Yargıtay Kararı 7. Hukuk Dairesi 2022/265 E. 2023/1849 K. 30.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/265
KARAR NO : 2023/1849
KARAR TARİHİ : 30.03.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın bir kısım davalılar vekili ve davalı … vekili tarafından ayrı ayrı istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili, dava dilekçesinde; davalıların murisi … adına kayıtlı bulunan davaya konu 150 ada 22 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak 30.03.1961 tarihinde adı geçen muris ile müvekkili arasında gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapıldığını, ancak davalılar tarafından taşınmazın üçüncü kişilere satılma durumu olduğunu, davalı tarafın devre yanaşmadığını ve taşınmazın uzun yıllardır müvekkilinin zilyetliğinde bulunduğunu belirterek taşınmazın davalıların murisi adına kayıtlı olan tapusunun iptali ile müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalılardan … cevap dilekçesinde; davaya konu 150 ada 22 parsel sayılı taşınmazın 1963 tarihinde kesinleşen kadastro çalışmaları sonucu murisi … adına tescil edildiğini, kadastro tespiti sırasında sözde satış vaadi belgesini sunmayan davacının tespit çalışmalarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde genel mahkemelerde dava açmadığını, taşınmazın öncelikle kendileri tarafından kullanıldığını ve davacı tarafın kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.

2. Bir kısım davalılar vekili, cevap dilekçesinde; davanın haksız olduğunu, davaya konu sözleşme her ne kadar noter tarafından gayrimenkul satış senedi olarak belirlenmiş ise de aslında bunun bir zilyetliğin devri sözleşmesi olduğunu, zaten tapusuz taşınmazlar için gayrimenkul satış senedinin düzenlenemeyeceğini, sözleşmeden 2,5 yıl sonra 1963 yılında kadastro çalışmalarının yapıldığını ve davanın kadastronun kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığını ve Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesinin çok açık olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.

3. Davalılardan … vekili, cevap dilekçesinde; davaya konu senedin kanunun aradığı şekil şartlarına aykırı yapıldığını, murisleri …’un okuma yazması olmadığını, okuma yazması varmış gibi sözleşmenin yaptırıldığını, ayrıca satış sözleşmesinin yapılmasının üzerinden 55 yılın geçtiğini ve zamanaşımının dolduğunu, davacının 90 yaşına gelmesinden sonra bu davayı açmasının kötü niyetli olduğunu ve davacının eldeki davayı açmada fiil ehliyetinin de bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
… 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.10.2018 tarihli ve 2015/703 Esas, 2018/545 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulüne karar karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, bir kısım davalılar vekili ile davalılardan … vekili ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

B. Gerekçe ve Sonuç
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 20.09.2021 tarihli ve 2020/681 Esas, 2021/1080 Karar sayılı kararıyla; bir kısım davalılar vekili ile davalılardan … vekilinin istinaf başvurularının “…… Noterliği’nin 30.03.1961 tarih ve 668 yevmiye numaralı “Gayrimenkul satış Vaadi Senedi” ile satıcı … tarafından alıcı …’a … ilçesinin Kum Köyünün Beylik mevkiinde kain hudutları şarken …, Garben: …, …. veresesi tarlası, Cenuben: yol ile mahdut 5 dönüm miktarındaki tarlanın 1.500,00 TL bedel mukabilinde satış bedeli alınmak ve zilyetliği devredilmek suretiyle satıldığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesi gereğince 10 yıllık süre içerisinde açılacak davada davacının mutlaka kadastro tespitinden önceki hukuki sebeplere dayanmasının zorunlu olduğu, dava konusu taşınmaza ait kadastro tespitinin 19.09.1959 tarihinde gerçekleştirildiği, davacının ise tespitten sonra düzenlendiği anlaşılan 30.03.1961 tarihli satış vaadi sözleşmesine dayanarak eldeki davayı açtığı, kadastrodan sonraki bir hukuki sebebe dayanılarak açılan bu davada hak düşürücü sürenin geçmediğinin kabulünün gerektiği, öte yandan davacının 90 yaşında olduğundan davayı açabilme hukuki ve fiili ehliyetinin bulunmadığı iddiasında bulunulsa da; bu iddiayı destekleyecek delil bulunmadığı, davacının tescil isteğinin dayanağını oluşturan taşınmaz satış vaadi sözleşmesi noterde usulüne uygun olarak düzenlendiğinden geçerli olduğu, satış bedelinin ödenmediği iddiasında da bulunulmadığı…” gerekçesiyle esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, bir kısım davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1. 10 yıllık hak düşürücü süre içinde davanın açıldığını,

2. Bölge Adliye Mahkemesinin kararındaki gerekçenin tamamen dayanaktan yoksun olduğunu,

3. Bölge Adliye Mahkemesinin kadastro tespitinden sonra bir hukuki nedene dayanılarak açılan davada hak düşürücü sürenin olmayacağını belirtmesinin hatalı olduğunu,

4. Kadastro tespitinin 19.09.1959 tarihinde yapıldığına yönelik herhangi bir delilin bulunmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 4721 sayılı Medeni Kanunu’nun 706 ve 716 ncı maddeleri, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 29 ve 237 inci maddeleri, 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 89 uncu maddeleri.

3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen Bölge Adliye Mahkemesi kararının hukuka uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Bir kısım davalılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

30.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.