Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2022/545 E. 2023/2823 K. 25.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/545
KARAR NO : 2023/2823
KARAR TARİHİ : 25.05.2023

MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/2643 E., 2022/21 K.
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Çarşamba 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/381 E., 2021/312 K.

Taraflar arasındaki el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin hissedarı olduğu, 102 ada 44, 50, 53, 54 , 60, 62 ve 106 ada 12, 103 ada 4, parsel sayılı taşınmazların murisin ölümünden bu yana davalılar tarafından kullanıldığını, doğal ürün veren yerlerden olduğundan intifadan men koşulunun gerçekleşmesine gerek bulunmadığını, ecrimisilin ödenmesi hususunda ihtarname keşide edilmiş olup ihtarnamenin davalılara 18.05.2018 tarihinde tebliğ edildiğini belirterek, müdahalenin men’ine; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere şimdilik 07.07.2013 tarihinden 07.07.2018 tarihine kadar her taşınmaz için ayrı ayrı 750,00 TL ecrimisilin tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Bir kısım davalılar vekili cevap dilekçesinde; taşınmazların, murisin ölümü üzerine kardeşler arasında, pay edilerek fiilen bölündüğünü, davacı şehir dışında ikamet ettiği için payına düşecek tarlaların bir kısmından feragat ettiğini ve bunun karşılığında kendisine ev yeri verildiğini, 10 yıl önce temel attığını ancak yaptırmadığını, fiili taksim durumuna göre kullanımın devam ettiğini, davacının uzun süreden beri gelmediğini, kendisine verilen yerlerin fındıklarını kimsenin toplamadığını, dökülüp çürüdüğünü, intifadan men koşulunun oluşmadığını, taşınmazların, fiili taksim yapılarak nizasız ve çekişmesiz 15 yılı aşkın bir süredir bu şekilde kullanıldığını, taraflar arasında fiili kullanım biçiminin oluştuğunu, davacının ve davalının kendilerine ait yerleri kullandıkları açık olmakla müvekkillerinin ecrimisilden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını dile getirerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının dava konusu taşınmazlarda harici taksim doğrultusunda fiilen kullandığı yerlerin bulunduğu gerekçesiyle, davacının davalılara yönelik açtığı meni müdahale ve ecrimisil davalarının ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde: Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin dava konusu taşınmazlardan yararlanmak istemesine rağmen davalıların müvekkilinin bu taşınmazlara girmesine müsaade etmemeleri nedeni ile yararlanmasının söz konusu olmadığını, davalılar ile müvekkili arasında yapılan bir harici taksim sözleşmesi de bulunmadığını, müvekkiline kullanabileceği herhangi bir alan da bırakılmadığını, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, bu nedenle kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ”İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varıldığı gerekçesiyle” davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b-1 inci maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde: İstinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrarlayarak, 44 parsel sayılı taşınmazın müvekkiline murisi tarafından çeyiz olarak veridiğini, tanık …’in bu taşınmazın murisin sağlığında verildiğini söylediğini, taksimden kaynaklı kullanılan bir yerin bulunmadığını, davalıların kullanmasına da müsaade etmediklerini, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, belirterek hükmün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, mülkiyet hakkına dayanan elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. Türk Medeni Kanunu’nun 683 üncü maddesinde, “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmüne yer verilmiştir.

2. Gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, hak sahibinin hak sahibi olmayan zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup 08.03.1950 tarihli 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK’nın 25.02.2004 tarihli ve 2004/1-120-96 sayılı Kararı)

3. Değerlendirme
1. Bölge Adliye Mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

25.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY
1. Dava, paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

2. Davacı, tarafların ortak miras bırakanları adlarına kayıtlı 102 ada 44, 50, 53, 54, 60 ve 62 sayılı parseller ile 103 ada 4 ve 106 ada 12 parsel sayılı taşınmazları davalıların kullandıklarını ve kendi tasarufuna engel olduklarını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.

3. Dava, … mirasçıları ile … aleyhine açılmış, sonradan başka kişilerin davaya dahil edilmesi yönünde talepte bulunulmuştur.

