Yargıtay Kararı 8. Ceza Dairesi 2019/12802 E. 2020/12461 K. 03.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2019/12802
KARAR NO : 2020/12461
KARAR TARİHİ : 03.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : İftira
HÜKÜM : Mahkumiyet

Gereği görüşülüp düşünüldü:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2016/16-193 Esas, 2019/351 Karar, 30.04.2019 tarihli kararında da belirtildiği üzere;
İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.
Öte yandan iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failin kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması halinde iftira suçunun unusurları oluşmayacaktır.
İçeriği kanıtlanmasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikayetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hallerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır, Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiyede’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikayet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması’’, gerek “özgürlüklerini kısıntısız’’ kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikayet hakkının kullanılmasıdır.
Sanığın 16.08.2014 tarihinde yönetimindeki motosikletle 1.95 promil alkollü olarak seyir halinde iken …isimli kişiin idaresindeki araç ile çarpışması sonucu yaralandığı, kollukta şikayetçi-şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan sanığın ve …’nin karşılıklı şikayetçi olmamaları nedeniyle taksirle yaralama suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek alkol miktarı itibarıyla sanık hakkında 01.09.2014 tarihli iddianame ile Trafik Güvenliğini Tehlikeye sokma suçundan TCK.nın 179/2 maddesi uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmasından sonra sanığın 22.09.2014 tarihinde BİMER’e yaptığı “Sayın Başbakanım, … nolu başvuru numaram ile sizlere şikayette bulundum. Dosya no: 2014/389 … Cumhuriyet Savcısı … (…) tarafınca deliller incelenmeden polisler ve bana vuran şahsın raporu olmadan (… hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş) benim hakkımda ise T.C.K’nın 179/2.53 maddelerince ceza verilmesi için dava açılmıştır. … isimli şahsın doktor raporu yoktur. Bana polisler zorla şikayetçi olmamam için baskı yapmışlardır. Hakkımda doktor raporu düzenlemişlerdir. Haklı iken haksız durumdayım şimdi. Dava açan savcı ne hikmetse şahsın raporunu istememişdir. Adaletin yerine gelmesi açısından polisler ve şahıs haklarından şikayetçiyim.’’ şeklindeki başvurusu üzerine Bandırma Cumhuriyet Başsavcılığınca sanığın ifadesini alan kolluk görevlileri olan katılanlar hakkında Görevi Kötüye Kullanma suçundan yapılan soruşturma sonunda katılan kolluk görevlileri hakkında 14.01.2015 tarihli Ek Kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek aynı tarihli iddianame ile sanığın BİMER’e yaptığı başvurusu ile katılanlara iftirada bulunduğu iddiasıyla iftira suçundan TCK.nın 267/1. maddesi gereğince cezalandırılması talebiyle kamu davası açılan olayda;
Sanığın 16.08.2014 tarihinde trafik kazasına karıştığı ve bu olay sonunda yaralandığı sabit olup bu maddi vaka nedeniyle hakkında soruşturma yapılmış olması göz önüne alındığında, sanık tarafından BİMER’e yapılan başvurunun içeriği itibarıyla soruşturmanın CMK.nın 158, 160 ve devamı maddeleri uyarınca usulüne uygun yapılmadığı, kendi lehine, kazaya karışan diğer kişinin aleyhine delillerin toplanmamasına yönelik yakınma niteliğinde olup iftira özel kastı ile hareket etmediği; belirli bir olay ve olgularda yola çıkarak katılanlar tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunan sanığın maddi vakalara dayandığı anlaşılan iddialarının, Anayasanın 36, 40 ve 74. maddeleri kapsamında ihbar ve şikayet hakkı niteliğinde olduğu Anayasa ile güvence altına alınan bir hakkını kullanan sanığın suç kastı ile hareket ettiğinden söz edilemeyeceğinden unsurları oluşmayan iftira suçundan sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03.06.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.