Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2023/2209 E. 2023/3062 K. 05.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/2209
KARAR NO : 2023/3062
KARAR TARİHİ : 05.06.2023

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 37. Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, duruşma isteminin değerden reddine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının oğlu olan davalıdan aldığı vekâletname ile 7037 ada 17 parsel sayılı taşınmazda 7 numaralı bağımsız bölümü dava dışı bankadan ihale ile edinerek daha sonra iade edilmek üzere davalı adına tescilini sağladığını, taşınmazın davacıya iade edileceğine ilişkin davalının yazılı taahhüt verdiğini, hâlen davacının tasarrufunda bulunan bedelini ödediği taşınmazın davalı tarafından dava dışı üçüncü kişiye satışını engellediğini, taşınmazın edinim tarihinde davalının 18 yaşını yeni doldurduğundan taşınmaz edinim bedelini ödeyemeyeceğinin açık olduğunu, davacının tanıkları bulunduğunu ileri sürerek, taşınmazın davacı adına tescilini talep etmiştir.

2. Yargılama sürecinde taşınmaz mülkiyetinin …’e devredilmesi nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125 inci maddesi gereği husumet yeni malike karşı yöneltilmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; taşınmazı davalının dayısının desteğiyle edindiğini, davacının dayandığı taahhütname altındaki imzanın davalıya ait olmadığını, davanın haksız olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.

2. Davalı …’e usulüne uygun dava dilekçesi tebliğ edilmiş, süresinde yanıt sunmamıştır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı …’in taşınmazı muvazaalı olarak edindiği kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili, taşınmazın bedelinin ödenerek edinildiğini, davalı … eli ürünü taahhütname bulunduğunu, dava açıldığı tarih itibarıyla ihtiyati tedbir kararının tapuya şerh verilemediğini, taşınmazın …’e devrinin muvazaalı olduğunu, davalı … tarafından yapılan ödemenin muvazaayı gizlemek amacı taşıdığını belirterek istinaf talebinde bulunmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu taşınmazın davalı …’in edinimi tarihinde tapu kaydında mülkiyet haklarını sınırlandıran bir şerh veya beyan bulunmadığı, davalı … ile davalı … arasında tapu resmî senedi dışında düzenlenen adi yazılı sözleşmede gösterilen bedelin ödendiği, bu durumun dosyaya ibraz edilen banka makbuzlarından anlaşıldığı, bedelin muvazaalı olarak ödendiğinin kanıtlanamadığı, İlk Derece Mahkemesince davacı vekiline 25.05.2022 tarihli duruşmanın 3 numaralı ara kararı ile tanık adreslerinin bildirilmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 240/3 üncü maddesi uyarınca kesin süre verildiği hâlde davacının tanık adreslerini bildirmediği, bu nedenle de Mahkemece tanık deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verildiği, davalı …’in taşınmazı ediniminin yolsuz olduğuna ilişkin bir kanıt sunulamadığından TMK’nın 1023 üncü maddesi gereğince mülkiyet kazanımının korunması gerektiği, dolayısıyla İlk Derece Mahkemesince de davanın reddine karar verilmesinin doğru olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; satış ve tapu devir işlemlerinin taşınmazın bulunduğu Ankara’da değil Diyarbakır’dan yapıldığını, satın alan Murat’ın Ankara’da bulunan taşınmazı görmeden satın aldığını, tapuda satış bedelinin 105.000,00 TL gösterildiği; ancak, satış işleminin muvazaalı olduğunu gizlemek için devir tarihinde sözleşme yapıldığını; 100.000,00 TL’nin İş Bankasından, 80.000,00 TL’nin Finansbank’tan transfer edildiğini, gerek sözleşme, gerekse ödemelerin muvazaayı gizlemek için yapıldığını, paranın da daha sonra iade edilmek üzere davalı … tarafından diğer davalı adına bankaya yatırıldığını, sözleşmenin her zaman yapılabilecek bir sözleşme olduğunu, 280.000,00 TL bedelli bir sözleşmenin noter huzuru ile yapılmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bilirkişi raporuna göre devir tarihi olan Şubat 2020 itibarıyla taşınmazın değerinin 330.000.00 TL olduğu, oysa taşınmazın gerçek değerinin 50.000,00 TL altında %20 kadar eksik fiyatla satıldığı, öte yandan satın alanın tapuda 105.000.00 TL, banka yolu ile de (100.000,00 + 80.000,00 =) 180.000,00 TL olmak üzere toplam 285.000,00 TL ödediği hâlde sözleşmede satış bedelinin 280.000,00 TL olarak belirtildiğini, bu durumun da muvazaanın kanıtı olduğunu, müvekkiline ulaşılamadığı için tanık adreslerinin bildirilemediğini ve yeni süre taleplerinin de Mahkemece reddedildiğini belirterek kararın bozulması için temyiz talebinde bulunmuştur.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem ve muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.

2. Bu sözleşme, tarafların hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

3. Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

4. Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

5. İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 26 ve 27 nci maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

6. Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

7. 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi bir takım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hâle geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

8. Ancak, inanılan ile üçüncü kişinin, inananın inanç borcunu tekrar alma hakkını ortadan kaldırmak amacıyla el ve düşünce birliği içerisinde muvazaalı bir işlem (sözleşme) yapmaları hâlinde inananın söz konusu sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersiz olduğundan bahisle üçüncü kişi aleyhine dava açabileceği de kuşkusuzdur.

9. 6100 sayılı HMK’nın 190 ıncı maddesinin ilgili kısımları şöyledir: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”

10. 4721 sayılı TMK’nın 6 ncı maddesinin ilgili kısımları şöyledir:”Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”

3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, dava konusu taşınmazın davacı tarafından bedeli ödenerek satın alındığı hâlde inançlı işleme dayalı olarak davalı … adına tescil edildiği, bu durumun da dosya kapsamında yer alan ve Adli Tıp Kurumundan aldırılan rapor içeriğiyle de sabit olduğu üzere; davalı … tarafından imzalanan adi yazılı 25.11.2009 tarihli “Taahhütname” başlıklı yazılı belgeden anlaşıldığı, ne var ki; tapuda dava konusu bağımsız bölüm üzerine ihtiyati tedbir konulmadan diğer davalı …’a satış yapılması ve muvazaa iddiasının da ispatlanamaması nedeniyle; davalı hakkındaki tapu iptali ve tescil isteğinin reddine karar verilmesi doğru olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Onama harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

05.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.