4. Davalı … ile … mirasçılarından …; miras bırakanların ölümünden sonra mirasçılar arasında harici taksim yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

5. Hemen belirtilmelidir ki; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

6. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.

7. Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.), Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, “ahde vefa” kuralının yanında TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.

8. O halde, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK’nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.

9. Diğer taraftan bir kimseye dahili dava yoluyla taraf sıfatı kazandırılamayacağı da kuşkusuzdur.

10. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 102 ada 44, 60, 62 ve 103 ada 4 parsel sayılı taşınmazların tarafların miras bırakanı Kadriye adına kayıtlı olduğu, 102 ada 50, 53, 54 ile 106 ada 12 parsel sayılı taşınmazlarda ise ortak muris Ahmet’in kayden paydaş bulunduğu, 102 ada 53 sayılı parselde tarafların ayrıca müşterek mülkiyet üzere paylarının olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, 102 ada 44 parselde davalıların kullanımının bulunmadığı, 102 ada 53 sayılı parselde davacının kullandığı ve kullanabileceği alanın bulunduğu, yerel bilirkişi ve tanıkların 102 ada 50, 54 ve 60 parsel sayılı taşınmazları davalı … ile …’in harici taksim sonucu kullandığını beyan ettikleri, …’in 14.06.2017 tarihinde öldüğü, yerel bilirkişi ve tanık beyanları ile fen bilirkişi raporuyla, anılan taşınmazlardan 54 sayılı parseli davalı … ile … mirasçısı davalı …’ın, 102 ada 50 ve 60 sayılı parselleri davalı … ile … mirasçısı davalı …’ın tasarruf ettikleri; 103 ada 4 parsel sayılı taşınmazı davalı …’in kullandığı, çekişmeli 102 ada 62 sayılı parselin kök murisler kayıt malikleri Kadriye ve Ahmet’in diğer mirasçısı olan Şükran Başer’in ve 106 ada 12 sayılı parselin de dava dışı 3. kişinin kullanımında olduğunun belirlendiği; ayrıca davacının 2016 yılında ortaklığın giderilmesi davası açtığı anlaşılmaktadır.

11. Yukarıda değinilen ilkeler ile somut olay birlikte değerlendirildiğinde; paydaşlar arasında harici taksim veya fiili kullanım biçiminden söz edilebilmesi için, her bir parsel bakımından tüm paydaşları bağlayan şekilde her bir parselde tüm paydaşların kullandıkları yerlerin olması gerektiğinden, parsellerin ayrı ayrı harici taksiminin bu nitelikte olmadığı açıktır. Böylesi bir durum ancak ecrimisil isteği bakımından gözetilebilir ve muvafakat olarak kabul edilebilir. Bu bağlamda; dava konusu 102 ada 44 ve 62 ile 106 ada 12 parsel sayılı taşınmazlarda davalıların kullanımının bulunmadığı; 102 ada 53 parsel sayılı taşınmazda ise davacının kullandığı ya da kullanabileceği alanın bulunduğu gözetilerek anılan taşınmazlar bakımından davanın reddine karar verilmiş olması sonucu itibariyle doğru olup, davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Ne var ki; çekişmeli 102 ada 50, 54 ve 60 sayılı parseller ile 103 ada 4 parsel sayılı taşınmaz bakımından davacının kullandığı veya kullanabileceği alan olmayıp, bu taşınmazların yukarıda belirtildiği şekilde davalı taraf tasarrufunda olduğu dikkate alındığında, anılan taşınmazlar yönünden davacının payına vaki elatmanın önlenmesine ve yine ortaklığın giderilmesi dava dilekçesinin tebliğ tarihinden itibaren -muvafakat kaldırılarak intifadan men koşulunun oluştuğu ve kullanımın artık kötüniyetli hale dönüştüğü gözetilerek- dava tarihine kadar geçen dönem itibariyle davacının payına isabet eden ecrimisile hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

12. Hal böyle olunca, yukarıda açıkladığım nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkeme kararının bozulması görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun onama kararına katılamıyorum.