğuna göre, Yargıtay’ın yargıladığı şey “fiilin kendisinden öte bir şey değildir.
4. Yargılamaya konu oluşturan ve iddianameyle dava konusu edilen fiil tektir: “Sanığın Polis İmdat Hattını arayıp hareket etmekte olan uçakta bomba bulunduğunu söyleyerek uçağın beş saat geç hareket etmesine neden olmak.”
5. Görevi denetim muhakemesi yoluyla maddi gerçeği ortaya çıkarmak olan Yargıtay burada fiile ilişkin hükmü yargılamış ve fiilin tek olup TCK’nin 223/3. maddesinde suç olarak tanımlanan hava ulaşım araçlarını kaçırma ve alıkoyma suçunu oluşturacağını kabul etmekte; sanık hakkında ayrıca suç uydurma fiilinden hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilmesini hukuka aykırı bulmaktadır.
6. Bu noktada, hukuka aykırılığı tespit eden “Yargıtay’ın hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilerek itiraz kanun yoluna tabi olan bu hususun hükümle birlikte hukuka aykırılığına bozma kararı vermek suretiyle işaret edebilip edemeyeceği” hususu uyuşmazlığın özünü oluşturmaktadır.
7. Söz ettiğimiz ilke çerçevesinde hükmün hakimi olan ve dolayısıyla “hükme konu edilen fiili denetleyen Yargıtay hakiminin görevi” öncelikle fiilin doğru nitelendirilmesine dair hukuki tespitleri ortaya koymak ve buna uygun karar vermektir. Bu kapsamda, tek olan eylemin bölünerek iki ayrı suç kabul edilip yanılgıya düşülerek vasıflandırıldığı tespitini yapmak durumunda onama kararı verilmesi hukuka uygun gözükmemektedir.
8. Suç vasfının tayininde yanılgıya düşülmesi bunun bir de eylemin bölünmesi suretiyle yapılması “önemli hukuka aykırılık” niteliğinde olup; bozma kararı verilmesini gerektirecektir. Bozma kararı verilmesini gerektiren bir hususta ise eleştiri yapmakla yetinilmemelidir.
9. Suç uydurma fiilinden verilen hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararının kanun yararına bozma (KYB) yoluyla ortadan kaldırılabileceği düşüncesi akla gelebilecektir. Ancak, eylemin bölündüğünü, fiilin hatalı vasıflandırıldığını adeta bir süreliğine önemsememek anlamına gelebilecek bu yaklaşım kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına aykırılık oluşturabilecektir.
Gerçekten, kişi hakkında tek ve aynı olan fiilden “hukuka aykırı olarak hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilip beş yıllık süre boyunca denetim altında tutulması” muhakeme hukukuna yönelik ağır bir hukuka aykırılıktır. Bu çerçevede, karardaki önemli hukuka aykırılık halini tespit eden Yargıtay’ın, bu hukuka aykırılığı gidermek yerine, hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararının kanun yararına bozma konusu yapılıncaya kadar uygulanmasını görmezden gelmesi hukuk devleti ilkesine de aykırıdır. Bu kararın denetlenmemesi durumunda, “sanık erteleme kararı ile beş yıllık denetim süresi boyunca dava baskısı altında tutulacak”, bu durum da İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracaktır.
10. Anayasamızın 141/son maddesinde “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle giderilmesinin yargının görevi olduğu” (usul ekonomisi ilkesi) güvence altına alınmıştır. Hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararının denetlenmesi tabii ki itiraz kanun yoluna tabidir (CMK md. 231/12). Ancak, somut uyuşmazlıkta “bu karar doğrudan denetlenmeyip; fiilin vasıflandırılmasına ilişkin hükmün denetlenmesi yapılmalı ve bozma kararı verilmelidir.” Bozma kararı verilince haliyle hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararının hukuka aykırılığına da işaret edilecek ve zaten aynı mahkeme tarafından verilen o karar da kaldırılarak eylem bir bütün olarak değerlendirilerek bozma kararı çerçevesinde yürütülecek muhakeme ile bu önemli hukuka aykırılık giderilecektir. Usul ekonomisi ilkesinin gereği de budur. Bu bağlamda, temyiz yolunda davaya konu edilen ve tek olan fiile hukuk normlarının doğru uygulanıp uygulanmadığını denetlemeyip vasıflandırmanın çözümünü geleceğe yani KYB yolundan sonuç alınmasına bırakmak usul ekonomisi ilkesine de açık şekilde aykırılık oluşturacaktır.
III-Sonuç
Yargıtay hakimi, denetimi hüküm üzerinden yapacağına ve hüküm de davaya konu edilen fiile ilişkin olduğuna göre, Yargıtay’ın yargıladığı şey “davaya konu edilen fiilin kendisinden öte bir şey değildir. Bu fiil ise tektir: “Sanığın Polis İmdat Hattını arayıp hareket etmekte olan uçakta bomba bulunduğunu söyleyerek uçağın beş saat geç hareket etmesine neden olmak.” Halbuki İlk Derece Mahkemesi eylemi bölmüş ve iki ayrı suçtan hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı ve hüküm kurmuştur. Bu durum ağır bir hukuka aykırılık hali oluşturmaktadır.
“Hükme konu fiili denetleyen Yargıtay”, fiilin doğru vasıflandırılmasını behemahal yerine denetleyerek; bir yanılgı varsa “eleştiri yapmakla yetinmeyerek bozma kararı vermelidir.” Bunu engelleyen açık bir usul normu bulunmamakla; “uygulayıcı yorum kaideleri çerçevesinde ve temel insan hakları lehine yorum yaparak” temyiz davasının kapsamını belirleyecektir. Sadece bölünmüş olan kararlardan birini onamak diğer kısma ise itiraz denetimi kapsamında kaldığından bahisle temyiz yolunda denetlenemeyeceği gerekçesiyle sadece eleştiriyle yetinmek “usul ekonomisi kurallarına da açıkça aykırı” olacaktır.
“Hukuka aykırı olan hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararının ve beş yıllık denetim süresinin uygulanmasını görmezden gelmek” anlamındaki bir uygulamaya yol açacak bir yaklaşım hukuk devleti ilkesi, adil yargılanma hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına da aykırılık oluşturabilecektir. Belirttiğimiz gerekçelerle, hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle Sayın Çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz. 06/07/2021