Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2022/4603 E. 2022/5438 K. 22.09.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/4603
KARAR NO : 2022/5438
KARAR TARİHİ : 22.09.2022

7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : Zile Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 04.03.2020 tarihinde verilen dilekçeyle inançlı işlemden kaynaklanan tapu iptali ve tescil talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 24.02.2022 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından talep edilmiştir. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esastan reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
K A R A R

Davacı vekili; davalı …’in, davacının oğlu olduğunu, davacı ile davalının aralarında yapmış oldukları yazılı olmayan sözleşmeye göre; davalı … üzerinden konut kredisi çekilerek bir ev alınması, alınan evin kredi borcu ödenene kadar davalı üzerine tescil edilmesi ve kredi borcunun bitiminin ardından da evin mülkiyetinin davacı müvekkili üzerine tescil edilmesi konusunda anlaştıklarını, bir başka deyişle inanç sözleşmesi yaptıklarını, sözleşme gereğince bankadan konut kredisi çekildiğini, 4 nolu bağımsız bölümün satın alınarak davalı adına tescil edildiğini, bağımsız bölümün satın alınmasından itibaren de konutta müvekkilinin ikamet ettiğini, kredinin taksitlerinin en başından itibaren davacı tarafından ödendiğini, kalan taksitlerin de ödeneceğini, ödemelere ilişkin dekontların mahkemeye sunulacağını, ancak taraflar arasındaki sözleşme geçerliliğini korurken ve davacı taraf üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmeye devam ederken Bakırköy 35. Noterliğinin 11/02/2020 tarih ve 03067 yevmiye nolu ihtarnamesi ile davalı tarafından gönderilen ihtarnamede davacının oturmakta olduğu bağımsız bölümü 3 gün içerisinde tahliye etmesi ihtar edildiğini, bu ihtarnamenin içeriği incelendiğinde davalı tarafın, hem müvekkilinin kendi üzerine konut kredisi çektiğini kabul ettiğini, hem de müvekkilinin bu konut kredisinin taksitlerini ödemediği için kredi taksitinin kendi maaş hesabından kesildiğini iddia ettiğini, ancak davalının kendi maaş hesabından kesilen kredi tutarının dahi ivedi bir şekilde davacı müvekkili tarafından 13/02/2020 tarihinde davalının hesabına yatırıldığını, dolayısıyla müvekkilince davalı adına çekilen kredinin şimdiye kadar muaccel olan tüm taksitlerini bizzat ödendiğini, kaldı ki davalının asgari ücret ile çalıştığını ve bunun dışında bir geliri de bulunmadığından bu seviyede bir borcun altına girmesinin hayatın olağan akışına aykırı olacağını, tüm taksitlerin Turhal ve Zile şubelerinden ödenmiş olup, davalının ise bu süreçte Zile’ye veya Turhal’a hiç gelmediğini, davalının kötü niyetle hareket ettiğini beyan ederek; davanın kabulüne, taşınmazın tapu kaydının iptaline ve müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalının usulüne uygun olarak tebliğ edilen dava dilekçesi tebliğine rağmen davaya herhangi bir şekilde cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonrasında; “Kanun gereği inanç sözleşmesinin en az adi yazılı şekilde yapılması gerektiği, taraflar arasında inanç sözleşmesinin yapıldığını kanıtlayan şekle tabi olmayan yazılı bir belge olmadan taraflar arasında inanç sözleşmesinin yapıldığını kabul etmenin mümkün olmadığı, davacı vekili, bir kısım banka dekontlarını müvekkilinin ödediği iddiası ile sunmuşsa da davalı tarafın yapmış olduğu savunmalarda davacının kendisine borçlu olduğunu, ev için çekilen kredi borcunun da kendisi tarafından ödendiğine dair belgeler sunması karşısında ve kredi borcunun dava açıldığında devam ediyor olması, hatta karar aşamasında dahi tamamıyla ödenmemiş olduğu da gözönüne alındığında yazılı inanç sözleşmesi olmasa dahi iddia edilen inanç sözleşmesi gereği üzerine düşen edimleri yerine getirmediği ve elinde iddia ettiği hususla ilgili yazılı inanç sözleşmesi bulunmadığı gerekçesiyle” davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 02.06.2022 tarih ve 2022/1149 Esas, 2022/1325 Karar sayılı ilamı ile; davacı vekilinin istinaf başvuru isteminin esastan reddine karar vermiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İncelenen dosya kapsamına göre;
