Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2023/116 E. 2023/671 K. 06.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/116
KARAR NO : 2023/671
KARAR TARİHİ : 06.02.2023

Taraflar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davacı vekili ve davalı, davanın kısmen kabulüne dair verilen 15/09/2020 tarihli hükme karşı istinaf yasa yoluna başvurmuş; ancak davalı, istinaf harç ve giderlerini yatırmamıştır.

İlk Derece Mahkemesince, davalıya istinaf harç ve giderlerini dosyaya yatırması için Hukuk Muhakemeleri Kanununun 344. maddesine göre 1 haftalık kesin süre verildiğini ve kesin süre içinde belirtilen meblağı yatırmaması durumunda istinaf isteğinden vazgeçmiş sayılacağını bildirir 13.11.2020 tarihli ihtar, 20.11.2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin 09.02.2021 tarihli ek kararı ile verilen kesin süre içinde belirtilen masrafların yatırılmamış olması nedeniyle davalının istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına dair karar verilmiştir.

Davalı, 09.02.2021 tarihli ek karara karşı istinaf başvurusunda bulunularak; ek karara karşı istinaf başvurusu nedeniyle yatırması gereken istinaf harç ve masraflarını 15.02.2021 tarihinde yatırmıştır.

Davalı ek karara karşı istinaf dilekçesinde, tebligat geldiğinde maddi imkansızlıklar nedeniyle 3.035,00 TL’yi yatıramadığını, vekilinin tavsiyesi ile itiraz etmekten vazgeçtiğini, son gelen tebligatta ise mahkemenin ret kararına itiraz edebileceğinin belirtilmesi nedeniyle eşinden dostundan para bularak gerekli harçları yatırmak üzere mahkemeye geldiğinde para yatırma zamanının geçtiğini, mahkemenin ret kararına itiraz edebileceğinin kendisine belirtildiğini ifade ederek itiraz hakkını kullanmak istemiştir.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 18.05.2022 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesinin 09.02.2021 tarihli ek kararına karşı davalının yaptığı istinaf başvurusunun esastan reddine; ilk derece mahkemesinin 15/09/2020 tarihli davanın kısmen kabulüne dair kararına karşı davacı vekilinin yaptığı istinaf başvurusunun kabulüne, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.a.6 hükmü uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, sair hususların incelenmesine yer olmadığına, dosyanın gerekli incelemelerin yapılması amacıyla ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin kesin karar verilmiştir.

Davalı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin 18.05.2022 tarihli kararına karşı temyiz yasa yoluna başvurmuştur.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27.10.2022 tarihli ek kararı ile Hukuk Muhakemeleri Kanununun 366/1. maddesinin yollamasıyla aynı kanunun 346/1. maddesi hükmü gereğince davalının temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir.

Davalı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin 27.10.2022 tarihli ek kararına karşı temyiz yasa yoluna başvurmuştur.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesince verilen 18.05.2022 tarihli kararın ve davalının temyiz dilekçesinin reddine dair verilen 27.10.2022 tarihli ek kararın davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya ve içeriği incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü.

1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361. maddesinde temyiz edilebilen kararlar, 362. maddesinde temyiz edilemeyen kararlar belirtilmiştir.

Somut olayda ilk derece mahkemesi 09.02.2021 tarihli ek kararı ile istinaf masraflarını süresinde yatırmadığından davalının istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına dair karar vermiş; davalı ilk derece mahkemesinin ek kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmuş; Bölge Adliye Mahkemesi 18.05.2022 tarihli kararı ile davalının ek karara karşı istinaf başvurusunun esastan reddine hükmetmiştir. Davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair Bölge Adliye Mahkemesince verilen 18.05.2022 tarihli karar, HMK’nun 362 inci maddesinde belirtilen kararlardan değildir. Bir diğer anlatımla, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair Bölge Adliye Mahkemesince 18.05.2022 tarihinde verilen karar, temyiz edilemeyen kararlar arasında sayılmadığından temyiz incelemesine tabi kararlardandır.

