YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/3953
KARAR NO : 2023/5095
KARAR TARİHİ : 26.10.2023
MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1951 E., 2022/648 K.
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Kocaeli 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/380 E., 2021/81 K.
Taraflar arasındaki tapu iptal tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılar tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların murisi … …’ın tapuda malik bulunduğu dava konusu olan 1792 parsel … taşınmazı 33 sene önce parasını ödeyerek satın aldığını, o tarihten beri ekip biçtiğini, satın aldığı tarihten beri devir işlemi yapmayan … Kaplan’ın kısa bir süre sonra vefat ettiğini, davalıların taşınmazı kendi adlarına intikal ettiklerini belirterek taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Yargılama sırasında dava konusu taşınmazın dava dışı … … …’na devredildiği, davacı vekilinin sunduğu 11.10.2019 tarihli dilekçesiyle; davanın … … mirasçılarına açılması nedeniyle mirasçısı Müyesser Yıldız’ın da davada taraf olması gerektiğini belirterek davaya dahil edilmesini talep ettiği ve ayrıca davalarına 6100 … Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125 inci maddesi uyarınca tazminat davası olarak devam edeceklerini bildirdiği anlaşılmıştır.
II. CEVAP
Davalı … cevap dilekçesinde; davacı tarafından mahkemeye hiçbir delil sunulmadığını, davacının bahsettiği satış işleminin gerçeği yansıtmadığını, davacının o dönemlerde çobanlık yapan birisi olduğunu, babası amcası sağ iken bu tür konularda yetki sahibi olmadığını, 32 yıldır tarlalarını taraflarına hiçbir ödeme yapmadan kullandığını, tüm bu sebeplerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın kabulüne, 209.152,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalılar istinaf dilekçesinde; davacının aslen davasını harici satım aktine dayandırdığını, sonradan usulsüz şekilde davasını ıslah da etmeden iddiasını genişlettiğini, bu nedenle verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, ayrıca davacının 4721 … … Medeni Kanunu’nun 713 üncü maddesinin 2 nci fıkrasına göre davasını ispatladığını söylemeye olanak olmadığını, satım aktini ispatlayamadığını, zilyetliğini de kanıtlayamadığını, köy yerinde satılan bir yerin diğer kişiler tarafından bilinmemesinin mümkün olmadığını, mahalli bilirkişilerin dinlenmediğini, tanıkların keşif mahalinde dinlenmediğini, savunma hakkının kısıtlandığını ayrıca eksik inceleme yapıldığını belirterek İlk Dereceli Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
C. Gerekçe ve Sonuç
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davaya konu taşınmazın davalılar murisine ait iken murisin 1985 tarihinde vefatından sonra, mirasçıları davalı ve dahili davalı adına 15.03.2016 tarihinde intikal ettirildiği, dahili davalı Müyesser’în adına kayıtlı hisseyi davalı …’a devrettiği, dava tarihinde bu nedenle dava konusu taşınmazın 2/3 hissesinin davalı …, 1/3 hissesinin de davalı … adına kayıtlı olduğu, yargılama sırasında taşınmazın dava dışı kişiye satılması nedeniyle davacının davasını tazminat istemine dönüştürdüğü açıklanmıştır.
2. Kayıt maliki olan … … tarafından dava konusu taşınmazın haricen davacıya satıldığı, kayıt maliki olan … …’ın 24.05.1985 tarihinde öldüğü, davacının o tarihten bu yana dava konusu taşınmazda zilyet olduğu, taşınmazın davalılar adına intikalinin 15.03.2016 tarihinde yapıldığı, bu duruma göre davacı için zilyetlikle kazanma süresi ve koşullarının gerçekleştiği, ancak taşınmazın yargılama sırasında dava dışı üçüncü kişiye satılması nedeniyle tapu iptali ve tescilin mümkün olmadığı, davacı tarafından da davanın tazminat davasına dönüştürüldüğü gerekçesiyle davacının tazminat davasının kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden davalıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalılar istinaf dilekçesinde ileri sürdükleri sebepleri belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması ve davanın reddine karar verilmesi istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davanın kabulü kararın eksik incelemeye ve hatalı değerlendirmeye dayalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
6100 … Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 4721 … … Medeni Kanunu’nun 713 üncü maddesinin 2 nci fıkrası.
3. Değerlendirme
1. Bölge Adliye Mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 … Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalılarca temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 … Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
26.10.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, 4721 … … Medeni Kanununun 713 üncü maddesinin 2 inci fıkrasında düzenlendiği halde, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen “..ölmüş” hukuksal sebebine dayalı tapu iptal ve tescil isteminden ibarettir.
