YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/4317
KARAR NO : 2023/233
KARAR TARİHİ : 17.01.2023
Taraflar arasında muhdesatın tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 17.01.2023 günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.
Belli edilen günde davacı vekili Av. Evrim Özlem Arslan ile davalı … Genel Müdürlüğü vekili Av. Gülüstan Kara ve davalı Hazine vekili Av. Ayşe Ümit Yeğenoğlu geldiler. Duruşmaya başlandı. Gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. İşin incelenerek karara bağlanması için Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde, dava konusu 133 ada 242 parsel sayılı taşınmaz ile bu taşınmaza bitişik tescil harici bırakılan alanda kendisi tarafından meydana getirilen kapama meyve bahçesi bulunduğunu, taşınmazların Çetintepe Barajı yapım çalışmaları nedeniyle kamulaştırma sahası içerisinde kaldığını ileri sürerek ağaçların kendisine ait olduğunun tespiti ile tespitin tapuya şerh edilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili, taşınmazların orman niteliği ile DSİ Genel Müdürlüğüne tahsis edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 30.03.2016 tarihli ve 2015/296 Esas, 2016/83 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulüne hükmedilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 26.11.2019 tarih ve 2016/9176 Esas, 2019/10574 Karar sayılı ilâmında; “…yukarıda yazılı ilkeler doğrultusunda davacının tespitini istediği muhdesatın orman niteliğinde olan 133 ada 242 parsel sayılı taşınmaz ile bu taşınmaza komşu çay yatağı olarak tespit dışı bırakılan alanın içerisinde yer aldığının, yukarıda açıklandığı üzere Devletin hüküm ve tasarrufunda olan bu taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara hukuken değer verilemeyeceğinin dikkate alınması, özellikle yukarıda yazılı mülkiyet hakkının ihlali bakımından da inceleme, araştırma ve değerlendirme yapılarak, davalı mülkiyet sahibi Hazine’nin, davacının bu haksız kullanımına karşı suskunluk ve eylemsizliği var ise bunun davacıyı meşru bir beklenti içerisine sokup sokmayacağının ortaya konulması, talebe konu muhdesatların niteliklerinin de gözetilmesi ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesi, taşınmazın kamuya ait olan ve özel mülkiyete konu edilemeyecek olan orman niteliğinde bulunduğu, müdahalenin ölçülülük ilkesinin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere 3 alt ilkesi ile bütün olarak gözetildiği, taşınmazın niteliğinin tespitinin herkesçe yapılabileceği, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, kamu kurumlarınca taşınmazlarla ilgili ihlallere karşı aynı proje sahası içerisinde farklı parsellere ilişkin suç tutanaklarının düzenlendiği, kamu kurumlarının ilgili alan içerisindeki el atmalara karşı pasif tutum sergilemediği, taşınmazlar hakkında kamu kurumlarının kiralama, ecrimisil tahsili veya başkaca bir el atmayı kabullenici işlem veya eylem içerisinde bulunmadığı, bu kapsamda kamu yararı ile davacının iddia ettiği muhdesat mülkiyetinin aidiyeti hakkı arasındaki adil dengenin bozulmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Muhdesatların vekil edeni tarafından meydana getirildiğini,
2. Dosya kapsamında sözlü yargılama ihtarı yapılmadığı gibi bilirkişi raporuna karşı itirazları ile diğer beyanlarının değerlendirilmeden karar verildiğini,
3. Yerel Mahkeme kararının kamu yararı ile davacının iddia ettiği mülkiyet hakkı arasındaki dengeyi vekil edeni aleyhine bozduğunu,
4. Emsal sunulan Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda muhdesatların zilyetliğinin müvekkilde olduğunun tespiti gerektiğini,
5. Vekil edeni ile aynı durumda bulunan İsmail Uyan tarafından açılan dava sonucu ile mevcut davada verilen karar arasında çelişki oluştuğunu ileri sürmüştür.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, muhdesatın tespiti talebinin reddine dair kararının eksik incelemeye ve hatalı değerlendirmeye dayalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun, “Bütünleyici parça” kenar başlıklı 684 üncü maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur…”
2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun, “Taşınmaz mülkiyetinin içeriği” ve “Kapsam” kenar başlıklı 684 üncü maddesi şöyledir:
“Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar.
Bu mülkiyetin kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.”