Anayasa Mahkemesi 2017/37079 bireysel başvuru numaralı ve 29/9/2021 tarihli kararının ilgili kısmı şöyledir:


6100 sayılı Kanun’un 366. maddesi yollamasıyla 346. maddesine göre ilk derece/bölge adliye mahkemesince kesin olarak verilen kararlarla ilgili istinaf/temyiz dilekçesi verme hakkı mevcut olup bu dilekçelerin reddi hâlinde bu kararlara karşı istinaf/temyiz yoluna başvurulabilmesi mümkündür. Nitekim Yargıtay da ilk derece/istinaf mahkemesi kararlarında kararın kesin olduğu belirtilmiş olsa bile kararın istinafa/temyize tabi olduğunu tespit ettiğinde ilk derece/istinaf mahkemelerinin dilekçenin reddine ilişkin kararlarını kaldırarak esas yönünden inceleme yapmaktadır (bkz. §§ 18-20).

34. Bu noktada ilk derece mahkemesi veya istinaf mahkemesinin verdiği kararın kesin olduğu hususunda yaptığı tespitin yargı denetimi dışında olmadığının, bunlara karşı bir üst kanun yoluna müracaat edilmesinin mümkün olduğunun altı çizilmelidir. Yukarıda değinilen mevzuat hükümleri ilk derece ve istinaf mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlara karşı istinaf/temyiz dilekçesi sunulmasını ve bu dilekçenin reddi hâlinde dilekçe ret kararına karşı kanunlarda öngörülen süre içinde üst kanun yoluna müracaat edilmesini mümkün kılmaktadır. Böylelikle üst kanun yolu mercii bir alt derece mahkemesinin kararın kesinliğine dair tespitinin usul kanunlarına uygun olup olmadığını inceleyecek ve alt derece mahkemesinin değerlendirmesini isabetli görmediği takdirde dilekçe ret kararını kaldırarak kanun yolu isteminin esasını inceleyebilecektir.
35. İlk derece/istinaf mahkemesi kararında kararın kesin olduğu ifadesinin bulunması kanunen tanınmış üst kanun yoluna başvuru hakkını ortadan kaldırmamaktadır.
…”

Nitekim Yargıtay’ın pek çok içtihadı da aynı doğrultudadır (istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına dair ilk derece mahkemesi ek kararlarına karşı yapılan istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin verilen kararların temyiz incelemesine tabi olduğuna ilişkin bazı kararlar; Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2022/2374 Esas, 2022/3380 Karar; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/8324 Esas, 2022/5231 Karar; Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6005 Esas, 2019/11253 Karar vd.). Örneğin, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2021/5210 Esas, 2021/10033 Karar ve 05.10.2021 tarihli kararında, “hükmün davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İlk Derece Mahkemesince 24.10.2019 tarihinde, davacı tarafça süresi içerisinde istinaf harç ve masrafları tamamlanmadığından, HMK’nin 344-346 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına karar verilmiş, iş bu ek kararın istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, bu kez Bölge Adliye Mahkemesince, kararın dava değeri itibari ile kesin olduğu gerekçesiyle davacının temyiz dilekçesinin reddine dair ek karar verilmiş ve iş bu ek karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasa’nın 36 ncı maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmıştır. Buna göre, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, adil yargılanma hakkı kapsamındadır.

28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile “Kadastro Mahkemesinin veya otuz günlük askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.1.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde belirtildiği üzere, bu madde ile söz konusu davaların miktar veya değerine göre istinaf veya temyiz yoluna tabi olup olmadığıyla ilgili uygulamada oluşan tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.

Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuk güvenliği ile hukuki belirlilik ilkesi, 28.07.2020 tarihli ve Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53.maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi karşısında, tereddüte yol açan usul kurallarının hakkaniyete halel getirecek kadar aşırı şekilci olarak uygulanmaması ve adalet duygusunun rencide edilmemesi gerektiği de gözetildiğinde Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusu neticesinde verdiği karar miktar itibariyle kesin nitelikte olmayıp temyizi kabil nihai karar niteliğinde olduğunun kabulü gerekeceğinden, temyiz talebinin reddine ilişkin usul ve yasaya aykırı Bölge Adliye Mahkemesinin 19.06.2020 tarihli ve 2019/1012 Esas, 2020/112 Karar sayılı ek kararının kaldırılmasına karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Dava, 3402 sayılı Kanun’un 22/2-a maddesi gereğince yapılan uygulama kadastrosuna itiraz ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nin 344. maddesinde; “(1) İstinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dâhil olmak üzere tüm giderler ödenir. Bunların hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi hâlde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verir. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması hâlinde, 346 ncı maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin kararın davacı tarafça süresi içinde istinaf edilmesine rağmen istinaf harcı yatırılmadığından, İlk Derece Mahkemesince HMK’nin 344. maddesi uyarınca davacıya muhtıra çıkarılmış ve eksik harcı tebliğden itibaren bir haftalık kesin süre içerisinde tamamlaması aksi halde istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına karar verileceği ihtar edilmiştir. Ne var ki Mahkemece çıkarılan bu muhtıra usulüne uygun değildir. Şöyle ki; muhtıra içeriğinde posta giderinin de yatırılması gerektiği belirtildiği halde posta giderinin ne kadar olduğu gösterilmemiş, harç ve giderlerin mahkeme veznesine yatırılması yerine dosyaya yatırılması istenilmiştir. Mahkemece HMK’nin 344. maddesine dayanılarak çıkarılan muhtıra usulüne uygun olmadığından İlk Derece Mahkemesince verilen 24.10.2019 tarihli ek kararın kaldırılarak davanın reddine ilişkin 20.09.2019 tarihli hükmün esas yönünden istinaf incelemesine tabi tutulması gerekmektedir.

Bu durum karşısında, Bölge Adliye Mahkemesinin 19.06.2020 tarihli ek kararının kaldırılmasına ve 13.02.2020 tarihli istinaf isteminin esastan reddine ilişkin hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” ifadelerini içeren kararı ile istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına dair ilk derece mahkemesince verilen ek karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz yasa yolunun açık olduğunu belirtmiş; temyiz dilekçesinin reddine dair verilen Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararını kaldırmıştır.

Sonuç olarak davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair Bölge Adliye Mahkemesince 18.05.2022 tarihinde verilen karara karşı temyiz yasa yolu açıktır. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesinin 27.10.2022 tarihli davalının temyiz dilekçesinin reddine dair ek kararı yerinde görülmemiş ve ek kararın kaldırılması gerekmiştir.

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 94 üncü maddesine göre, kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 344 üncü maddesine göre, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dâhil olmak üzere tüm giderler ödenir. Bunların hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi hâlde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verir. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması hâlinde, 346 ncı maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 346 ncı maddesinin birinci fıkrasına göre, istinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, istinaf dilekçesinin reddine ilişkin karara karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/9-1743 Esas, 2017/372 Karar ve 01.03.2017 tarihli kararında, “I-Davalı vekilinin uyuşmazlık konusu olan “ek kararın kaldırılmasına” yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3. maddesi; temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödeneceğini, bunların eksik olduğunun tesbiti halinde kararı veren hakim veya mahkemenin başkanı tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içersinde tamamlanacağını, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususunun temyiz edene bildirileceğini ve verilen süre içerisinde tamamlamadığı takdirde kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verileceğini hükme bağlamıştır.

Bu hüküm uyarınca gönderilen muhtıranın, hukuki sonuç doğurabilmesi usulünce düzenlenmesine bağlıdır.

Mahkemece, davalı tarafa eksik temyiz giderlerinin tamamlanması için çıkarılan muhtırada masrafın yatırılacağı yer tereddüde yol açmayacak şekilde “mahkeme veznesi” olarak gösterilmesi gerekirken “dosyamıza yatırılması” ibaresi kullanılmıştır.

“Oysa ki, bir işlemin tamamlanması ancak o işlemin yapılacağı merci önünde olur. Mahkemenin muhtıra yazısı bunu sağlamaya yeterli olmayıp, temyiz edeni yanıltacak mahiyettedir.