Dava konusu taşınmaz, tapuya kayıtlı olup tapu maliki dava tarihinden önce ölmüş ise de, yasal mirasçıları mevcut olup davada da kendilerine husumet yöneltilmiştir.
Tapuda kayıtlı bir taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı ile iktisab edilebilmesi için yasalarda dayanağının olması ve yasada öngörülen koşulların zilyet yararına oluştuğunun mahkemece sabit görülmesi gerekir.
Esasında; tapu maliki ölmüş ise zilyet lehine zilyetlikle kazanım, gerek mülga 743 … … Medenisi Kanunu’nun 639 uncu maddesine ve gerekse de 1 Ocak 2002 günü yürürlüğe giren … Medeni Kanunu’nun 713 üncü maddesinde düzenlenmişti.
Ne var ki, TMK’nın yürürlükte iken Yasanın 713 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan “…ölmüş…” sözcüğü, Anayasa Mahkemesinin 17.03.2011 gün ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar … kararıyla iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi gerekçesinde özetle şu hususlara değinmiştir. “Tapuya kayıtlı bir taşınmazın malikinin ölmesi halinde, bu taşınmazın sahibi mirasçılarıdır. Mirasçılar bu taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını mirasbırakanın ölümü ile birlikte kanun gereğince tescile gerek kalmadan kazanmaktadırlar. Hukukun genel ilkelerinden birisi de mülkiyet hakkının ‘zaman ötesi’ niteliği, başka bir anlatımla mülkiyet hakkının zamanaşımına uğramamasıdır. Bu nedenle, Medeni Kanun tarafından bir taşınmaz malikinin mirasçılarına tanınmış olan hakların, hak sahiplerince yirmi yıl boyunca kullanılmaması, o kimselerin taşınmazla aralarındaki ilişkiyi fiilen kestiğini göstermiş olsa bile, o taşınmazla aralarındaki hukuksal ilişkinin sona erdiği anlamına gelmez. Mirasçıların devam eden mülkiyet …, taşınmazı fiilen kullanma hakkını içerdiği gibi kullanmama hakkını da içerir. Mülkiyet hakkının mutlaklığı ve tapu sicilinin aleniyeti karşısında, itiraz konusu sözcük uyarınca, zilyedin mirasçılara ait olan mülkiyet hakkını tanımayarak, tek yanlı olarak ortadan kaldırmasına olanak tanınması, mülkiyet hakkını ortadan kaldırdığı gibi, kazanılmış hak ve hukuki güvenlik ilkelerini de ihlal etmektedir.”
Değerli çoğunluk ile görüş ayrılığı ise, 17.03.2011 tarihi itibariyle henüz kesinleşmemiş veya bu tarihten sonra açılan davalarda anılan …”ölmüş” hukuksal sebebine dayalı olarak açılan davaların dinlenip dinlenmeyeceği hususundan ibarettir.
Değerli çoğunluk, Anayasa Mahkemesi kararlarının geçmişe yürümeyeceğini ve aynı maddenin 5 inci fıkrasında yer alan mülkiyetin, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılacağı cümlesine dayanmaktadır.
Ancak sayın çoğunluğun bu görüşüne katılmak mümkün değildir. Şöyle ki; her şeyden önce, 28.11.1956 tarih ve 15/15 … Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda, “… her davada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine…” denilmek suretiyle, davanın, açılmasına kadar gerçekleşen hukuki ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiği benimsenmiştir.
Bu durumda, dava tarihinde Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş ve yürürlükte olmayan bir hükmün eldeki davada uygulama imkanı olabilir mi ?
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen yasa maddelerinin uygulamaya etkileri konusunda yüksek mahkeme kararlarına bakıldığında bu konuda bir tereddüt olmadığı ortadadır. Bu kararlardan bir kısmını hatırlatmakta fayda vardır:
Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, ancak henüz devam eden uyuşmazlıkların iptal kapsamında bulunacağı açıktır. (Yargıtay İçtihatları Birleştirme 10.03.1969 tarih ve 1/3 … kararının gerekçe bölümünden)
Yargıtay Dairelerinin geriye yürümez cümlesinin nasıl anlaşılması gerektiğine ilişkin dayanak olarak gösterdikleri Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 gün ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar … kararı aynen şöyledir: …Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. İptal kararlarının ileriye yönelik “derhal” etkisi tartışmasız biçimde ortaya çıkar. Böylece, Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen bir yasanın geleceğe yönelik tüm etkilerinin kaldırılması ve iptal kararına uyulması tüm devlet kuruluşlarınca kaçınılmaz bir zorunluluktur. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulanma alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece ortaya çıkmakta ve “İptal kararları geriye yürümez.” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır.