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa 1086 sayılı HUMK’un 292., 6100 sayılı HMK’nın 202.maddeleri uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Burada öncelikle, yazılı delil başlangıcının hukuki niteliği hakkında bir açıklama yapılması gerekmektedir. Uygulamada, iddianın senetle ispat edilmesi gereken hallerde senet bulunmamakta ise bu iddiaya komşu olan vakaları somutlaştırılan belgelere yazılı delil başlangıcı denilmektedir ve bu belgeler de hiç kuşkusuz delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla, senet iddia edilen hukuki işlemin doğrudan doğruya delilini teşkil ettiği halde, yazılı delil başlangıcı ihtilaflı hukuki işlemin tam ve doğrudan doğruya delilini teşkil etmez. Bu haliyle yazılı delil başlangıcı işlemin varlığını ihtimal dahilinde gösteren bir belgedir. Fakat, bir hususun yazılı delil başlangıcı kabul edilebilmesi için onun karşı taraftan sadır (karşı taraf elinden çıkmış) bir belge olması ve bu belgenin muhtevası iddianın tamamen ispatına yetmemekle beraber bu iddianın vukuunu ihtimal dahilinde göstermesi gerekir. Örnek olmak üzere hasım tarafın kaleme aldığı fakat imzalamadığı bir belge senet sayılmasa da o belge yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilebilir. Ne var ki, yukarıda da belirtildiği üzere bir belgenin yazılı delil başlangıcı kabul edilebilmesi için o belgenin üçüncü bir kişi tarafından değil, hasım elinden çıkması (eli mahsulü olması) zorunludur. Dolayısıyla, banka dekontlarının yazılı delil başlangıcı olarak kabulüne olanak yoktur. Bunun sonucu olarak da tanık sözlerine başvurularak davanın çözümü yoluna gidilemez.
Öte yandan; yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m. 225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı taraf iddialarını tarafların imzalarını taşıyan yazılı delil veya davalı tarafın elinden çıkmış delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Ancak, davacı taraf delil listesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olup bir ispat vasıtası olan yeminin konusu HMK’nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Yemini kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Mahkemece davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması için, delil listesinde açıkça yemin deliline dayanılmış olması yeterlidir. Hangi maddi vakıanın çekişmeli olacağı başlangıçta belli olmadığından, davacının dayandığı yemin deliliyle hangi maddi vakıayı ispat edeceğini ayrıca mahkemeye bildirmesi gerekmemektedir. O halde; hâkimin davayı aydınlatma ödevi ile yargılamanın sevk ve idaresi çerçevesinde, mahkemece davacı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak HMK’nın 225 ve devamı maddeleri gereğince işlem yapılarak varılacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu husus yerine getirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 02.06.2022 tarih ve 2022/1149 Esas, 2022/1325 sayılı Kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın bir örneğinin BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİNE, dosyanın kararı veren İLK DERECE MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE, 22.09.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