Gerçekleşen bu durum karşısında muhtıra geçersizdir.” ifadeleri ile kanun yolu masraflarının yatırılması için çıkarılacak muhtırada masrafın yatırılacağı yer tereddüde yol açmayacak şekilde “mahkeme veznesi” olarak gösterilmesi gerekirken “dosyamıza yatırılması” ibaresinin kullanılmış olmasının muhtırayı geçersiz kılacağı ve muhtıranın sonuç doğurmayacağı belirtilmiş; aynı görüş Yargıtayın pek çok ilamı ile de benimsenmiştir (örneğin; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2007/9-272 Esas, 2007/282 Karar ve 16.05.2007 tarihli kararı; Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2021/5210 Esas, 2021/10033 Karar ve 05.10.2021 tarihli kararı; Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 2019/6434 Esas, 2019/17444 Karar, 26.09.2019 tarihli kararı; Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 2019/6437 Esas, 2019/17447 Karar, 26.09.2019 tarihli kararı; Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 2019/6433 Esas, 2019/17443 Karar, 26.09.2019 tarihli kararı; Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2020/5689 Esas, 2021/1026 Karar, 01.02.2021 tarihli kararı; Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2022/10619 Esas, 2022/11553 Karar, 07/11/2022 tarihli kararı vd.).

Yargıtayın kararlılık kazanmış uygulamasına göre, muhtırada yapılması gereken işlemin ne olduğu açıkça ve ilgili tarafın yanılmasına neden olmayacak biçimde gösterilmeli; bu açıdan ikmal edilecek harç ya da giderin miktarı ve yatırılma merci ve süresi, bunun yapılmamasının sonuçları net biçimde açıklanmalıdır. Örneğin, “dosyaya yatırılması” şeklindeki ifade tarafın yanılmasına neden olabileceğinden, bu ifadeyi taşıyan muhtıra geçersiz olacaktır.

Hukuk Genel Kurulunun anılan kararı, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümleri yürürlüğe girdikten sonra da İlk Derece Mahkemeleri veya Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından gönderilen muhtıraların geçerliliği yönünden de aynen uygulanmaktadır.
Somut olayda, istinaf eden davalıya gönderilen 13.11.2020 tarihli muhtıraya istinaf masraflarının dosyaya yatırılması gerektiğinin yazıldığı, böylelikle gönderilen muhtıranın usulüne uygun olmadığı anlaşılmıştır. Bu bakımdan muhtıra, hukuki sonuç doğuracak nitelikte de değildir.

Öyle ise, usule aykırı ve geçersiz bu belgenin hak kaybına yol açacak şekilde sonuç doğurması da kabul edilemez. Dolayısıyla, bu muhtıra anılan Kanun hükmüne uygun olmadığından, gerekleri süresi içerisinde yerine getirilmemiş olsa dahi, buna dayanılarak istinaf edenin hükmü istinaf etmekten vazgeçmiş sayılmasına olanak yoktur.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İkinci Dairesi tarafından verilen 14.10.2008 tarihli Mesutoğlu/Türkiye davasına ilişkin kararda; yargı mercilerinin usul kurallarını çok sıkı uygulaması ve dar yorumlaması nedeniyle kişilerin, uyuşmazlığın esasının incelenmesinden mahrum bırakılması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (A.İ.H.S.) 6/1. maddesinin ihlali olarak kabul edilmiştir. Bir iç hukuk kuralı haline gelen A.İ.H.S. ve buna dayanılarak verilen bu karar da göz önüne alındığında, hak kaybının önüne geçilecek şekilde değerlendirme yapılması olayın özelliğine daha uygun düşmektedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 22.07.2009 gün ve 2009/18-348 E.- 398 K. sayılı ilamı).

Açıklanan bu durum karşısında anılan muhtıra, geçersiz olduğundan 6100 sayılı HMK.’nun 344. maddesinde, “başvurunun yapılmamış sayılmasının koşulu olarak düzenlenen halin” somut olayda gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesinin 09.02.2021 tarihli ek kararı bozulup ortadan kaldırılarak HMK’nın 346. Maddesinin son cümlesi uyarınca, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapması gerekirken ve muhtıranın usulsüz olduğu gözetilmeden davalının 09.02.2021 tarihli ek karara karşı istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Ankara Bölge Adliye Mahkemesince davalının temyiz dilekçesinin reddine dair verilen 27.10.2022 tarihli ek kararının KALDIRILMASINA,

Ankara Bölge Adliye Mahkemesince verilen 18.05.2022 tarihli kararın ” davalının ek karara karşı istinaf başvurusunun esastan reddine” dair kısımının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

İlk Derece Mahkemesinin davalının istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına dair 09.02.2021 tarihli ek kararının BOZULMASINA,

Bozma sebebine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

HMK’nın 344. maddesinin yollamasıyla uygulanması gereken 346. maddesinin son cümlesi gereğince dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

06.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.