3. 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Kavak ve söğüt ağaçları, kendiliğinden yetişebilen ya da ekonomik amaçla yetiştirilen ve kesilip satılabilen ağaçlar olması nedeniyle muhdesat niteliğinde kabul edilmemektedir. Muhdesat şahsi bir hak olup (TMK mad.722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
4. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tescili ve zilyedin hakları” başlıklı 19 uncu maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Başkası adına tapulu, sahipsiz ve/veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11 inci madde çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir…”
5. 26.05.2004 tarihli ve 5177 sayılı Kanun’un 35 inci maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19 uncu maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması hâlinde, taşınmazda malik olmayan ancak, üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla tespit davası açma hakkı tanınmış ise de, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri, bu nedenle bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara da hukuki değer verilemeyeceği gözönünde bulundurulmalıdır.
6. Bunun yanında, davacının talebinin bir yandan da mülkiyet hakkının ihlali açısından incelenmesi gerektiğinden (Anayasa Mahkemesinin 29.05.2019 tarihli ve 2016/58283 numaralı Mehmet Emin Öztekin başvurusu), davacının, Hazineye ait ve özel mülkiyete konu olamayacak bir taşınmazı kullanması sebebiyle haksız zilyet durumunda olduğu açık olmakla birlikte, mülkiyet hakkı sahibinin davalıyı taşınmazdan tahliyesi yoluna gidip gitmediğinin, ecrimisil bedeli tahsil ettirilip ettirilmediğinin, davacının ağaç dikerek ve yetiştirerek taşınmazı kullanması nedeniyle ağaçların davacı yararına ekonomik bir değerinin bulunduğundan, ağaçlar yönünden davacının Anayasa’nın 35 inci maddesi kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup bulunmadığı, yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıyıp taşımadığı, müdahalede kamu yararına dayalı bir amaç olup olmadığı hususları yanında davacının mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi, bu değerlendirmede ölçülülük ilkesinin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluştuğunun gözetilmesi, özellikle kamusal makamların tutum ve davranışlarının inceleme konusu yapılması, olayın gelişiminde kamu makamlarının edilgen tutumu sebebiyle bütün zarara tek başına davacının katlanması sonucuna yol açılıp açılmayacağının, şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yükleyip yüklemeyeceğinin, davacının mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin davacı aleyhine bozulup bozulmadığının ve müdahalenin ölçülü olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
3. Değerlendirme
1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli, orman nitelikli 133 ada 242 parsel sayılı taşınmazın Hazine adına kayıtlı olduğu, fen bilirkişisinin 16.02.2016 tarihli raporundan davacı tarafından kapama meyve bahçesi hâline getirildiği iddia edilen “A” harfi ile gösterilen ceviz bahçesi ve “B” harfi ile gösterilen kavaklık niteliğindeki alanların 242 parsel sayılı taşınmazın içerisinde, “C” harfi ile gösterilen yine kavaklık niteliğinde olan 1.316 m² büyüklüğündeki alanın ise kadastro çalışmalarında çay yatağı (göksu çayı) olarak tespit gören alanda kaldığı, DSİ Bölge Müdürlüğünün 11.09.2015 tarihli cevabında taşınmazın Çetintepe Barajı yapım çalışmaları nedeniyle kamulaştırma kapsamında kaldığı ve yargılama aşamasında dava konusu ağaçların kesildiği anlaşılmaktadır.
2. Somut olayda, 16.02.2016 tarihli fen bilirkişi raporunda “A” ve “C” harfleri ile gösterilen alanlarda bulunan kavak ağaçlarının muhdesat niteliğinde olmaması, taşınır hükümlerine tabi mal niteliğinde olması, bu nedenle sorunun çözümünün TMK’nın 728 ve 729 uncu maddelerinde aranması gerekliliği karşısında, Mahkemece, 242 parselde bulunan kavak ağaçlarına yönelik talebin reddine karar verilmesinde (sonuç itibarıyla) hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
3. İlgili fen bilirkişi raporunda “B” harfi ile gösterilen alanda kalan ceviz ağaçlarının 8-10 yaşlarında olması, bu kısmın orman parselinde bulunması, ağaçların yargılama aşamasında kesilmesi, kamu kurumlarınca ihlallere karşı aynı proje sahası içerisinde farklı parsellere ilişkin işlemler tesis edilmesi ve Daire uygulaması gözetildiğinde, davacıyı meşru bir beklenti içerisinde sokacak bir durumun gerçekleşmediği görülmektedir. Bu şekli ile ceviz ağaçlarına yönelik yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi de dosya kapsamı ile uyumlu bulunmaktadır.
4. Temyizen incelenen Gölbaşı (Adıyaman) 2. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Mahkemece, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak verilmiş olan karar usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
Yargıtay duruşma vekalet ücreti 8.400,00 TL’nin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
17.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.