Anayasanın 153 üncü maddesinde “iptal kararları geriye yürümez” hükmü, iptal kararlarının kesinleşen işlemlere etki etmeyeceği anlamında olup, elde bulunan uyuşmazlığın sürdüğü davalarda “geriye yürümeme kuralı” uygulanamaz. Diğer bir anlatımla; bir davada uygulanması gereken kanun maddesi başka bir dava vesilesi ile iptal edilmiş ise, bu madde artık eldeki davada da uygulanamaz. Zira davanın yasal dayanağı kalkmıştır ve davacının iptal edilen maddeden dolayı sağlayacağı hukuki yararı da kalmamış olur (Hukuk Genel Kurulunun 17.05.1989 tarihli ve 1989/10-250 Esas 1989/361 Karar)
İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmün, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesi iptal kararına uymak zorunda olup, iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin verilecek olan iptal kararı ile bağlı olması, diğer mahkemeler bakımından da aynı etkiyi haizdir. Sadece başvuran mahkeme açısından iptal kararının geriye yürüyeceğinin kabulü, uygulanacak olan norm bakımından mahkemeler arasında eşitsizlik doğuracaktır. Tüm mahkemelerin itiraz yoluna başvurması da beklenemeyeceğinden, uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 25.02.2020 tarihli 2016/14462 Esas, 2020/2965 Karar)
Anayasanın 153/5 inci maddesi uyarınca “iptal kararları geriye yürümez” hükmü kesinleşen işlem ve kararlara ilişkin olup elde bulunan uyuşmazlığın sürdüğü davalarda “geriye yürümeme kuralı” uygulanmaz. Diğer bir deyişle, bir davada uygulanması gereken bir kanun maddesi iptal edilmiş ise eldeki davada artık uygulanmaz. (Yargıtay 12 nci Hukuk Dairesinin 01.03.2017 tarihli 2016/12107 Esas, 2017/3022 Karar)
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davalar aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içerdiğinden mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerekmektedir. (Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 08.06.2015 tarihli 2015/1380 Esas, 2015/12673 Karar)
Anayasanın 153 üncü maddesine göre yasama, yürütme ve yargı organları için bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararının, bu karardan önce açılmış bulunan ve henüz sonuçlanmamış olan tüm davalara uygulanması gerekmektedir. (Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 29.04.2015 tarihli 2013/826 Esas, 2015/1654 Karar)
Yukarıda alıntı yapılan yüksek mahkeme kararlarından da açıklandığı üzere, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında derdest tüm davalarda etkisini göstermeli ve iptal edilen kanun maddesinin kesinlikle uygulanmaması gerektiği izahtan varestedir.
6100 … HMK’nın 33 üncü maddesi uyarınca Hakim, … hukukunu resen uygular. 06.1958 gün 15/6 … Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hâkimin görevidir Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme … aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile Hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur.
Bu durumda, ölmüş kişi adına kayıtlı taşınmazın 3 üncü kişiler tarafından zilyetlikle iktisabına ilişkin yasa hükmü dava tarihi itibariyle artık yürürlükte olmadığına göre yollamalara dayanılarak canlandırmak ve zorlama yorumlarla uygulamaya çalışmak mümkün olmamalıdır.
TMK 713/2 nci maddenin başında “…aynı koşullar altında” denilmesi nedeniyle 2 nci fıkra koşullarının 1 inci fıkraya yollama yapılması nedeniyle aynı statüye tâbi olduğu yönündeki gerekçeye katılmak da mümkün değildir.
Aynı koşullar altında ibaresinden kastedilen ve kanun koyucunun tekrardan kaçındığı husus …”davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi,” cümlesi olup bu yollama maddenin diğer koşullarına ve hele hele diğer fıkralara teşmil edilemez.Aksi düşünce maddenin 3 üncü fıkrasındaki husumetin kime yöneltileceği ve 4 üncü fıkradaki ilanların da yapılması gerektiği anlamı çıkar ki bu da tapula taşınmazlar için davanın niteliği ile bağdaşmaz.
Kaldı ki, Yasanın 2 inci fıkrasındaki ölmüş hukuksal sebebine dayalı açılan davanın görülebilmesi mümkün olamayacağından mülkiyetin ne zaman kazanılacağına ilişkin 5 inci fıkrasına da müracaat etmek de anlamsızdır.