(Muhalif)

K A R Ş I OY

I- Zile Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.02.2022 tarihli kararında; davacının talebinin inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali olduğunu, inanç sözleşmesinin ispatlanabilmesi için yazılı şekilde yapılması ve sözleşmenin ibrazının gerekli olduğunu, davacının sözleşmenin mevcudiyetini yazılı belgeyle ispatlayamadığını gerekçe göstererek davanın reddine karar vermiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde, tarafların baba-oğul olduğunu, inanç sözleşmesinin 6100 sayılı Kanunun 203. maddesi uyarınca yazılı belgeyle ispatının zorunlu olmadığını, şahit beyanlarıyla da ispatının mümkün olduğunu belirterek, banka dekontları ve dinlettikleri şahit beyanlarıyla davayı ispat ettiklerinden bahisle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 02.06.2022 tarihli kararıyla davacının istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.
Davacı vekili, aynı taleplerini tekrar ederek temyiz talebinde bulunmuştur.
Davacı taraf yemin deliline de dayandığından, mahkemece davacıya yemin delilini hatırlatmadan yargılamaya devam olunarak davanın reddine karar verilmesi usul hukuku kurallarına aykırı bulunarak, ilk derece mahkemesi kararı Dairemizce bozulmuştur. Dairemizin bozma kararındaki görüşüne katılmakla birlikte, kararın aşağıdaki gerekçelerle de bozulması gerektiği görüşünü taşıyorum.
II- 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
1- “İspat hakkı” kenar başlıklı 189. maddesinin üçüncü fıkrasında, “(3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.”,
2- “Kanunda düzenlenmemiş deliller” kenar başlıklı 192. maddesinde, “(1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.”,
3- “Senetle ispat zorunluluğu” kenar başlıklı 200. maddesinde, “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”,
4- “Senede karşı tanıkla ispat yasağı” kenar başlıklı 201. maddesinde, “(1) Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.”,
5- “Delil başlangıcı” kenar başlıklı 202. maddesinde, “(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”,
6- “Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları” kenar başlıklı 203. maddesinin birinci fıkrasının “a” bendinde “(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.”,
Hükümlerine yer verilmiştir.
6100 sayılı Kanunun 189. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, bir hususun belirli delillerle ispatını ancak kanun emredebilir.
Bu hüküm uyarınca, içtihadı birleştirme kararı ile dahi bir hususun belirli bir delille ispatı şart koşulamaz, yargılama ispat konusundaki kanun hükümlerine göre yapılmalıdır.
“Mülkiyet hakkına” dayanarak, inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptal davası ile “şahsi hakka” dayanarak inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptali davası arasında farklılık bulunmaktadır. Şöyle ki, mülkiyet hakkına dayalı tapu iptal davasında, davaya konu taşınmazın mülkiyetinin önceden davacıda bulunduğu, teminat amacıyla veya başka bir sebeple davalıya devredildiği ve yapılan inanç sözleşmesi gereğince taşınmazın mülkiyetinin davacıya iadesi gerekirken, davalı tarafın bu inanç sözleşmesine aykırı davranması nedeniyle iadeye yanaşmadığından tapunun iptali ile davacı adına tescili talep edilmektedir. Davacı taraf, mülkiyetinde bulunan taşınmazı resmi akit ile davalıya devretmiş ise senede karşı tanıkla ispat yasağını düzenleyen HMK’nın 201. maddesi nazara alınarak, taraflar baba-oğul olsalar bile resmi satış sözleşmesinin aksi tanıkla ispat edilemez.
Ancak, resmi sözleşmeye konu olan olayların gerçekte farklı olduğu veya resmi sözleşme dışında, taraflar arasında yapılmış gizli bir inanç sözleşmesi bulunduğu iddia edilir ise bu durumun mevcudiyetini aynı kuvvetteki bir delille, yani “resmi bir sözleşmeyle” ispat edilmesini beklemek hayatın olağan akışına ters düştüğünden, 1947 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararıyla, hiç olmazsa bu durumun “yazılı delille” ispatlanabilmesine imkân tanınmıştır. Böylece, resmi sözleşmenin aksini ispat yükü zorlaştırılmamış, aksine kolaylaştırılmıştır.
III- Davacılar ile davalılar arasındaki akrabalık ilişkisi “baba-oğul” yakınlığındadır. Davacı, mülkiyeti dava dışı bir kişiye ait iken, satın alma yoluyla oğlu Murat adına kayıtlı bulunan 4 nolu bağımsız bölümün satış bedelinden kaynaklanan kredi borçlarının davacı baba tarafından ödendiğini, satın alındığı tarihten itibaren davacı tarafından nizasız olarak kullanıldığını, taraflar arasında inanç sözleşmesi bulunduğunu belirterek, tapusunun iptali davacı adına tesciline karar verilmesi talep etmişlerdir.
Davaya konu olay, “mülkiyet hakkına” dayanmayıp, “şahsi hakka” dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Tapu iptal davasının şahsi hakka dayanması halinde, davalı tarafın iddianın aksini ispat amacıyla senet ileri sürmemesi halinde, HMK’nın 201. maddesi uyarınca bir senedin varlığından ve senede karşı tanıkla ispat yasağından söz edilemeyecektir.
Mahkemece, şahsi hakka dayalı inançlı işlem gerekçe gösterilerek açılan bu davada, davacı tarafın tanıkları dinlenmiştir. Şahsi hakka dayanan ve baba-oğul arasında yapıldığı iddia olunan inanç sözleşmesinin şahitlerle de ispatı mümkündür. Mahkemece, dinlenen tanık beyanları değerlendirmeden, sözleşmenin yazılı belgeyle ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, hükmün bu nedenle de bozulması görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun kararına bu yönüyle katılamıyorum.