Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2022/6282 E. 2023/403 K. 23.01.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/6282
KARAR NO : 2023/403
KARAR TARİHİ : 23.01.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 26.01.2015 tarihinde verilen dilekçeyle tapu iptali ve tescil talep edilmesi, 26.05.2015 tarihli celsede talep ıslah ederek zilyetliğin tespiti talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın reddine dair verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; … 287 ada 1436 parsel sayılı taşınmazın imar uygulaması sonunda 8520 ada 15 parsele dönüştüğünü ve Hazine adına yolsuz olarak tescil edildiğini, dava konusu yeri müvekkilinin 02.07.1998 tarihli satış senedi ile dava dışı …’tan satın aldığını, bu yerin emlak vergilerini kendisinin ödediğini, taşınmazı müvekkilinin rızası ile komşu parsel maliki …’nın malzeme bulundurmak suretiyle kullandığını belirterek, yolsuz tescilin iptali ile müvekkili adına tescilini talep etmiş, 26.05.2015 tarihli celsede talebini ıslah ederek zilyetliğin müvekkiline ait olduğunun tespitini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili süresi içinde cevap vermemiş, aşamalardaki beyanında davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 09.07.2015 tarihli ve 2015/32 Esas, 2015/255 Karar sayılı kararıyla; dava konusu parseldeki kadastro işlemlerinin 1995 yılında gerçekleştiği ve üzerinden 20 yıl geçtiği, 3402 sayılı Yasa’nın 12 nci maddesi gereğince davacının 1998 yılındaki eklenen zilyetliğinden bahisle bu taşınmaz hakkında itirazda bulunamayacağı, arazinin boş arsa niteliğinde olup, davacının eylemli bir kullanımının bulunmadığı belirtilerek, hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 30.10.2017 tarihli ve 2017/13716 Esas, 2017/14114 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın tapu kaydının ilk oluşumundan itibaren incelenmesi, davanın kadastro öncesi sebebe dayanıp dayanmadığının ve taşınmazın hangi kadastral parselde kaldığının tespiti, sonrasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin toplanan delillere göre değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; taşınmazın boş arsa niteliğinde olup davacının eylemli kullanımının bulunmadığının anlaşıldığı, davacının zilyetliğini de ispatlamadığı, olağanüstü zilyetlikle edinim şartları oluşmadığı ve davacının davasını ispatlayamadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyizinde, müvekkilinin 1998 tarihinden itibaren taşınmazı kullandığının satış senedi ve tanık beyanları ile sabit olduğunu, talebin zilyetliğin tespiti olduğunu, davanın 3402 sayılı Yasa’nın 12 nci maddesine dayanılarak reddedilmesi hukuka uygun olmadığını, kadastro sonrası sebebe dayanarak dava açmak için belirlenmiş bir hak düşürücü süre bulunmadığını ileri sürmüştür.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, zilyetliğin tespiti istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 370/4 üncü maddesi, aynı Kanun’un 106/2 , 114/1-h, 115 inci maddeleri,

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Beyanlar” başlıklı 1012 nci maddesi
3. Tapu Sicili Tüzüğü’nün 60 ıncı maddesi,

4. Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda verilecek kararın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1-h, 115 m.).

Diğer yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Beyanlar” başlıklı 1012/2, 3. maddesine göre, taşınmaz mülkiyetine ilişkin kamu hukuku kısıtlamalarının beyanlar sütununa yazılması ve bu sütuna yazılabilecek diğer hususlar tüzükle belirlenir. Özel kanun hükümleri saklıdır. Tapu Sicili Tüzüğü’nün 60. maddesine göre de, kütüğün beyanlar sütununa, mevzuatın yazılmasını öngördüğü hususlar tarih ve yevmiye numarası belirtilerek yazılır. Söz konusu yasal düzenlemelere göre, her beyanın tapu kütüğünün beyanlar sütununda gösterilebilmesi mümkün değildir. Bunun için, Türk Medeni Kanunu’nda ya da özel kanunlarda bu konuda bir hükme yer verilmiş olması veya Tapu Sicil Tüzüğü’nde bir düzenleme yapılmış olması gerekir. Mevzuatın yazılmasına izin vermediği bir belirtme kütüğün beyanlar sütununda gösterilemez.

Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen, taşınmazın heyelan bölgesinde kalması (710 m), geçit hakkı (748 m), toprağın iyileştirilmesi (755 m), eklentiler (1012/1 m) ile özel yasalar arasındaki 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 41. maddesi, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun Değişik 7. maddesi, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 11. maddesi, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 12. maddesi, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nun 22. maddesi, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına aykırı yapılara uygulanacak bazı işlemleri düzenleyen yasa uyarınca hak sahibine tahsis beyanları, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 15. maddesi, 2924 sayılı Orman Köylüsünün Desteklenmesine Dair Kanunu’nun 7. maddesi ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 19/II. maddesi tapunun beyanlar sütununa şerh verilmesine imkan veren yasal düzenlemelerden bir kısmıdır.

3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin aşağıdaki 2 numaralı bent kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Dava konusu 8520 ada 15 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının incelenmesinde; 1957 yılında yapılan ilk tespit kadastrosunda 1144 parsel numarası ile tespit edildiği, Kartal 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1981/668 Esas, 1988/705 Karar sayılı ilamına dayalı olarak ifraz olunmakla, 411.000 m2 yüzölçümlü bölümünün 1393 parsel numarası ile devlet ormanı olarak Hazine adına tescil edildiği, 18.000 m2 yüzölçümlü bölümünün 1394 parsel numarası ile dava dışı gerçek kişiler adına tescil edildiği, taşınmazların bulunduğu bölgede 1995 yılında 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesine göre kadastro çalışması yapıldığı, dosya arasında bulunan 04.03.2021 tarihli orman bilirkişisi raporu ve eklerinde bulunan krokilere göre dava konusu edilen yerin orman tahdidi dışında kalan bölümde yer aldığı ve bu alanda 2/B çalışması yapılmadığı, 2/B uygulama çalışması sonucunda orman tahdidi içinde kalmadığı belirlenen 52.925,72 m2 yüzölçümlü tarla vasıflı yerin 1393 parselden ifraz edilerek 1828 parsel numarası ile Hazine adına tescil edildiği, 2012 yılında yapılan imar uygulaması ile 1828 parselin dava konusu 8520 ada 15 parselin de aralarında bulunduğu muhtelif parsellere ifraz olduğu anlaşılmıştır.

Buna göre, taşınmazın evvelden beri orman tahdidi içinde bulunmayıp tarla vasıflı olduğu ve tapuda Hazine adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda ilgili hukuk bölümünde de belirtildiği şekilde, taşınmaz üzerinde zilyetlik tespiti ve beyanlar hanesine şerh verilebilmesi için Kanunda açık bir düzenleme bulunması gereklidir. Diğer durumlarda, zilyetlik tespiti ve zilyetlik şerhi verilmesi mümkün bulunmadığından, davacının dava konusu Hazine adına kayıtlı taşınmazda zilyetlik tespiti ve beyanlar hanesine şerh verilmesi istemiyle dava açmasında hukuki yararı bulunmadığı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekir. Somut olayda da, davacının zilyetliğin tespiti istemiyle dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından davanın reddi gerekir.

Her ne kadar ilk derece mahkemesince olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği için gerekli koşulların sağlanamamış olması gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirse de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, sonucu itibarıyla doğru bulunan ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek onanması, 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmü gereğidir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,

2. Davacı vekilinin ilk derece mahkemesince yapılan değerlendirmeye yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile sonucu itibarıyla doğru olan ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek ONANMASINA,

İstek hâlinde peşin alınan temyiz harcının ilgiliye iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

23.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.