04.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar … Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile; “kazandırıcı zamanaşımıyoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine” ilişkin TMK’nın 639/1 inci maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdası (yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu) nitelikli kararlardır. Mülkiyet … bu kararların kesinleştiği anda kazanılır. Ancak bu içtihadı birleştirme kararının 713 üncü maddenin 5 inci fıkrasının yürürlüğe girmesiyle hükmü kalmamıştır.
Ancak yeri gelmişken belirtmekte fayda olduğundan, 3402 … Yasanın 13/B-c fıkrasında benzer hüküm olduğu bu maddeki “ölmüş” sözcüğü 03.05.2012 kabul tarihli, 18.05.2012 tarih ve 28296 … Resmî Gazete’de yayımlanan 6302 … Kanun’un 4 üncü maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. TMK’nın 713/5 fıkrasındaki benzer düzenleme 3402 … yasada olmadığından 04.12.1998 tarihli 4/3 … İçtihadı Birleştirme Kararı bu yasanın 10 yıllık hak düşürücü sürede açtığı davalarda verilen tescil kararları inşai-ihdası (yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu) nitelikli kararlar olarak uygulanmasına devam edilmelidir.
TMK’nın 713/5 inci maddesindeki “….Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur” cümlesi nedeniyle verilen kararın tespit edici olduğu ve 2 nci fıkra için de geçerli olduğu şeklindeki yoruma da katılmak mümkün değildir.
Oysa 5 inci fıkra “Son ilandan başlayarak üç ay ….” kelimeleri ile başlamakta olup 2 nci fıkrada ilan olmadığına göre bu fıkranın 1 inci fıkraya müstenid olduğu açıktır. 713 üncü maddenin 5 inci fıkrasındaki hükmün getiriliş amacı, 1 inci fıkradaki tescil ilamı nedeniyle mülkiyetin ne zamandan itibaren hüküm ifade etmeye başlayacağına yöneliktir. Kaldı ki, tespit ve açıklayıcı nitelikte dahi olsa Mahkeme ilamı olmadan 3. şahıslara karşı bir hüküm ifade etmeyecektir. Ortada bir Mahkeme ilamı olmadığından kazanılmış haktan söz edilemeyecektir. 713 üncü maddenin 5 inci fıkrasının getiriliş amacı TCK’nın 154 üncü maddesindeki … olmayan yere tecavüz suçunu zilyetler lehine yorumlamak ile ecrimisil ve kira gibi hukuksal ilişkileri düzenlemek ve doktrindeki tartışmalara son vermek amacına yöneliktir.
Mirasçıların süresinde intikal işlemi yapmamaları nedeniyle şartları oluştuğu takdirde zilyede karşı hak ileri süremeyeceklerine yönelik gerekçenin de uygulama yeri kalmamıştır.
Daireler kararlarında aynen; “….yukarıda açıklanan koşullarda en az 20 yıl süre ile zilyet olunması ve bu süre içinde tapu kaydının intikal görmemesi gerekmektedir.” hükmüne yer vermektedir.
Mirasçıları başvurusu olmasa bile kanun koyucu 03.05.2012 kabul tarihli, 18.05.2012 tarih ve 28296 … Resmî Gazete’de yayımlanan 6302 … Kanunun 3 üncü maddesiyle uygulamadaki tereddütleri gidermek için aşağıdaki düzenlemeye yer vermiştir.
“Ölüm tarihinden itibaren en geç iki yıl içinde tapu sicilinde miras intikalinin gerçekleşmemesi halinde tapu müdürlüğü, mirasçılık belgesi düzenlenmesi için yargıya başvurabilir. Tapu müdürlüğü mirasçılık belgesine göre tapu sicili kayıtlarını elbirliği mülkiyeti şeklinde tescil ederek güncelleştirir. Tapu müdürlüğünün bu yetki kapsamındaki başvuruları her türlü gider, vergi, resim veya harçtan muaftır.”
Tüm bu açıklamalar neticesinde; Yargıtay istikrarlı kararları ile tapuda kayıtlı taşınmazın harici satın alınmasına değer verilmediği halde, hiçbir bedel ödemeden işgal-zilyet edene mülkiyet … verilmesi; mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımı kabul edilmediği halde, kötüniyetli olsa dahi malik sıfatıyla zilyet olanı mülkiyet sahibi kılmak ve bunu da Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptal edildiği ortada iken ölmüş kişi adına kayıtlı taşınmazın tapusunun iptaline karar verilmesi mülkiyet hakkının açıkça ihlali olacaktır.
Açıklanan gerekçeler ile davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararının bozulması gerektiği kanaatiyle değerli çoğunluğun onama kararına katılamıyorum.